Dünyaya
gelmemizdeki amaç davamız içindi. Bu dava din-i mübin-i İslam’dı. Biz davamıza
sahip çıkamadık. Davaya sahip çıkmak zordu. Aslında böyle bir güzel
davaya gönül vermeliyiz ki bize altından dağları verseler davanın bir tek
taşını değişmememiz lazım.
Öyle
rahatladık ki ne dava kaldı ne ahlak kaldı ne aile kaldı. Değer görmesi
gerekenleri pek önemsemek olduk. Eskiden her şey çok zordu. Ama aşk vardı, vecd
vardı, sahiplenmek vardı.
Başvekilin
imzaladığı bir dönemde "Allah ve ahlaktan bahsetmek yasak" dediği bir
zamanda Allah ve ahlaktan bangır bangır bağıran Necip Fazıl’ı anlayamadık.
Anadolu’yu karış karış gezip davası için çile çeken, hapishanelerde haksız yere
yatan üstadı nasıl bir yaşam yaşadı, görmemezlikten geldik.
Ömrünü
bizler için gelecek nesiller yaşadıklarını yaşamasın diye elinden geleni yapan,
rahatlığını düşünmeden çile çeken bir zat-ı muhteremdi. Çilesini onun gibi
güzel insanlar çekti, şimdi edebiyatını bizler yapıyoruz. Ailem demedi, beni
tanısınlar, para, mevki, makam demedi, tek derdi İslam’dı.
Davası
için çekinmeden canını bile feda ederken, biz ise taşın altına parmağınızı
koymaktan imtina ediyoruz. Tek derdi herkese bir şekilde ulaşıp İslam’ı
anlatabilmekti. Zor günler geçirdi. Hiç rahat yüzü görmedi. Dikti, sertti
zekiydi. Herkes baş gelemezdi. Ama bir yönü çok merhametliydi. Görmek nasip
olmadı; ama gören gözleri görmek nasip oldu. Dinlemek nasip oldu. Kitapları ile
hemhal olmak, onu anlayabilmek, davasını bilmek…
Eski
hayatı biraz karmaşıktı. Kimsenin geçmişi ile yargılanmayacağını kendisi bizzat
söylerdi. Eski hayatını çok güzel bir söz ile anlatırdı, "Benim geçmişim
bir çöplüktür ve çöplükleri sadece kediler ve köpekler kurcalar." derdi. Bir
bakışa kapılıp bir nazara gelip bir andan 180 derece dönen, tarihe adını altın
harflerle kazıyan mütedeyyin bir kişilik...
Beyoğlu
Ağa Camii’nde, hazret bir bakışla teslim olup diz kırıyor. Çok güzel bir söz
ile bağlıyor bakışları "Bana yakan gözlerle bir kerecik baktınız, ruhuma
büyük temel çivi çaktınız.” Bir yol göstericinin dizinin dibinde oturmak bütün
benliğiyle teslim olmak...
Kime
nasip olurdu ki doğmadan önce ölmek. 25 Mayıs ölüm, 26 Mayıs doğum tarihi daha
doğrusu üstadın söylemi ile "Ölüm güzel şey budur perde ardından haber… /
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?" Çok irdelediği bir konuydu
ölüm. Sonunu bildiği bir yolculuktu dünya.
Bu
dünyadan giderken eli boş gitmeyip bu yalan dünyada yaptıklarını götürmek tek
amacı... Gelecek nesillere örnek teşkil edecek bir yaşam biçimi vardı. Sözleri
sanki piramidin en üst taşı altına şerhi gereken bir yapıt misali. Anlayamadık
üstadı ya Sakarya’sını okuduk meydanlarda ya da bekleyen şiirini okuduk.
Mutasavvıf
bir kişiliğe sahip bir insandı. Peygambere olan sevgisini Çöle İnen Nur’da
bahsederken M… harfi koyup sonuna üç nokta koymasını okuyunca anlıyorduk. Ulu
Hakan’da anlayabilirdik ancak Osmanlı’ya özlemini. Bize bizden çok benzeyendi.
Kendimizi bulamadık ki üstadı anlayalım. Bulsak dahi kalabalıklar arasında
kaybettiriyorlardı. Bize benzeyip de bizden olamayanlar yaraladı bizi. Üstad, kendimize gelmemiz için çok çabaladı, çok çile
çekti, amma velâkin bir türlü bizi bize getirmeden dar-ı bekaya göçtü.