Genç adamın üniversitede okurken dersler dışında kitap okumakla pek alakası
yoktu. Nedense okumak ona hep zor gelmişti. Okul değildi ona zor gelen…
Kitap okumayı sevmiyordu.
Oktay öğretmen ise tam
bir kitap kurduydu. Bu yüzden öğrencilerinin
de bol bol kitap okumasını ister ve onları okumaya teşvik ederdi.
Genç adama ise ders dışı ekstra okumak gereksiz
gelirdi.
Bu yüzden kitap okumayı sevemedi.
Oktay öğretmen;
derslerden birinde tüm öğrencilerine şöyle dedi: “Bir sonraki ders için herkes birer kitap
edinsin, okunan kitapların bir kritiğini yaparak
okunup okunmadığını kontrol edeceğim.” Okumaktan nefret eden genç adamının yine
morali bozulmuştu.
Nereden çıkmıştı şimdi
bu kitap kritiği; ama Oktay öğretmen
kararlıydı. “O kitaplar okunacaktı.”
Eğer okuyup
anlatılmazsa derslerden geçmek de zorlaşacaktı.
Bu durum genç adamı iyice gerdi.
Öğrenci yurdunda
kalan genç adam erken saatte kalkıp okula gitmek için hazırlık yaparken sınıf arkadaşı Halil
kendisini arayıp kitap alması gerektiğini hatırlatmıştı.
Genç adam, kitap konusunda sorumsuz olduğu için yine kitabı almamıştı. Çok erken saat olduğu için herhangi açık
bir kitapçı bulamayacağından bir an önce kafasınıçalıştırıp olayı çözümleme yoluna gitmeliydi.
Kaldığı yurttan herhangi bir kitap bulup derse
götürmek gelmişti aklına.
Umursamazca önüne gelen ilk kitabı kitaplıktan alıp okula gitmişti bile…
Ders saati geldiğinde Oktay öğretmen tek tek
kitapları inceledi. Genç adama sıra
geldiğinde duraksar gibi oldu ve ders sonunda genç
adamın yanına gelmesini istedi.
Genç adamın kafasında “Acaba hoca beni neden çağırdı” düşüncesi o an işlenen derse odaklanmasını engellemişti.
Neyse ki ders yaklaşık yarım saat sonra
bitti.
Genç adam, Oktay öğretmenin
yanına gittiğinde Oktay öğretmenin samimi karşılaması onu hem
sevindirmişti hem de şaşırtmıştı.
Yurttan getirdiği kitabın ona uygun olmayıp kafasını karıştırabileceği ile ilgili nasihatleri onu etkilemiş gibi görünse de kitap okuma düşüncesi onu içten içe rahatsız etmekteydi.
Ama artık bir kitap seçip okuma zamanıydı. Oktay öğretmenin odasından önüne çıkan ilk kitabı almıştı genç adam.
Sevmediği bir şeyi seçmek gibi bir
isteği yoktu zaten.
Teşekkür edip veda etme faslından sonra hayatında hiç okumamış genç adamın kafasında kitap okuma duygusu hala aşılmaz büyük bir duvar
gibi duruyordu.
Okuma süresi bitip ders günü gelip çatmıştı artık.
O kadar okuma savaşına rağmen genç adam yine de aldığı kitabı okumamıştı. Herkes sırayla tahtaya çıkıp okuduğu kitabı
özetlerken genç adam ön ve arka kapağına baktığı kitaptan bir şeyler çıkarmaya çalışmıştı.
Sıra ona gelince anlatmaya çalıştı; ama kitabı okumadığı o kadar çok belliydi ki
bu durum Oktay öğretmenin gözünden kaçmamıştı. Öğretmen,
kitaptan
sorular sormuş, genç adam bilemeyince de çok kızmıştı. Genç adam
çok mahcup olmuştu ama iş işten geçmişti.
****************
Yıllar geçmiş genç adam bir şekilde kitaplarla iyi bir dost olmuştu. Okudukça okuyor,
zamanında okumadığı her kitap için çok üzülüyordu. Hatta gazetelerde kitaplar konusunda
yorumlar yapmaya bile başlamış, insanları kitaplara yönlendirmeye çalışıyordu.
Kitaplar konusunda kendini geliştirmek için günden güne uğraş verirken, Oktay öğretmenine yaptığı yanlış davranış, kafasının bir kenarında hep durmaktaydı. Oktay öğretmen belki bu olayı çoktan unutmuştu; ama genç adam bu mahcubiyeti hiç unutamıyordu.
Genç adam tam on beş sene sonra bir
gün Oktay öğretmene ulaşmıştı. Çok sevdiği, hala mahcubiyet duyduğu öğretmeni, Profesör olmuştu. Oktay öğretmenine kitaplarla tanışmasından
bahsetti.
Oktay öğretmen bu haber için ayrıca sevinip duygulanmıştı. Kitaplarla dostluğunu anlatıp zamanında kıymetini
bilmediği için öğretmeninden af
diledi. Oktay öğretmen genç adamın kitaplarla
olan dostluğuna çok sevindi.
*****************
Yıllar önce o dönemlerde bölüm başkanımız Oktay Emir
ile yaşadığım bir anımı, hikâye tadında sizlerle
paylaşmak istedim. Her zamanın kıymetini
bilerek yaşayalım.
Zamanı boşa geçirmektense okumayı deneyerek hayatı dolu dolu geçirmeye çalışalım.