Ülkemizdeki en önemli problemlerden biri hiç
şüphesiz çeşitli kurum ve kuruluşlardaki denetimsizlik diyebilirim. Hemen her
kurumda başıboşluk, kayıtdışılık almış başını gidiyor. Bunun üzerine birde
liyakatsizlik eklenince her şey kontrolden çıkıyor. Denetimsizliğin en yoğun
olduğu alanın da tarikatlar olduğunu söyleyebilirim.
Tarikatlar tarihimizde birer okul olarak
karşımıza çıkmaktadır. İnsanları “Doğru Yol’a” sevk eden, dinini öğrenmesini ve
yaşamasını sağlayan kurumlardı. Hoca Ahmet Yesevi’den, Hacı Bayram-ı Veli’ye,
Hacı Bektaş’tan yakın döneme kadar devam eden tarikat geleneğinde bizi
aydınlatan isimlerimiz vardı.
Fakat günümüzde bir çok kurumun bozulduğu gibi
tarikatlarda bundan nasibini aldı. Bir çok tarikatın neredeyse din dışında her
işle uğraşıp, yozlaşarak, insanların manevi duygularını sömüren, halkın
cehaletinden faydalanıp her türlü istismarı yapan birer şer yuvası haline
gelmişlerdir.
Arada işlerini iyi yapan namuslu, samimi, gerçekte
müsbet yapılar varsa da maalesef çoğunluğun içinde görünmez oldular.
Günümüzde de büyük ölçüde aynı yapıyı devam
ettiren tarikatlarda denetimin hiç
olmadığını görüyoruz. Sadece son günlerde gündemimizde olan Fatih Nurullah
meselesi değil, ülkedeki bütün tarikat ve cemaatlere bırakın dokunmayı “ağzınızı
açsanız” dinden çıkıyorsunuz adeta. Bu sebeple hiç kimse de elini taşın altına
koyup eleştirme cesaretini gösteremiyor.
Bunu bilen kötü niyetli Müslüman
görünümlü sahtekarlar kendilerine “şeyh” unvanı vererek insanları maddi ve manevi
olarak sömürmeye çalışıyorlar.
Atatürk’ün kurduğu kurum olan diyanet bu merdiven
altı tarikatlara ses çıkarmıyor. İlahiyat Fakültesindeki hocalar seslerini
çıkarmadıkları gibi bir bazıları da işin içindeler.
Siyasilerin bir kısmı “toplu oy deposu” diye ses
çıkarmıyor hatta maddi destek sağlayarak önlerini açıyorlar.
Dindarlarda “aman dinimize laf gelir” korkusuyla bu art niyetlileri koruyor yada
olumsuzlukları görmezden geliyor.
Birileri beynini bir kenarda bırakarak girdikleri
bu yapılara oluk oluk paraları akıtarak
ibadet aşkıyla kendilerinden geçerken hiç bilmezler ki dini sermaye yapanlar
keselerini doldurduktan sonra gözlerini müritlerinin eşlerine, kızlarına
dikmeye başlıyorlar.
Körü körüne bağlanmak bir şekilde sömürüleceğinin
göstergesidir. Bu dini inançta da , siyasette de böyledir.
İyi işlerle hemen hiç karşımıza çıkmayan bu
yapıların iktidarlar tarafından korunduğunu ve kollandığını çok iyi biliyoruz.
Bu yapıların okumuşu devleti ele geçirmeye
çalışır,
Cahili, 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel
istismarda bulunur,
En fazla korunan kollananı ise erkek çocuklara tecavüz eder.
Bir tane tarikatta çıkıp haksızlığa,
hukuksuzluğa, kul hakkı yenmesine, torpile, kayırmacılığa, devletin
dolandırılmasına ses çıkarmaz.
Özellikle muhafazakar kesime şunu demek lazım; Bu
sahtekarlara direndiğimizde, bunların gençlerimizi istismarına karşı
çıktığımızda, bunların denetim altına alınmasını istediğimizde dinimizden olmayız.
Bu sahtekar din sömürücüleri bırakın bizi Allah’a
götürmeyi, gençlerimizi Allah’tan, dinden, imandan uzaklaştırdığını
toplumumuzda açıkça görüyoruz.
Bu sebeple devletimiz İstihbarat, Emniyet, Diyanet,
Maliyesi ile topyekün bu merdivenaltı
tarikatları kontrol altına almak için işbirliği ile çalışmalıdırlar