Türkiye’de öğretmenlik mesleği 1739 sayılı Milli Eğitim
Temel Kanununda şu şekilde tanımlanmaktadır: “Öğretmenlik, devletin
eğitim-öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir
ihtisas mesleğidir.Öğretmen, en genel
tanımıyla, öğrenmeye rehberlik eden kişidir.
Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ün tabiri ile “Gelecek kuşaklar onların eseri olacak”
lakin bugün işler hiç de öyle değil
maalesef.
Örgün eğitim kurumlarında görev yapan öğretmen sayısı
2018-2019 eğitim öğretim yılında 1
milyon 77 bin 307 oldu. Bu öğretmenlerin 907 bin 567'si
resmi okullarda, 169 bin 740'ı
özel okullarda görev
yapıyor.Öğretmenlerin 51 bin 143'ü okul öncesi eğitimde, 300 bin 732'si ilkokulda, 354 bin 198'i ortaokulda, 371 bin 234'ü ortaöğretimde çalışıyor.
Bu kadar kadrolu öğretmenin yanında 80 bin civarında
ücretli öğretmen şu anda Milli Eğitim bakanlığına bağlı okullarda derslere girmeye devam ediyorlar.
Bu şartlarda Türk eğitim sistemine katkıda bulunan
Öğretmenlerimizi statülerinde ki farlılıklar gittikçe içinden çıkılmaz hal
almaktadır.Günümüzde eğitim sistemi içinde
öğretmenlerimiz, kadrolu öğretmen, sözleşmeli öğretmen, ve ücretli öğretmen
çalışmaktadır.
Ücretli öğretmenler haftada en
fazla 30 saat derse girebilmektedirler. Bir ders ücreti karşılığında 17,22 ₺
ücret almaktadırlar. Haftada 30 saat derse giren bir ücretli öğretmen 2.066 ₺
almaktadır. Yani alabildikleri en yüksek ücret asgari ücretliden daha düşüktür.
Ücretli öğretmenlerimiz bu
maaşla nasıl ev geçindirecekler, kendilerini nasıl derse verecekler
bilemiyoruz. Dahası sorumlulukları kadrolu bir öğretmenile aynıdır. Bunun yanında bazı kadrolu
öğretmenler tarafından hor görülmeleri ve ikinci sınıf muamele yapılmalarını da
saymıyorum.
Ücretli öğretmenler çoğu zaman
kadrolu öğretmenin gitmediği köye giderek görevini hakkıyla yaparlar.Kadrolu
öğretmen yıl ortasında tayin olur onun yerine derse girerler. Yerine kadrolu öğretmen
atanır, hemen görevine son verilir,seslerini çıkarmazlar. Çoğu zaman en kötü
programlar, en sıkıntılı sınıflar onlara verilir. Buna rağmen eğitimin
aksamaması için ellerinden geleni yaparak eksiklikleri giderirler. Ama
gösterilen değer ve aldıkları ücret maalesef aynı oranda değildir.
Milli Eğitim sisteminde ücretli
öğretmenlik bir nevi taşeron sistemine benzemekte ve emek sömürüsü yapıldığını
düşünerek derhal bu sistemin kaldırılmasının doğru olacağını düşünüyorum.
Devletin öğretmene ihtiyacı varsa kadrolu olarak almak en iyi çözümdür.
Bu günlerde bir de Corona virüsü
sebebi ile tatil edilen okullarda kadrolu öğretmenler maaşlarını alırlarken
ücretli öğretmenlerin ders ücretlerinin ödenmeyeceğini öğrendik. Bunun büyük bir
haksızlık olduğu bir gerçektir. Bu durum ücretli öğretmenlerimizin suçu değil,
bu sebeple ücretlerinin ödenmesi gerekmektedir.
Evinin iaşesini girdiği
derslerden çıkaran ücretli öğretmenlerimiz şimdi evlerine nasıl ekmek
götüreceklerini kara kara düşünmeye başlamışlardır.