Susanlar mı
bilir? Susanlar yoksa sustukları için mi görürler? Görmek isteneni konuşmak
için konuşan dimağlara göstermek için mi konuşmazlar? Hâlleri ile mi bize söylerler?
Konuşanların bu durumu bilmedikleri aşikâr...
Konuşanlar
konuştuklarının kalplerinde yer edemedikleri için mi etki edemezler
konuştuklarından?
En eftali de susarak konuşanlardır. Harfsiz ve kelime
ihtiyacı hissetmeden konuşanlar var bu hayatta. Hem de hiçbir ses çıkarmadan
çok etkileyici bir şekilde konuşurlar susarak konuşanlar.
Ben bunları
bilmem de tek bildiğim dil belaya yatkındır. Konuştuklarından imtihan
edilirsin. Neyi yok dersen gelip seni bulur. Yapmam deme yaparsın. İnsan
sınanmadığı günahın masumiyeti üzerinde yoktur.
Ünlü şair ve
yazar İsmet Özel “Allah insanı iddiasından vurur.” der. İnsan konuştuklarından
imtihan edilir. Fazla söz sarfiyatı yapmamak gerek bazen.
Arif
konuşursa helâk olur, âşık susarsa helâk olur. Ne arif olabildik ne de âşık.
Aslında toplum olarak bu olayların çok gerisinde kaldık. Gri bir tonda kaldık.
Ne siyah ne beyaz olabildik. Net bir duruş sergileyemedik. Hep bu gelgitlerimiz
yüzünden bu hâle geldik.
Çok okuduk
ama anlayamadık. Yaşam biçimimize, okuduklarımızı hayat felsefemize uygun bir
şekilde kabul ettiremedik ya da etki etmedi. Çok konuştuk ama bir türlü
konuştuklarımızı hayatımızda örnek teşkil ettiremedik. Her şeyi bildik veya tam
manada bildiğimizi zannettik ama uygulamada eksik kaldık.
Düşündük ama
düşündüklerimizi asla yapamadık. Konuşmamız gereken yerde sustuk ya da
susturulduk. Bu bizim bir daha konuşmak için uygun fırsatı kollayıp ama
konuşamadığımız kelâma dönüştüremediğimiz bir boyuta dönüştü. Sylviane
Herpin’in de dediği gibi “Düşündüğünüz, söylemek istediğiniz, söylediğinizi
sandığınız, söylediğiniz, karşınızdakinin duymak istediği, duyduğu, anlamak
istediği, anladığını sandığı, anladığı arasında farklar vardır. Dolayısıyla
insanlarının birbirini yanlış anlaması için en az dokuz ihtimal var.” Aslında
söylemek istediklerimizi çok güzel özetliyor.
Susacağımız
yerde ise konuştuk. Bazı bir şeyleri ters anladık. Modern dünya iletişimcileri
konuştuğun kalbinde yer etmiyor ise dünyanın en güzel kelimeleri ile anlatsan
karşı tarafa çok az miktarda anlaşılırmış.
Konuşmayı bilmeyenler verilen görevleri harfiyen
uyguluyor da, dili olup da konuşanlar verilen görevleri maalesef uygulamıyor.
Biraz karışık bir cümle olmuş olabilir; konuşmayı bilmeyen yaratılmışlardan
bahsediyorum. Ağaç, hayvan, toprak, güneş ve bizler dışında her şey... Hâl
üzere olmak daha eftaldir. Konuşmanın ne mühimi var ki bazen susmak en iyisi.
İşte burada o mühim atasözümüz karşımıza çıkıyor: Söz gümüş ise sükût altındır.
İsra Suresi 44. Ayet-i Kerime’de Allah Azze ve Celle
diyor ki: "Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O'nu tesbih
ederler. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ama siz onların
tesbihlerini anlamazsınız. O, Halîm'dir, çok bağışlayandır."Susup Allah (c.c.)’u
bolca zikredenlerden olmak temennisiyle...