İçindeki
gergin yay koptuğu an oturduğu yerden fırladı.
Onun için yeryüzünün olağan düzeni bozulmuştu sanki.
Kötü anıların, onu merak duygusuna sürüklediğini biliyordu.
Şiddetle
yağan yağmura aldırmadan, sadece yürüdü yürüdü.
Çamurlaşan
toprak yoldaki, su birikintisinin içinde yüzen ağaç yaprakları,ona bir şeyler
anlatır gibiydi.
Yağan
yağmur kalıbı bozulmuş kasketinden süzülüp, yüzünü her ıslattığında,soğuk bir
ürpertiyle irkiliyor, biraz daha geriliyordu.
Bütün kederini, yıkılmışlığını, ütüsü bozuk ceketinin cebine sıkıştırmış,
gidiyordu.
Dışardan duyulmayan bir cız sesi duydu yüreğinin derinliklerinde.
Düşünmekten
yorulduğu,yığınla ayrıntı geçiyordu o an zihninden.
İçindeki belirsizliğin, dik yokuşlarından aşağıya nasıl yuvarladığını izledi
bir süre.
Gördüğü bütün nesneler yağmurla birlikte evren denen, o uçsuz bucaksız denize
doğru akıp gidiyordu sanki.
Tüyleri
ıslak bir kedi miyavladı yol kenarında, bir karga uçtu karşıdaki ağacın
dalından, sessizlik bozuldu birden.
Kerpiç
evin ışıkları sönüktü, ahşap avlu kapısının ise menteşelerinden biri düşmüştü,
yorulmuş olmalıydı onu yıllarcaayakta tutmaktan, içeri
girdiğinde, ilkin ihtiyar dut ağacının kurumuş dalları sonrada, evin içinden
sızan derin ve buharlı bir sessizlik selamladı onu.
Bahçedeki
kuyunun ipi kopmuştu, tıpkı onun bildiklerinin kopuk ip gibi.
Evet, oradaydı tahta takunyalar, her gece rüzgârlar sanki bu tahta takunyaları
giyip,kâbuslarının damında yürüyordu.
Çocukluğunda
gördüğü en korkunç şeydi bunlar.
Heybetli
babasının ayaklarının altında inleyen eskimiş takunyalar şimdi azat edilmiş iki
ağaç parçasından başka bir şey değildi.