Ne saçma bir başlık, gerçekten
buna vakit ayırıp yazmalı mıyım? Birçoğunuzu yine karamsarlığından ötürü
kızdıracak bir yazı. Her zaman önce yazısını yazıp sonra başlık koyan ben, ilk
kez başlığı yazıp başladığıma göre yazılmak zorunda olan bir yazıdır
belki. Geçen sene bu vakitler bir öyküye
başlamıştım, onunla ilgilenirken birden
zorla araya girdi bu yazı, öyle de arsız efendim. Seçim hakkı bırakmadı.
Dervişin fikri neyse zikri o olur hesabı, bu ara hep kötülük üzerine
düşünüyorum da ayıptır söylemesi. Ondan bu yazı ilham etmiş olacak.
Kötülük üzerine düşünüyorum
derken kötülük yapmayı planlıyorum sanmayın sakın. Kötülüğün ne olduğunu
anlamaya çalışıyorum. İnsan nasıl kötü olur, hangi yollardan geçer? Benden
azıcık bilgimle felsefi, tarihi, edebi... bir yazı da beklemeyin rica ederim.
Öz yaşantıdan, tecrübeden kaynaklı çoğunuzun kafa yorup yazabileceği bir yazı.
Şimdiden uyarıyorum ki sonuna kadar okumak zorunda kalmayın. Konudan
uzaklaşmadan, üniversite yıllarında bazı romanları tahlil etmiştik. Bunlar Türk
Edebiyatının ilk eserlerindendi. Kötülerin hep kötü olmasını, iyilerin hep iyi
olmasını eleştirip şu klişe cümleyi kurardık: "İnsan kartondan kesilmiş
bir tip değil ki kötüler hep kötü ve iyiler hep iyi olsun." devamında da
"İnsanın içinde hem iyilik hem kötülük mevcut, hangisini beslersen o olursun."Şimdi
bunlara kısmen itiraz edeceğim çok yanlış değiller tabi ki ama tamamen doğru da
değiller. Doğumundan ölümüne kadar iyi kalmış insanlar tanıdım, sevgide cömert,
insanı, doğayı, hayvanı seven. Evlatlarına asıl kötülük eden onlar olabilirdi
pekala. Çocuklarını hayata hazırlamada yetersiz, kötülüğü öğretmede biçare,
iyilikten yana emsalsiz olsalar da sonu hep iyi biten ve gerçek dünyayla
uyumsuz masallar kadar acımasız... Evlatlarını korumak adına onlara en büyük
zararı verenler iyi dediğimiz insanlar olamaz mı mesela? Düşünün derim.
Şimdi gelelim kötülüğe, sakın
çıkıp da kötü insan yoktur, hayat insanı kötü yapar demeyin kavga ederiz. Kötü
insan vardır. Kötülüğe yenilen, ruhunu üç kuruşluk zevklerine satan, yalancı,
iftiracı, kinle beslenmiş ruhlara sahip, tacizci, dolandırıcı, ölüsüne
yanmayan... daha sayayım mı efendim? Kötü insan vardır, fakirin kanıyla
beslenen; güçsüzü yutup ilerleyen... İnsan kılığında vampir! Kötü insan olmasa
olur muydu açlık, yoksulluk, kavga? İyi olabilecekken iyiliği seçmemiş her
insandır kötü. Diyeceksiniz ki onları da şu aile yetiştirmiş, yaşam şartları
şöyleymiş böyleymiş... Benim iyimser kardeşlerim hangimize fazla cömertti ki
hayat. Hepimiz bir şekilde zorlu yollardan geçtik, acı çektik, hadi o zaman hep birlikte kötü olalım. Evet, aklım
bu kadar çalışıyor, psikoloji, felsefe, sosyolojiye ters belki sözlerim
ama yanıyor insan damarlarım. İnsan damarlarım söylüyor, yazıyor.
Şimdi başlık değil mi, başlığı
unuttuk yahu. Yazı ile başlık arasında bağlantı yok. Başlığı önce koymanın
sıkıntısı belki ama değiştirmeyeceğim, atasözü gibi başlık niye değiştireyim?
Ben kötülüğü şöyle tanıyorum, yaptığın her harekete olduğundan farklı anlamlar
yükleyen, gerçeği çarpıtan gözlükleri var kötülerin. Senin kötü bir şey yapmana
gerek kalmadan hep intikam alıyorlar senden. Zenciler hiçbir kötülük yapmasalar
da ten renklerinden, Kızılderililer yaşam kültürlerinin farklılığından ama en
çok da topraklarında zengin madenler oluşundan, dini anlamda azınlıkta olanlar
egemen grup tarafından... Kısacası gönlü kötü olanlar iyileri kusurlu görmüş,
görüyor.
İyilik bir kelebek çırpıntısı, sessiz ve sakin
kötülük bir kaya emsalsiz, çetin
ve gönlü kötü olanın gözü
hep kusur arıyor iyide
vereceği her zarara bahane