2001 Yılındarotasyondan İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak Eskişehir’in
Seyitgazi ilçesine tayinim çıkmıştı. Kısa zamanda görev alanımdaki belde ve
köyleri tanımış, görev alanımın eğitimle ilgili tüm sorunlarını çıkarmaya
çalışmıştım.
İlçemize bağlı Doğançayır Beldemiz büyüklüğü, eğitime olan
düşkünlüğü, sulu, verimli tarımalanları ile Eskişehir ekonomisinde söz sahibi
olan önemli bir yerleşim yerimizdi.
Doğançayır Beldemizde Ali Rıza Koca isimli dürüst, çalışkan
bir arkadaşımızda aynı zamanda belediye başkanı olarak görev yapıyordu.
Kendisiyle siyasi görüşlerimiz farklı olduğu halde gayet iyi anlaşıyorduk.
Belediye başkanımızın gayret ve istemiyle Dğançayır’a temsili bir Nazım Hikmet
Mezarı yapılacağı kararı alındıktan sonra İlçe Kaymakamımız bu törenin sorunsuz
sonuçlanması için beni degörevlendirmişti.
Sık sık Belediye Başkanımız Ali Rıza Koca Bey’le bir araya
gelip çalışmaları takip ederken yapılacak törenlerin ön çalışmasınıda
yapıyorduk…
‘’Büyük konuşup büyük lokmayeme’’ derler ya benimki aynen
öyle oldu. Yıllarca öğretmen okulunda başlayan Nazım Hikmet nefretliği, yapılan
törenler ve buradaki konuşmalar beni yeniden Nazım Hikmet’i araştırmamla,kafamda
yeni kıvılcımlar oluşmasına sebep oluyordu.
Allah’ım, neydi bendeki Nazım hikmet sevmemeliyim.
Cevabını bulamadığım sorular benliğimi kemiriyor, Nazım Hikmet’teki
vatan sevgisinin büyüklüğü ve derinliğini anladıkça kendisini anlamadığım o
günlere çok yanıyordum.
Tören günü geldiğinde önce Belediye başkanı Ali Rıza Koca
mikrofonu eline aldı:
‘’Nazım Hikmet Anadolu'da bir köy mezarlığında, bir çınar ağacının
dibinde sonsuzluğa uyumak dileğinde bulunmuştur. Yurtsever bir dünya şairinin
isteğini yerine getirerek onun makam mezarını Doğançayır'da hazırladık.
Nazım'ın bu temsili makamları gün gelecek tüm yurdumuzun her köyünde, her
bucağında Yunus Emre'ler gibi, Hoca Nasreddin gibi gönüllerimizde daha da
büyüyerek yerlerini alacaklardır. Onun şiirlerinde yokluklar içerisinden
emperyalistlere karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşı’mızın adı duyulmamış
kahramanlarımızın öyküleri vardır."Diyerek sözlerine devam etti.
Daha sonra diğer konuşmacılar,Nazım
Hikmet’in hayatını ve çektiği çilelerle, nasıl büyük bir şair olduğunu uzun
uzun anlattılar.
İlki yapılan bu törenden
sonra her yıl katılımlar ülke genelinde katılanların akın akın gelmesiyle devam
etti. Bende her Eskişehir’e gittiğimde bu vatan sevdalısı büyük şairin temsili
mezarını ziyaret etmeye çalışıyorum.
Ömrüm boyunca bedenimde
oluşan siyasi görüşüm memleketimi, bayrağımı ve insanımı çok sevdiğim için
oluşmuştu. Fakat Nazım Hikmet’i ve hayatını okuyunca, şiirlerini dinleyince
memleketi, vatanı sevmenin farklı yönlerini daha iyi kavramıştım.
Kötü gidişata dur demenin, bu
uğurda zindanlarda büyük bir ömür geçirmenin ne demek olduğunu, vatanı sevmenin
bir değil, bin yolunun olduğunu, Nazım Hikmet’i okuyunca, dinleyince daha iyi
anladım.
Büyük Şair Nazım hikmet
memleket ve insan sevgisini DAVET şiiri ile ne güzel anlatmış.
DAVET
‘’Dörtnala gelip Uzak
Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak
başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde,
dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya
benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları,
bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana
kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi
tek ve hür
ve bir orman gibi
kardeşçesine,
bu hasret bizim...’’
Bu memleket, bu bayrak
için böyle içten, böyle duygu dolu, böyle candan bir şiir yazamadıysan,
fikirlerin ve ideallerin uğruna mahpuslarda yatmadıysan, Nazım Hikmet ’ide,
vatan sevgisinide insafsızca yargılayamazsın.
Önce Başbuğumuz Alpaslan
Türkeş bu şairimizin bir şiirini okuyarak başlayan uyanış, daha sonra başka
siyasilerin okumasıyla başka uyanmayanlarında uyanmasına vesile olmuştur.
Şiir, roman, öykü, anı
yazarı ve filim yönetmeni olarak birçok konuda kendini yetiştirmiş dünya
çapında tanınmış bu kişi sırf o günkü siyasi iktidarlara el ovup aman
dilemediği için siyasi düşünceleri yüzünden ömrünün büyük bir kısmı sürgünlerde,
adliyelerde ve ceza evlerinde geçmiştir.
O günde düşünceyi suç
saymışlar…
O günde düşünenleri
hapse atmışlar…
O günde düşünenleri sürgünlere
göndermişler…
O günde düşünenlerden çok
korkmuşlar