Osman Yüksel Serdengeçti, “Bir Nesli Nasıl
Mahvettiler" isimli eserinin bir diğer bölümünde iki büyük ummandan
bahseder. Bunlardan biri Mevlana diğeri Mehmet Akif’tir. Takdim kısmında
Mevlana ve Mehmet Akif’i karşılaştıran Serdengeçti, kendisini Mevlana’nın
aşkına tutulan; Mehmet Akif’in de mücadelesine katılan aciz birisi olarak
vasıflandırır. Mevlana’nın bir umman, bir derya olduğunun altını çizen
Serdengeçti, Mevlana’dan söz açmanın denizi bardakla boşaltmaya benzediğini
belirtir.
1207 yılında Belh şehrinde doğan Mevlana’nın
memleketi üzerine pek çok tartışmalar yapıldığını söyleyen Serdengeçti, Arapça,
Farsça, Türkçe şiir ve gazeller yazan bu umman için “bütün insanlığın malıdır”
diyerek bu tartışmalara da son noktayı koyar.
Mevlana’nın hayatı Şems-i Tebrizi ile
karşılaşmasıyla değişir. Mevlana eski ve yeni halini şöyle anlatır: “Tam 35 yıl
kendimden habersiz kupkuru yaşamışım. Ulemalık postuna oturmuş kendimi insan
sanmışım. Eskiden ilmimle, amelimle mağrurdum. Aklım hayır, şer, cennet,
cehennem kaygılarıyla doluydu. Büyük âlim, büyük adamdım. Tebrizli Şems: Seni
gördükten sonra hepsi bitti; sokağa düştüm, çoluk çocuğun maskarası oldum.”
der.
Mevlana ile Şems-i Tebrizi’nin vuslatını
anlatan Serdengeçti, bu muhabbetin dedikodulara sebep olduğunu, rivayetlere
göre Şems’in öldürülerek bir kuyuya atıldığını; başka bir rivayete göre de dervişin
sır olup nereye gittiğinin bilinmediğini söyler. Şems, Mevlana’ya bir gün yolu
Tebriz’e düştüğünde kendisini “Yalancılar Kahvesi”nde aramasını söyler. Mevlana
onu aramak için Tebriz’e gider ve bu yeri sorar. Kimseden cevap alamaz.
Aslında Şems’in kastettiği “yalancılar kahvesi”
mezarlıktır. Tebriz’de aradığını bulamayan Mevlana şehri çıkarken ölülere
Fatiha okumak üzere mezarlığa uğrar. Mezarlıkta Şems işe karşılaşır.
Mevlana’nın sevincine diyecek yoktur. Şems, Mevlana’ya: “Sen nasıl oldu da buna
akıl erdiremedin. Yalancılar kahvesi işte burası ya… Bak şu mezar şahın
mezarıdır. Sağlığında dünyaya sığmıyordu bu adam; her yer, her şey benim
diyordu. Şimdi bir avuç toprak! Yalancı değil miymiş bu?!...” der ve örnekleri
çoğaltır. Hepsinin birer yalancı olduğunu, buranın da “yalancılar kahvesi”
olduğunu söyler.
Mevlana, miladi 1273 tarihinde vefat eder.
Serdengeçti, onun ölümüyle: “Mevlana’nın ölümüne Konya kan ağladı. Yahudiler bizim
Musa’mız odur, Hıristiyanlar bizim İsa’mız odur, diyorlardı. Bir tabutun
arkasından bütün mezhepler, dinler, tarikatlar yürüdü.” diyerek tüm insanlığın
ona gösterdiği hürmet ve tazimi ifade eder.
Mevlana’nın hayatı boyunca İslam çizgisinden
ayrılmadığının altını çizen Serdengeçti, son zamanlarda onun hayatını,
eserlerini ve görüşlerini tevil edenler çıksa da Mevlana’nın din ölçülerine
bağlı, Kuran’dan ve Peygamberin yolundan kıl kadar ayrılmayan büyük bir veli
olduğunu söyler. Mesneviden kitabına aldığı birkaç seçme hikâye ile Mevlana
bahsini kapatarak Mehmet Akif’e geçer.
Yaşanılan devrin sanat ve sanatçı üzerinde
tesiri vardır. İmparatorluğun çöküş yıllarına rastlayan Mehmet Akif’in
şiirlerinde bu figan ve haykırışı görebiliriz. Diğer şairler kendi iç
dünyalarında, sanat toplum arasında bocalarken Akif, milletin derdiyle hemhal
olmuş, sanatı milletin sinesinde bulmuştur. Şiirlerini de en güzel bir biçimde
içinde yaşadığı topluma duyurmuştur.
Akif, aynı zaman da cemiyetçi bir şairdir.
Şiirlerinde içinde yaşadığı cemiyetin dertlerini ele almış, bu dertleri onlarla
birlikte yaşamış, sonra bunu şiirlerinde nakış işler gibi titiz bir dil
işçiliği ve söz ustalığı ile harmanlayarak yine aynı cemiyete sunmuştur.
Akif’in, devrinin şairlerinden çok üstün
olduğunu belirten Serdengeçti: “Ne yazık ki inkılâp nesli Akif’i dindar diye,
softa diye okumak zahmetine dahi katlanmıyor. Akif’i sadece İstiklal Marşı’nın
şairi, Çanakkale şiirinin şairi olarak biliyor… Akif’in Safahat’ında İstiklal
Marşı’ndan, Çanakkale destanından da büyük, güzel şiirleri vardır.” der ve
kitap bu şekilde nihayete erer.
Mevlana’daki dinginlik, Akif’teki his ve
heyecan, Serdengeçti’nin örnek aldığı iki şahsiyetin en temel
özelliklerindendir. Bunun için Serdengeçti, bu iki ismi öne çıkarmış, adeta
abideleştirmiştir.
Yakın tarihin en önemli şahsiyetlerinden biri
olan Serdengeçti’de; Necip Fazıl’ı, Mehmet Akif’i ve Mevlana’yı gördüm. Necip
Fazıl’daki coşku, heyecan ve aksiyonerlik; Mehmet Akif’teki millet ve vatan sevgisi;
Mevlana’daki tasavvufi dinginlik, sanki Osman Yüksel Serdengeçti’de birleşmişti.
Kitap;
Serdengeçti’nin, M. Akif Ersoy’un Safahattaki şiirlerinden seçtiği manzumelerin
açıklamasıyla nihayete erer.