Milli
Eğitim Bakanlığı’nın önceki yıllarda tavsiye ettiği eğitimle alakalı pek çok
film vardı. Ben de bu film listesini bir gün seyrederim diye dosya halinde saklıyordum.
Koronavirüs günleri başlayınca aklıma bu filmleri izlemek geldi. Kendi yaptığım
günlük program içerisine, kitap okumak ve yazı yazmanın dışında, bir başka
etkinlik olarak da film izlemeyi ekledim. İlk olarak 3 İdiots filmiyle başladım.
Sözlük
anlamı: “aptal, salak, ahmak, geri zekâlı” anlamına gelen idiot, filmde geçen
üç kahraman için kullanılan sıfatlar. Hindistanlı oyuncuların başrollerini oynadığı
film, yaklaşık üç saate yakın sürdü. İnanın hiç sıkılmadım. Film, bizim eğitim
sistemimizin çok güzel bir eleştirisiydi. Geleceği kendi ellerinde olmayan
bireylerin içine düştüğü kaos, filmin senaryosunu oluşturmakta idi. Kırıkkale Fen
Lisesinde beş yıla yakın görev yaptığım için oradan biliyorum; okulu ziyarete
gelen her veli, çocuğunun mutlak surette tıp okumasını, doktor olmasını istiyordu.
Bu tercih çocuğun tercihi miydi? Çoğu kez hayır. Anne ve babalar, çocuklarına
sormadan bu kararı vermişlerdi.
Kan
görmekten korkan, kan görünce bayılan bir çocuktan doktorluk beklemek o kişinin
ruh dünyası açısından iyi bir durum değildir. Çocuğun istek ve arzusu varsa
belki benim biraz önce saydığım olumsuz tablo zamanla izale edilebilir. Ancak
çocuk mühendislik, hukuk veya bir başka bölüm okumak istiyor; ama anne babası
ısrarla tıp tahsili istiyor. Bir ömür boyu bu durumun çocukta açtığı travmalar,
maalesef tamir edilemiyor.
Filmde,
makine mühendisliği tahsili yapmak için üniversiteye gelen üç gencin öyküsü
anlatılmaktadır. Papağan gibi ezberlenen ders modeli, üniversite kavramı ile
tamamen çelişmektedir. Üç gencin de bireysel istidat ve kabiliyetleri farklı
farklıdır.
Gençlerden
bir tanesi özgün, hayal kurabilen, kritik ve analitik düşünebilen bir yapıda
iken; diğeri fotoğraf çekmeye meraklı, tabiatta gördüğü varlıkları, hayvanları
ve manzara fotoğrafları çekmek üzere kendini kodlamış, bundan büyük zevk
alıyor, fotoğraf sanatçısı olmayı arzu ediyor. Bir diğeri; kendisini çocukların
eğitimine harcayan bir gönül elçisi olmak istiyor. İçlerinden sadece bir tanesi;
dersleri çok başarılı olmayan, mühendis olarak hayata atılmak istiyor.
Her
üçü de isteklerine ulaşıyorlar; ama bayağı çamur çiğnedikten sonra. Gençlerden
birisi ünlü bir fotoğraf sanatçısı oluyor. Bir diğeri bir tatil yöresinde
kendisini çocukların eğitimine adıyor. Eğitim faaliyetlerinin içerisinde mutlu
oluyor, hayat buluyor. Bir diğeri ise ders notlarının kötü olmasına rağmen bir şirkete
mühendis olarak kabul ediliyor.
Üniversiteler
genel anlamda özgün düşüncenin, bilimin merkezi olması gerekirken bizde,
lisenin bir üst kuruluşu gibi görülüyor. Dört yıllık lise eğitiminden sonra
sanki bir dört yıllık daha “yüksek lise” tahsili yapılıyor. Öğrencilerin kritik
ve analitik düşünememelerinin önünde birçok engel var. İzlediğim filmde en önemli
engel, “dekan” denen okul yetkilisiydi. Klasikleşmiş kalıpların dışına çıkamayan,
ders kitabından başka kaynak kabul etmeyen, farklı yorum, düşünce ve açıklamalara
tahammülü olmayan, yeniliğe kapalı bir insan portresi çiziyordu. Günümüzde bu
insan modelinden eğitim dünyamızda maalesef bol miktarda bulunmakta.
Bence
bireysel farklıklar ta ilkokuldan fark edilmeli. Kişinin bireysel yeteneklerini
keşfetme görevi, onunla dört yıl eğitim yapan sınıf öğretmenlerinin üzerinde. Yetenekli
öğrenciler zaten bir şekilde kendilerini göstermektedirler. Bunlarla özel
olarak ilgilenilip onların yönlendirilmesi önem arz ediyor. Bu anlamda bilim ve
sanat merkezlerini çok önemsiyorum. Fakat bugün bilim ve sanat merkezleri,
sistemden ve mevzuattan kaynaklanan eksiklikten dolayı kendisinden beklenilenleri
verememektedir. Sınavla öğrenci alan, bireysel farklılığı ile bu kuruma giden öğrencinin,
bu merkezden başka bir yere gitmesine gerek olmamalıdır. Bu merkezlerde çocuğa
kendi kabiliyetini geliştirebileceği alanlarda çalışmalar yaptırılması, öğrenci
başarısı ve toplumsal gelecek açısından çok daha önemlidir. Yeter ki biz insandaki
farklılığı keşfedip onu anlamaya çalışalım.
İnsanın
geleceğe emin adımlarla hazırlanması için öncelikle üzerlerindeki aile
baskısının kırılması ve çocukların bir hayatı olduğunun aileleri tarafından
kabul edilmesi gerekir.
***
Koronavirüs günleri kapsamında
çağrımızı yineliyoruz. Bu günleri fırsata çevirmeye, bir süre daha evde kalmaya devam ediyoruz.