Üç sene
önce (21 Ağustos 2017) de, ‘’Mersin’ de İki Hafta’’ başlığıyla
ve yine aynı konularla ilgili bir yazı yazmıştım! Okuyucuların hatırlayacağı üzere, millet olarak biz her zaman mağdurdan yana ve düşkünün yanında
olan yapıdaki bir toplumuz.
Ancak bunun
da bir ölçüsü yani, artısı ve eksisi
var elbette! Burada ne (Ensar – Muhacir) muhabbetine ve ne de (Emeviye Camiinde Cuma Namazı!) siyasetine
girmeyeceğim! Çünkü her ikisinin de
fevkalade istismara müsait bir durumu olduğunun bilincindeyim!
Dolayısıyla da bu sütunlardan siyaset yapacak
değilim! Amacım her zamanki gibi
gerçekleri su yüzüne çıkarmak!
Onun için
de her zaman olduğu gibi, tamamen
objektif olarak ve bizzat gözlemlerimle sizleri bilgilendirmeye çalışacağım. Bu noktada görüş ifade etmek isteyen
okuyucularımıza da yorumları doğrultusunda aynı şekilde ve / veya özelden açıklamaya amade olduğumu buradan ifade etmek
isterim.
Bilhassa son on yıl süresince yurdumuza
Ortadoğu ülkelerinden mülteci adı altında,
gerek legal ve gerekse illegal yollardan giriş yaparak, ülkemizde çöreklenmiş olanların toplam net sayısı kesin olarak
bilinememekle birlikte, bunun on milyonun üzerinde olduğu
söylenmektedir!
Afgan’ lısı, Acem’ i (İranlı), Irak’ lısı, Suriye’ lisi, Arabı. Velhasıl kimi
ararsan bulursun bunların içinde! De
sadece bir tek TÜRK bulamazsın! Çünkü taaa TÜRKİSTAN’ dan ve ÇİN
zulmundan kaçıp ta, TÜRKİYE’ ye gelmeleri ne mümkün ki!
Ha, bu
arada adına mülteci denilen bu saygın misafirlerimizin birde ağırlama yâni
misafir edilmelerine yönelik verilen bahşişler (pardon maaşlar) var! Yalnız bir şartla, bunu seyyanen hepsine uygulamıyorlar! Mesela Afganlılar bu avantadan mahrumlar!
Bilhassa
Suriye ve Iraklıların ne hikmetse bi ayrıcalıklıları gözleniyor! Herifler bu ülkenin öz evlatlarının
sahip olamadıkları hak ve imtiyazlara sahipler! Örnek mi istersiniz?
Mesela; vergisiz – algısız işyeri açma, ticaret yapma ve kazanç elde etme
gibi!
Bu ülkenin
öz be öz evlatları, Üniversite
imtihanına hazırlık için, kusura
bakmayın sağmal inek gibi sömürülerek,
özel ders alarak çırpınırken, bunların
bebeleri (afedersiniz), elini kolunu sallayıp, dilediği yere gidip kaydolmakta!!!
Evet, toplamdaki
bu mülteci misafir dostlarımızın da en çok olanı Suriyeliler! En yoğun oldukları yerler ise, çoğunlukla bu ülkenin öz evlatlarının
bile gidemediği – göremediği yerler! Yani Akdeniz sahillerindeki o güzelim
turistik cennet köşeleri şehirlerimiz!
Şairin dediği gibi, hava bedava su bedava misali,
bu bölgede kar – kış – kıyamet – soğuk yok! Exradan
odun – kömür – yakacak - giyecek
derdi yok! Yaz – kış altta bir şort, üstte bir tişört, ayağa da bir terlik işte tamam! Bu imkânlarla bulunuyorlar bizim ülkemizde!
Bu
satırları yazarken ben, yabancı bir
ülkede olmanın ne demek olduğunu, has
bel kader iki buçuk yıl yaşamış bir kişiyim!
Yâni vatanından – yurdundan ayrı
olmanın ne demek olduğunu, bir
başkası belki bilmeye bilir ama şahsen ben bilirim! Bu konuya da girmeyeceğim.
Gelelim
meselenin özüne! Benim civan gibi
vatan evlatlarım, bir noktada neyin
kavgası uğrunda olduğu belli bile olmayan bir maceranın kurbanı olarak, onların topraklarında pırasa gibi
doğranıp şehit olacaklar! Davul
zurnayla, güle oynaya gönderdiğiniz koç gibi yiğitlerimizin her gün üçü – beşi bayrağa sarılıp gelecek!!!
Benim ülkemin atmış – yetmiş yaşındaki yaşlısı -
emeklisi köşe başında zabıtalarla köşe kapmaca oynayıp, limon – simit satacak! Onların 1. 80 – 2. 00 m. Boyundaki 120
– 130 kiloluk zebanileri, bu
ülkenin sahillerinde en lüks tesislerde hamaklarda, şezlonglarda ve
salıncaklarda kızlarla sarmaş –
dolaş nargile fokurdatacak!!!
Ve sen de
Müslüman mahallesinde salyangoz satan bu zibidileri görmezden geleceksin haa? Buna yürekten, buna hoş görüyle bakabilen beri gelsin de ona bi kan tahlili yaptıralım!!!
İlk
yıllarda tamamının Arapça olan araç
plakaları, birtakım sıkıntılı
olaylardan sonra emniyet tarafından özel bir tanımlamaya tabi tutulmak
suretiyle, misafir araç (MA) kategorisine
alındı.
Bizde bu
konuyla ilgili belli bir bilgi ve tecrübeye sahip oluşumuzdan dolayı, bakıyorum bilmediğim ve de görmediğim
marka ve modellerde arabaların içinde herifler caddelerde, sayfiye yerlerinde kızlı –
erkekli cirit atıyorlar!
Sahillerde plajlarda beş – altı yaşındaki bebeleri; (sanırım
Türkiye’ de doğmuşlar! Çünkü ilk anda konuşmalarından Arap olduklarını anlayamıyorsun!) gayet safiyane ve çocukça davranışla
yaklaşıp, bizim çocukların – torunların kum oyuncaklarıyla oynamak
talebinde bulunuyor.
Aradan daha
on dakika geçmemişken, kaşla göz arasında oyuncakların en az yarısını
aşırdıkları (çalıyorlar!) gibi plajın bir başka tarafına
gidiyorlar! O kalabalıkta bulup ta
elinden almaya kalkınca da, o bacak
kadar veletler sana diklenip, bunu
annem aldı, benim o diyorlar ve seni
o ortamda icabında rezil edebiliyor!!!
Bizzat yaşamış olduğum bu son örnek şunu
gösteriyor ki; bizim birilerinin
dindar diye bağrına bastıklarının enikleri,
yarınlarda bizim torunlarımızın başlarının belası olmaya şimdiden namzetler! Daha bugünden bunu yapanların bu topraklarda
kalıpta yarınlara ulaşmaları halinde,
o zaman bizim evlatlarımıza neler yapmayacaklarını düşünmek bile istemiyorum!!!
Üç sene öncede bu konuları işlediğimde, şu andaki mevcut durumun sinyallerini
belirtmiş idim! Zira o zamankinde de, şimdikilerin dedeleri – babaları bizim camilerimizdeki
sisteme müdahalede bulunmuş,
toplumun ahengini bozmuşlardı!!!
Bu arada
ayrı ve farklı bir konuyu da burada paylaşmadan geçemeyeceğim! Zira söylemde gayrı resmî bilginin
hiçte yabana atılır bir tarafını görmediğim için burada yazıyorum.
Hani
birilerinin Osmanlıcılık sevdasının eseri olan, zamanının ‘’Millet – i Sadıka’’ diye
adlandırmış olduğu, o adlandırılanların
ise çöküş döneminde, yine bu milleti
sırtından hançerleyenler var ya! Yani ERMENİLER!!!
İşte o Ermeniler bu milleti Doğu Anadolu’ da kahpece arkasından
vurduktan sonra, ‘’Tehcir’’ ile muhtelif yörelere
gönderilmişlerdi. O tehcir döneminde
o zaman Suriye’ ye gönderilenlerin
torunlarının büyük bir bölümünün, bugün
yurdumuza mülteci diye gelen o zebani kılıklı yaratıklar olduğu söz konusu
durumunda!!!
Baktığın
zaman hemen hiçbirisi 1. 80’ in ve 120 kilonun altında değiller! Tipik bir yapıya sahipler! Özelliklede sahillerde
konuşlanmaktalar! Kimse bundan bir
komplo teorisi üretmeye kalkmasın da, bu
bilgiyi yabana atmanın da bir saflık olacağını düşünüyorum!
Bu
vesileyle bir kez daha geçmiş Mübarek
Kurban Bayramımızın tüm
okuyucularımızın hanelerine,
ülkemize, TÜRK İSLAM dünyasına ve
insanlık âlemine hayırlara vesile olmasını tüm kalbimle Cenab – ı ALLAH’ tan niyaz ederim.