Eski zamanlarda güzel bir zat-ı muhterimin kölesi varmış.
Ama kölesine o kadar çok ikramda bulunurmuş ki diğer köleler kıskanır, haset
ederlermiş. Kölesi ise çok muhterem, güzel huylu olmasından dolayı diğer
insanlar da gıpta ile bakarlar, kendilerinin de böyle köleleri olması için
düşünürlermiş. Sahibi ona devamlı güzel yiyecekler, güzel elbiseler alır memnun
etmek için çabalarlarmış. Bir gün başka diyarlardan bir kavun gelmiş. Kölesini
çağırmış, ilk ona ikram etmek istemiş, bir dilim kesip verince köle o kadar
iştahlı yemiş ki imrenip tekrar bir dilim vermiş, tekrar iştahlı yiyince, kavundan
bir dilim kalana kadar hepsini kölesine verip yedirmiş. Kendisi de merak edip
son dilimi yemek isteyince, ağzına alır almaz çok acı bir tat olduğunu anlar. Kölesine
“ Bu kadar acı olduğunu bilse idim sana vermezdim, amma velâkin sen neden bu
kadar acı bir şeyi çok iştahlı yiyorsun?” diye sual yönetince, köle “Efendim
siz bana o kadar güzel ikramlarda bulundunuz ki sizden gelen acı bir şeyi veya
derdi nasıl olur da geri çevirir, şikâyet ederim, serzenişte bulunurum.
Demekten hayâ ettim”.
Allah-u
Teâlâ o kadar büyük nimetler içinde yeryüzüne göndermiş ki bizi, elimizde
olanın değerini nedense bilmiyoruz. Verilenlere o kadar nankörce davranıyoruz
ki elimizden gittiği zaman pişmanlık yerine isyan ediyoruz. Verileni görmeyip
sadece gidene bakmakla mükellef gibiyiz. Hastalık geldiği zaman, sağlıklı
günleri düşünüp şükretmek yerine neden bize geldi diye serzenişte bulunuyoruz.
Hayat serüveninde inişli çıkışlı günlerimiz elbet olacak. Bu serüvende biz
düşen derde sabır, nimete şükür etmek gerek. Unutmayalım ki gelen belalar ve
dertler, nimetin ambalajı olduğunun farkına varmamız gerek.
Hayata
objektif baktığımız zaman her bir birey kesinlikle bir imtihandan geçiyor. Kimi
ağır oluyor, kimininki ise hafif diğerine göre. Allah kimseye kaldıramayacağı
yükü yüklemez. O yükü gerektiği gibi kaldırmak gerek. Unutmayalım ki firavunun
ölene kadar başı bile ağrımamış. Şayet seven sevdiğinin sabrını ölçer dert ile.
Ondan mülhemdir ki sevmek ispat ister. İnsan çok sevdiğini karşındakine belli
etmek için neyi seviyor, neyi sevmiyor diye saatlerce konuşuruz. Sevmeyi yaratanı,
senin karşına çıkarını, gözlerle görmeni sağlayanı anlat desek, fazla bir şey
söylemeden susar. Biz ölümlüye âşık olmak yerine ölümsüz olanı sevsek sevmemiz
de ölümsüz olur.