Çin'in
Wuhan kentinde ortaya çıkan bir virüs türü, tüm dünyaya karabasan gibi çöktü
adeta.
Dünya haritasını önümüze alıp
baktığımızda neredeyse virüsün bulaşmadığı ülke parmakla sayılacak kadar
sınırlı...
Bu öyle bir virüs ki, ne şaka
konusu olacak, ne dehafife alınacak cinsten...
Ne bir ilacı mevcut, nede evvelinde habercisi...
Şu an en son verilerde dünya
genelinde ölüm sayısı 10bini aştı.
Bu bana 1360'lı yıllarda Avrupa'yı
kasıp kavuran veba salgınını anımsattı bir an...
Herkesi evlere kapatan,
hastaneleri karantinalara çeviren Korona KOVİD-19 denen virüs belasına karşı ne
gibi önlemler almamızı, yakalanıldığında ne gibi belirtiler gösterdiğini
yazılı, görsel ve sosyal medyada okuyup izliyoruz...
Fakat benim bu esnada dikkatimi
çeken, küçük görüp önemsemediğimiz, hayatımızda çok mühim yeri olan detaylar
gözüme ilişti...
Evvelâ şunu belirtmek istiyorum...
Hatırlarmısınız bilmiyorum?!.
Daha evvel de köşemde yer verdiğim "Adnan_OKTAR_Babuna'lı
İhanet" isimli bir yazımda 1990'lı yıllardaki sağlık bakanımız Osman
DURMUŞ'tan bahsetmiştim.
ABD'den gelen Oktar Babuna
denen kalpazan Kanser yalanıyla donör bulmak için Türkiye'den 160 bin ünite kan
örneği toplamış ve 120 bini ortadan kaybolmuştu. O dönem Sağlık Bakanımız Osman
Durmuş bunun bir proje olduğuna dikkatleri çekerek geri vermesini isteyince, bu
kalpazan kanlarla beraber ortadan kaybolmuştu...
Osman Durmuş o gün aynen şu
ifadelerde bulunmuştu;
"Kan örneklerinin yurtdışına
gönderilmesi, genetik şifremizin çözülmesi açısından Türkiye için stratejik
tehlike oluşturur" diyerek karşı çıkmış ve Türk halkının gen haritasının
çıkarılmaya çalışıldığını, yakın bir zamanda savaşların silahlarla değil,
virüslerle, salgınlarla soğuk savaşlar şeklinde olacağını üstüne basa basa
ifade etmişti.
O günden sonra MERS, SARS, EBOLA,
KUŞ GRİBİ ve DOMUZ GRİBİ salgınlar, virüsler etrafa dağıldı. Hem toplu ölümler
yaşandı, hem de büyük oranlarda ekonomik zararları ...
En son ortaya çıkan KORONA COVİD-19'un dünya
üzerindeki etkisi ise malûm ortada...
Bu işin müsebbibi şu ülke, bu ülke
diye komplo teorisi üretmiyorum ama, bu virüs ortaya çıktığı günden beri aklıma
da Osman Durmuş'un o sözleri de gelmedi diyemem...
Virüsün ilk yayılmaya başladığı
Çin'de ülke giriş çıkışları yasaklanırken kimse bu şekilde dünyayı ablukaya
alacağını hesap edememişti. İtalya bize gelemez, bizlere bir şey olmaz
mantığıyla hareket edince, Çin'den sonra en çok ölümlerin yaşandığı ülke
konumuna geçti.
Türkiye bu virüsün ciddiyetini ve
risklerini görünce, İtalya'nın ihmalliği, gayrî ciddi tutumundan dolayı
yaşadıklarını emsal teşkil edip ilk baştan beri sıkı tedbirler almıştı. Sağlık
bakanlığımızın takdire şayan önlemleri, hastanelerde ve ülke giriş-çıkışlarındaki
sıkı denetimleri sayesinde komşu ülkeri virüs sarsa da Türkiye'ye girememişti.
Fakat gel-gör ki, umreden dönüşler
esnasında olanlar oldu ve bir anda virüs ülkemize de sıçradı ve bunca sıkı
tedbirlere rağmen çok hızlı bir şekilde etrafa dağılarak ölümler de yaşanmaya
başladı.
Gözle göremediğimiz bir virüs,
teknolojide, savunma sanayiinde, ekonomide çok ileri derecedeki ülkeri bile diz
çöktürdü adeta...
Virüsten uzak durmak için alınması
gereken bir dizi önlemler devamlı karşımıza çıkıyor...
Ellerinizi devamlı yıkayın. Hatta mümkünse
dirseklere kadar...
Ağzınızı yıkayın...
Üstünüzü temiz tutun. Fazla bekletmeyin
değiştirin...
Dinimizce günde 5 defa alınan
abdestin ne derece sağlık içerdiğini gördük değil mi!
"Temizlik imândandır"
sözü bizim için hep bir kıstas olmuştur...
Peki bir virüsün ortaya çıkışı
bizlere açık açık neyi anlatmış olabilir sizce?!
--Temizliğin
ne kadar önemli,
--Tedbirin
ne kadar gerekli,
--Sağlığın
ne büyük bir hazine,
--İnsanın
ne kadar aciz,
--Dünyanın
ne kadar fanî,
--Ölümün
ne kadar yakın
Ve;
Allah'ın ne kadar büyük olduğu açık açık ifade etti bizlere...
Tıpkı mahşer günü misali, herkes
birbirinden "aman virüs bulaşmasın" diye kaçar oldu...
Bu öyle bir virüs ki; o küçücük
çocukların bedenlerine bulaşsa dahi, öldürmeyen bir etkisi var...
Kimbilir belki de, "çocukları küçük
mermilerle mi öldürürler anne" diye annesine son bir soru
sorduktan sonra öldürülen çocuğun, denizde boğulup minicik bedeni kıyıya
vuran Aylan bebeğin, pedofoli manyaklarının tecavüzlerine
maruz kalan çocukların, "sizi Allah'a şikayet edeceğim" diye
feryat eden ufacık sübyanların, ahı tuttu belkide dünyaya...
Hayat bir sınav ve tecrübelerden
ibaret ise, her durumdan, her musibetten ders çıkarmak gerekir.
Bu gün yapılanların yıllar
sonrasında stratejik olarak nelerin hesaplanıldığını, yaşanılanlarla bizlerin
ne gibi dersler çıkarması gerektiğinin sağlıklı analizleri yapılması gerekir.
Ne demişler;
BİR MUSİBET, BİN NASİHATTAN HAYRLIDIR...
* * *
Bu arada, devletimizin tüm tedbir
ve önlemlerine rağmen, hâlen çarşı pazar gezen, ısrarla topluluk içine giren ve
"toplu ibadetimizi engelliyorlar" diye hayıflanan, kargaşa
çıkaranlara da bir çift sözle hitap etmek istiyorum.
Allah'u Teâlâ topluca ibadet edin
diyor evet...
Ama önce sağlığınızı koruyun diyor...
"Bedenini sana emanet verdim, ona eziyet
etmeyin" diyor...
"Dinde sizin için
kolaylık vardır" diyor.
Evlerde de ibadet yapılabilir. Sırf topluca ibadet yapacağız diye, virüs
bulaştırmak vebal almaktır.
KUL HAKKIDIR...
Virüs tehlikesine karşı, daha az riskli yaşta olan insanlar,
mümkün olduğunca evlerinden çıkmazken, risk altında olan yaş sınıfının ısrarla
dışarlarda dolaşması, hem kendini hem de etrafındakileri tehlikeye atıyor.
UNUTMAYIN!
BU VİRÜS SADECE SİZİN DEĞİL, SEVDİKLERİNİZİN DE SONU OLABİLİR...
Sağlığınız için...
Sevdikleriniz için...
İnsanlık için...
Virüs belasından kurtulmak için...
LÜTFEN EVİNİZDEN ÇIKMAYIN...