İnsan ömrü diyorlar ya
bazen göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Evet belki de çok doğru bir söz bu.
Kaç yaşında olursa olsun insan, geriye baktığında hayatın ne kadar hızlı
geçtiğini görüyor. Ve aslında muktedir
olamadığımız, söz geçiremediğimiz tek şeyin zaman olduğunun bir kez daha
farkına varıyor.
İnsan ömrü 21.yy da ki
her türlü imkanlara rağmen en fazla bir asır olduğunu biliyoruz. Bir asır
diyoruz ama onun da son yirmi, otuz yılının nasıl bir hayat olduğu tartışılır.
Tabi ki nasıl yaşarsak yaşayalım insan gönlünün hiç yaşlanmadığını ve hala
yaşam sevinci ile atan bir genç olduğunu biliyoruz.
Ama asıl olan insanın ne
kadar hayat yaşadığın değil, nasıl hayat yaşadığındır. Kısacık hayatlarına bir
çok mücadeleyi, başarıyı, eseri sığdıranlara hayranlık duymamak elde değil. Bu
kişilerin yaşam öykülerini okuyunca bir kez daha hayran oluyor ve hayatımızın
içinin boşluğunu bir kez daha anlıyoruz. Örneğin;
Osmanlı
İmparatorluğunun en uzun yüzyılında görev almış, Turan Orduları başkomutanı,
Türklük sevdalısı, Kurban bayramının ikinci günü Türkistan’da Çeğan Tepesinde
Bolşevik kurşunlarına karşı kahramanca şehadete yürüdüğünde henüz 42
yaşındaydı.
Edebiyatta Türkçülük
akımının kurucusu, ilkokulda okuduğumuz hikayeleri sayesinde dostluk, vefa,
vatan sevgisi, kahramanlığı öğrendiğimiz büyük hikayecimiz bu dünyadan
göçtüğünde henüz 36 yaşında idi.
Kuvayı Milliyeci,
gazeteci, avukat, Harf inkılabını gerçekleştiren, eğitim fakülteleri, millet
mekteplerini açan ve vefatı ile Atatürk’ü ağlatan bu büyük devrimci öldüğünde
henüz 32 yaşında idi.
Türk Ocaklarının
kurucularından, İstiklal Mahkemeleri hakimi, Milli Eğitim Bakanı ve “Türk’üm,
doğruyum, çalışkanım..” ile başlayan Andımızın yazarı Reşit Galip Baydur vefat
ettiğinden henüz 41 yaşında idi.
Büyük
Taarruz sırasında Çiğiltepe'yi Atatürk’e söz verdiği saatte alamaması üzerine intihar etmiş şerefli
Türk subayı olan Albay Reşat Çiğiltepe henüz 43 yaşında idi.
İttihatçı, Batı Trakya
Cumhuriyeti kurucularından ve Genel Kurmay başkanı, Irak cephesinde Arap
aşiretlerin kaçmasını ve yenilgiyi içine sindiremeyip intihar ettiğinde henüz
31 yaşında idi.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce
hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş
sallanıyor
Yapraklar,
ağaçlarda;
Uzaklarda,
çok uzaklarda,
Sucuların
hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u
dinliyorum, gözlerim kapalı.
Bunun gibi muhteşem
şiirlerin şairi Orhan Veli kim bilir daha ne güzel eserler verecekti. Belediyenin
açtığı bir çukura düşerek öldüğünde henüz
36 yaşında idi.
“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.” Diyen Cahit Sıtkı’yı kaybettiğimiz de maalesef henüz 43 yaşında idi.
Kürk Mantolu Madonna,
Kuyucaklı Yusuf gibi romanlarının yanında belki de çoğumuzun bilmediği ünlü
Leylim ley, Aldırma gönül, Geçmiyor günler, Dağlar, Melenkoli, Ben sana
vurgunum, Çocuklar Gibi, Göklerde Kartal gibiyim gibi şarkıların sözlerini yazmış bir nesilde
önemli izler bırakmış romancımız öldürüldüğünde henüz 41 yaşında idi.
Hayat
böyle işte, ölüm hak ve ne zaman geleceği belli değil, O halde bizim süresini
bilmediğimiz ve her an noktalanacak hayatı dolu dolu yaşamak lazım. Ve bir iz
bırakmak lazım. İz bırakmak içinde çok yaşamak değil dolu yaşamak lazım.
Tüm dostlara dolu ve
uzun bir hayat dilerim.