Hani
ekranlarda komedi programında bir tipleme var. Eşofmanlı Şevket hoca ve ona
seyircileri hep;
-Üç beyaz,
a4, atlet ve tül perde mi?
-
Zayıflamadan önce şişmanlamak şart mı?
-
Depresyondayken gülersek depresyon bozulur mu?
- Depresyona damsız girilir mi?
- Döviz
gününde Euro yerine Dolar götürürsem, Dolarım bana bozulur mu?
- Kişi başına düşen milli gelirden korunmak için başımıza baret taksak olur mu?
- Benim evin altında yatır var. Yatırımı nasıl değerlendirmeliyim?
- Düğüne
giderken tuvalet giyersem pis kokar mıyım?
- Blue
cinler, adam çarpar mı?
- Ölü denizin
arkasından konuşulur mu?
- Başa geçen güneş nasıl çıkarılır?
- Düğün
halayında halayı çekmek şart mı? Yoksa amcayı yada teyzeyi yada dayıyı çeksek
olur mu?
-Sınavda
barajı geçersek boğulur muyuz?
- Yaprak testten dolma yapılır mı?
Gibi abuk soruşlar sorduklarında
sehpanın üzerinde ne varsa eline alır ve biz bunları şunla anlattık,bunla
anlattık diye tek tek alakalı alakasız şeyleri gösterir ve sinirini yenip yine
kendince cevabı verir.
Valla aslında bugünkü yazımı 12
Eylüle ayırmış ve o günlerde neler yaşandığını liseli bir genç gözüyle bir kez
daha yazayım demiştim. 15 yaşında birinin hissiyatını sizlerle paylaşacaktım.
Tam 40 yıl geçmiş. Bir ömür bu. O gün neler oldu nasıl oldu her ortamda var. Ama benim memleketimde nasıl
yaşandı. Gecesi nasıl oldu gündüzü nasıl oldu diye yerel merakı olana önceki
yazılarıma göz atmalarını sağlık veririm. Çünkü o askeri darbe hiçte unutulacak
neticeler getirmedi.
Allah beterinden saklasın.
Bir diğer konuda 11 Eylül
sadırlıları konusunu yazmayı planladım.
Deimki 19 yıl önce hala tam aydınlığa kavuşmamış şeklide Amerika da ikiz
kulelere sadırı oldu. Kim yaptı, nasıl yaptı, neden yaptı tarğih belki daha
ileride daha net bizim çocuklarımıza torunlarımıza anlatacaktır. Ama bugün için
karanlıklar ile dolu bir saldırıda Amerika’nın dünya üzerinde özellikle
Müslüman ülkelere üzerinde istediğini yapmasını sağladığı muhakkaktır.
Her iki konuyu da pas geçerek bugün
yazısını yine gündeme ayırdım.
Yukarıda abuk sorulara verilen
cevaplar gibi biz bunları dilimizin döndüğü, elimizin erdiği her şeyle
anlattık.
Kardeşim dikkat edin. Maskenizi
takın, mesafenizi koruyun ve elbette temizliğinize dikkat edin dedik.
Bunları vaka sayısı ile söyledik,
yoğun bakımda yatan hasta sayıları ile söyledik, günlük haftalı aylık raporları
ortaya dökerek söyledik. Yahu kardeşim bunları hastalığı yoğun bakımda yatarak
atlatmış insanların acı tecrübeleri ile anlattık ve de dedik ki dikkat edin.
Sanki kazıklı Köyünün kömün yanı
mevkiinde yaşayan, kimse ile bırakın fiziki teması sesi ile bile teması
olmayan, televizyonu vizontele gören, telefonu manyetolu günden beri
kullanamayan, buğday üretip el değirmeninde öğütüp ekmek yapıp yiyen güneşte
kurutulmuş keçi etine sarıp yiyen insan topluluğu gibi hiç duymamış gibi masken
nerde diye soranlara bön bön bakanlara lafım.
Arkadaş dünya kırılıyor. Tak şu
maskeni. Çıkma dışarı zorunlu değilsen. Mesafene dikkat et. Dedikçe zafer caddesinde
bir elinde tespih diğerinde maske ile turlayanlar…
Vebaldesiniz. Günahtasınız.
Hatadasınız. Yanıştasınız.
Siz sağlıklı olabilirsiniz. Size bir
şey olmayabilir. Yada siz olursa olsun diyebilirsiniz. Ama sizin yüzünüzden
eşine, evladına, kardeşine, komşuna akrabana yâda hiç tanımadığın falancaya
bulaşsa ve ona bir şey olsa sen sorumlu olmayacak mısın? Belki kanunen değil
ama vicdanen nasıl berat edeceksin.
Hülasa bin kere dedik lütfen başkası
için kendin için değilse bile başkası için hijyen, mesafe, maske.
Selam ve dua ile…