3 Kasım 1914'te başlayan Çanakkale Muharebeleri, 9 Ocak
1916'ya kadar aralıklarla yaklaşık 14 ay devam etmiştir. 18 Mart 1915'teki
deniz harekâtının ardından, Nisan, Haziran ve Ağustos aylarında çok kanlı
muharebeler cereyan etmiş, dönemin en güçlü silahlarına sahip olan İtilaf
Devletleri ordusu, 9 Ocak 1916'da Çanakkale'yi tamamen terk etmek zorunda
kalmıştır. Çanakkale Muharebeleri, deniz harekâtı başta olmak üzere onu izleyen
kara taarruzlarıyla sıradan askeri bir harekât olarak değerlendirilemez.
Çanakkale Boğazı stratejik açıdan Osmanlı Devleti'nin payitahtının anahtarı,
kalbi ve iki kıtayı birbirine bağlayan önemli geçitlerden biridir.
Birinci Dünya
Savaşı'nda birçok cephede mücadele etmiş olan Osmanlı Devleti ve Türk toplumu
açısından Çanakkale Cephesi muharebeleri, zaferle sonuçlanan tek cephe olması
ve Millî Mücadele'nin en önemli güç kaynağı olan millî şuurun, ilk defa büyük
bir güç olarak kendini göstermesi bakımından çok önemlidir.
Çanakkale savaşları, olağanüstü şartların ve olağanüstü
mücadelelerin savaşı olmasının yanı sıra; Türk ordusunun ve Türk milletinin
dirilişinin başlangıcı, emperyalizmin gururunun kırıldığı yerdir. Çanakkale
Savaşı'nda bir ölüm-kalım mücadelesi veren Türk milleti, ordusuyla, basınıyla, istihbarat
örgütleriyle, yardım cemiyetleriyle ve tüm unsurlarıyla (kadın-erkek-çocuk-
yaşlı) büyük başarı kazanmıştır.
Türk kadını, Çanakkale Savaşı sırasında gerek cephede,
gerekse cephe gerisinde tüm gücü ile hizmet vermiş; cephede erkekle omuz omuza
düşmana karşı savaşırken cephe gerisinde de çeşitli faaliyetleri ile savaşa
destek vermiştir.
Türk kadınının Çanakkale Savaşı sürecinde askerî, ekonomik,
sosyal, kültürel alanlarda göstermiş olduğu faaliyetler; Milli Mücadele
döneminde Türk kadının daha aktif rol üstlenmesine zemin hazırlamış ve Yeni
Türk Devleti'nin yapılandırılması sürecinde de kadının, toplumun tamamlayıcı,
birleştirici, dinamik ve modern unsuru olmasında etkili olmuştur.
Çanakkale Savaşları'nda Türk kadınlarından bazıları cephe
gerisinde Mehmetçiğe destekte bulunurken, bazılarının da siperlerde düşman
askerlerine büyük kayıplar verdirdiğine dair Avustralya, Yeni Zelanda ve
İngiliz arşivlerinde bilgi mevcuttur. Bu bilgiler ışığında Çanakkale Savaşları'nda Türk kadınlarının
sanıldığının aksine sadece cephe gerisinde değil, siperlerde de düşmana karşı
Mehmetçiklerin yanında göğüs göğüse çarpıştığı görülmektedir.
Bu kadın mücahitler kimlerdir, eylemleri bireysel midir,
yoksa örgütlü ve planlı bir eylem midir? Bu sorulara mevcut kaynaklar ve araştırmalar
çerçevesinde kesin yanıt vermek güç görünmektedir. Ancak Milli Mücadele
sürecinde Türk kadınının cephede savaştığı dikkate alındığında, kadının
cephedeki rolünün başlangıcını Çanakkale Savaşı olabileceğini söylemek
mümkündür.
8 Mart'tan 18 Mart'a
8
Mart’ta kadınlarımızın bizler için aslında ne kadar önemli olduğunu hatırlama
ve anlama günü olarak değerlendirdik. Oysa ki kadınlarımız tarih boyunca bizim
için hep önemliydiler. Bunun ancak zor
zamanlarımızda fark edebildik.
Çanakkale ile ilgili yabancı
kaynaklar, askerlerin mektupları ve anılarından, keskin nişancı kadın
savaşçıların varlığından bahsediyor. Bizim kaynaklarımız ise Nezahat Onbaşı
gibi, savaşta önemli yararlılıklar göstermiş ve sonra Meclis tarafından rütbeye
layık görülmüş kadınların bulunduğuna işaret ediyor. Çanakkale Savaşı ile
birlikte İnönü muhabereleri ve Kurtuluş Savaşı’na iştirak eden Mücahide Hatice
Hanım, Kosova’dan gelerek savaşa katılan ve şehit düşen Zeynep Mido Çavuş,
Çanakkale’den İstanbul’a yaralı taşıyan Reşit Paşa Vapuru’nun baş hemşiresi
Safiye Hüseyin Elbi, Türk yaralıları tedavi ederken yaşanan bombardımanla can
veren Alman hemşire Erica, Çanakkale’nin kadın kahramanları arasında yer
alıyor. Savaşı takip eden 50 gazeteci arasındaki tek kadın Bulgar kökenli Wanda
Zembrzuska’yı da unutmayalım
Tarihin her döneminde
olduğu gibi yine Türk kadını her şeyde olduğu gibi savaşta da erkeğinin yanın
da üzerine düşen görevi yapmaktadır. 8 Mart’tan 18 Mart’a, bir de bu pencereden bakmak lazım
diye düşünüyorum.
Askerlik çağındaki tüm
erkeklerin savaşa çağrıldığı bu dönemde, cephe gerisindeki fedakârlık ise
genelde kadınlara düşer. Ancak cephe gerisindeki fedakârlıklarla yetinmeyen
bazı kadınların, bizzat cepheye giderek savaşta yer aldıkları biliniyor.
Örneğin, Avusturyalı
piyade er J.C.Davies, annesine yazdığı mektupta, keskin nişancı bir Türk
kızının karşı taraftan pek çok askeri vurduğunu, gün batmadan kendisinin de bir
Avusturyalı tarafından vurulduğunu söylüyor. 19-21 yaşındaki genç kızın
bedeninden, ölü olarak ele geçirildiğinde 51 kurşun çıkmış.
Nezahat Onbaşı
Annesi vefat ettiği
için babası Albay Hafız Halit Bey ile birlikte cepheden cepheye koşan Nezahat
Onbaşı’nın serüveni, çocukluk yıllarında başlıyor. 8 yaşında cephelerle tanışan
Nezahat’in rütbesini aldığı savaş, Gediz Cephesi’ndeki bir çatışmadır. Babası
Halit Bey’in kumandasındaki 70. alay zor anlar yaşamaktadır. Aralarından
cepheden kaçmayı düşünenler bile olur. Atıyla 600 kişilik alayın önünü kesen
Nezahat, “Ben babamın yanında ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?”
diyerek kalmalarını ve savaşın kazanılmasını sağlar. Bu nedenle onbaşı
rütbesini alan Nezahat, Meclis’in kendisine öngördüğü çeyiz ya da madalyayı ise
ömrü boyunca göremez. Çünkü unutulup gitmiştir.
Mücahide Hatice Hanım
Anafartalar’da 56.
fırkada mücadele eden Hatice Hanım’ı herkes erkek zannediyordu. Çünkü,
tanınmamak ve savaş dışında kalmamak için erkek ismi kullanarak, kendisinin
Ahmet ismiyle çağrılmasını istemişti. Anafartalar’dan sonra diğer muharebelere
de katılan Hatice Hanım, İzmir’de Yunanlılara esir düşer. Buradan Manisa’ya
kaçan ve Bandırma üzerinden İstanbul’a geçen kadın asker, buradan sonra da
İnönü Muharebeleri’ne katılır. Kurtuluş Savaşı boyunca pek çok cephede boy
gösteren Hatice Hanım, Kütahya cephesinde, Çay ve Dumanlı Pınar muharebelerinde
de bulunmuştur.
Zeynep Mido Çavuş
Osmanlı’nın verdiği
savaşta sadece Türkiye sınırları içindeki kadınlar rol almadı. Bunun dışında da
eski Osmanlı topraklarından gelerek savaşa katılan kadınlar olmuştu. Kosova’dan
gelerek gönüllü olarak Çanakkale savaşında bulunan Zeynep Mido Çavuş, bunlardan
biridir. Ailesi Kosova’da bulunan ve savaşa katılmak üzere tek başına gelen
Zeynep Çavuş’un şehit düştüğü ve İzmit’te heykelinin olduğu iddia ediliyor.
Safiye Hüseyin Elbi
İngiltere’de deniz
ataşeliği yapan Ahmet Paşa’nın kızı olan Safiye Hüseyin Elbi, Avrupa’da eğitim
almış ilk hemşirelerdendir. Çanakkale Savaşı’nda gönüllü hemşirelik yapan Elbi,
hastane gemisine dönüştürülen vapurlardan biri olan Reşit Paşa Vapuru’nda görev
alır. Burada yaşananları, “Reşit Paşa’ya bindik. Çanakkale’ye geldik, Akbaş
mevkiinde demirledik. Hastaları, yaralıları toplamaya başladık. Ne yaralılar,
ne yaralılar. Şu parmakları görüyor musunuz? Ben bu parmaklarımla kaç
delikanlının gözlerini bir daha açılmamak üzere kapattım.” sözleriyle aktaran
Elbi, Balkan savaşlarında da bulunmuştur.
Hemşire Erica
Doktor Ragıp Bey’in eşi
olan Alman asıllı hemşire Erica’nın, savaşın en şiddetli anında köylü kadınlar
arasında birliktelik sağlayarak orduya destek olduğu belirtiliyor. Orduya
kıyafet, yorgan, yastık, çadır dikiminde rol alan hemşire Erica, köydeki
kadınlardan sağladığı dikiş makinesiyle kendisi de pek çok şey dikmiş. Türk
yaralıları tedavi ederken de, hastane ve hasta bakım yerlerini bombalayan
düşmanın top mermisiyle can vermiş. Çanakkale’de Yalova köyü mezarlığında
bulunuyor.
Wanda Zembrzuska
Çanakkale
Savaşı’nda görev yapan tek kadın gazeteci olduğu belirtiliyor. 18 Mart
sonrasında savaşın uzaması ile bu cepheye 50’yi aşkın gazeteci gönderilir.
Bunlar arasında göreve başlayan Wanda Zembrzuska, Bulgaristan’ın Otro Gazetesi
adına savaşı takip eder. 24 yaşında olan gazeteci, ilk haberini 2 Eylül 1915’te
gazetesine ulaştırmış. Bulgar gazeteci, Alman Paşa Liman Von Sanders ile
yaptığı görüşmede ise Sanders’in kendisine, “Cephede tek kadın muhabir olarak
görev yapmaktan korkmuyor musunuz?” sorusunu yönelttiğini aktarıyor.