Bir
ay kadar önce (21. 08 / Cuma) MALATYA’
dan bir arkadaşım wattapp’ tan bir yazı göndermişti. Okuyunca; (21. 08. 2017) de yazdığım ‘’Mersinde İki
Hafta’’ ve sonra da geçen ay (05. 08. 2020) de yazdığım ‘’Sahildeki
Suriyeliler’’ yazılarım aklıma geldi!
Derken
bu defa da önceki gün Facebook’ tan
ve 45 sene öncesinden tanıdığım bir
şahıstan gelen paylaşım; (Her gün biz
Suriyelileri Türkiye’ den kovmaya çalışan Türkler, akıllarını başlarına almalı!
Aksi halde bu ülkeden gidecek olan Türklerdir! ‘’Suriyeliler Dayanışma Derneği
Başkanı Muhammed Abdullah’’) imzalı,
spor şapkalı, korona maskeli ve hain
bakışlı bir zibidinin mesajı gelince,
benimde sigortalar attı tabii!
Paylaşımı
gönderen şahsa konuyla ilgili yazdığım cevabı buraya aktarmam icap etmez! Çünkü oradan yaptığım açıklamanın
buradan genel kamuoyunun huzuruna aktarılması etik olmaz! Ama feraset sahibi okuyucularımızın anlayacağı üzere, neler olabileceğini
tahmin edersiniz!
Dün
tesadüfen aynı sayfaya girdiğimde gördüm ki,
arkadaş benim yorumumun içerik itibariyle sayfasından yayımını ağır bulmuş
ve özür dileyerek silmiş!!! Önemli
değil.
Aynı
paylaşım zaten internete düşmüş bir konu!
Bununla ilgili olarak paylaşıma yorumu yazan ben! Neymiş; küfür ve
hakaret içeren yazıları maalesef siliyormuş!!!
Bu satırlara yakışacak şekilde olmak üzere yine de bu soysuza bir
gönderme cevap vermezsem, yazı içime
sinmeyecek. O bakımdan affınıza
sığınırım!
Ulan şerefsiz vatan haini Arap müsveddesi! Muhammed adına kurban olasıca savaş kaçkını! Lan seni biz kırmızı mumlu mektupla çağırmadık! Sen kanı bozuk, nesebi belirsiz yaratık!
Kendi vatanını savunmaktan aciz,
kıçın sıkışınca kaçıp gelip, benim
vatanıma sığınacaksın!
Bu asil milletin öz evlatlarından da,
çok daha fazla imtiyazlara sahip olacaksın! Her türlü imkânlara ve nimetlerine bizden önce ulaşacaksın! Bu milletin evlatları hastane
kapılarında sıra beklerken, dağdan
gelip bağdakini kovan misali,
sırasız – sabahsız - kafadan içeri dalacaksın!
Garibim Ahmedin Mehmedin çocukları bir istikbal temini uğrunda, üniversiteye girebilmek için göbeği
saparken, Ali’ nin Veli’ nin gücü
yetip te dershanelere para yetiştirebilmek için dökülüp saçılacak! Sen geçecek elini kolunu sallayarak
dilediğin ve istediğin fakülteye kaydını yaptıracaksın!
Benim esnafım binbir türlü verginin –
sigortanı – harcın – borcun içinde debelenecek! Sen kalkacak o zavallının karşısına
geçip işyeri açacak, sigortasız - vergisiz – algısız – masrafsız
gelir sağlayacak, haksız rekabet
yapacaksın!
Tüm bu haksız – hukuksuz – adaletsizlikleri sineye çeken bu asil
milletin evlatlarına, sen tutacaksın
daha bide tüm bunlar yetmezmiş gibi,
yok akıllarını başlarına alsınlar,
yok sizleri süreceğiz buradan herzelerini yiyeceksiniz!
Bana
bakın bana! Bu millet değil sizler,
sizler gibi daha binlerce iti besler!
Ama nankörlüğü – hainliği -
alçaklığı ve ihaneti asla kabul etmez! Ağzınızın
tadı bozulmadan oturun oturduğunuz
yerde! Değilse geldiğiniz gibi defolun gidin geldiğiniz yer! Sabır taşına dönen bu milletin sabrını daha fazla zorlamayın!!! Şimdilik bu kadar.
*
(Bu
yazı da Malatya’ dan arkadaşımın gönderdiği olup, okumanıza sunuyorum!)
‘’Tatil
ya, sokaklara çıktılar, korkunç kalabalıklar oluşturdular. İş günlerinde arada kaynıyor, tek tek
göze batmıyorlardı ama bayramda aileleri ile birlikte sokaklara çıkınca insanın
kanını donduracak, ürpertecek, sorgulamaya yöneltecek korkunç tablo
ile karşı karşıya kaldık.
Gördük ki İstanbul çoktan bizim
olmaktan çıkmış. Her yerdeler ve her
yeri ele geçirmişler. Koskoca
şehirde onlar çoğunluk olmuş, biz
azınlık durumuna düşmüşüz.
Yani İstanbul fiilen artık onların
eline geçmiş. Abartmıyorum İstanbul
sahillerinde yüzlerce Afgan,
Suriyeli toplu halde denize giriyor.
Türk babalar ailelerini onların kirli bakışlarından uzak tutmak için
bedenleriyle âdeta etten duvar örüyorlar.
Dağ taş Suriyeli kaynıyor. Arap kaynıyor. Afgan kaynıyor. Mesire
yerlerine gidiyorsunuz binlerce Suriyeli çimenlere yayılmış, Türkler ise kıyıda köşede ve bu sürüden biraz uzakta kendine yer
arıyor. Artık "Suriyeli Hasan İzmir' deki yangını söndürmek
için avuçlarıyla toprak taşıdı" yalan haberleri de örtemez bu gerçeği...
Kaç
kişi olduğuna dair elde kesin veri yok ama korkunç kalabalıklar halindeler. Irak, Libya, Pakistan, Cezayir, Fas, Ürdün.... Ne ararsan Türkiye' de. Gerçeği görün artık bu, basit bir "mülteci" sorunu değil.
Bu,
düpedüz bir işgal. Bu, emperyalistlerin bir ülkeyi ele
geçirmek amacıyla başvurdukları çok eski bir soğuk savaş taktiği. Kan yok, savaş yok!
Birinci adım: Mülteciler akını!
Emperyalistler bölmek istedikleri
ülkenin demografik yapısını "Stratejik Göç Mühendisliği" yöntemi ile bozuyorlar. Nasıl mı?
Sınır bölgemizdeki ülkelerde terör
yahut iç savaş yoluyla kargaşa çıkartıyor,
ülkenizin "yoğun
göçler" almasını sağlıyorlar. En insani yanınızdan vuruyorlar sizi: Merhamet!
Gece
gündüz medyadan zor durumda olan insanların dramlarını pompalıyor sizi kucak
açmaya zorluyorlar. Kucağınızı
açıyorsunuz bir anda kucağınızda ne idiğini,
kim olduğunu bilmediğiniz yüzlerce binlerce hatta milyonlarca "mülteci" buluyorsunuz.
İkinci adım: Yaşadığınız yere yabancılaşma!
Önce mahallelerde sonra bölgelerde ve
şehirlerde başlıyor değişim. Dili
farklı kılığı farklı, tavrı farklı
tipler sarıyor etrafınızı. Derken bir
bakmışsınız kendi mahalleniz, kendi
şehrinizde azınlık durumuna düşüvermişsiniz.
Üçüncü adım: Mülklerin el değiştirmesi!
Doğup büyüdüğünüz mahallede kendinizi
güvende hissetmiyorsanız sıra topraklarınıza gelmiş demektir artık. Yaşadığınız yere yabancılaşır, bir an evvel kaçıp gitmek istersiniz
oradan. Sonuç malûm; siz satıyorsunuz, onlar alıyor!
Dördüncü adım: Vatandaşlık elde etme, seçme seçilme hakkı!
Büyük guruplar halinde vatandaşlığa
geçiyorlar seçimlere katılıp, oy
kullanıyor; seçiyor seçiliyorlar. Evler dükkânlar bölgeler hatta
şehirler derken bir bakmışsınız, vatan
elinizden uçup gitmiş sizin ruhunuz bile duymamış.
Uyanın vatan artık bizim değil. Vatan kayıp gidiyor avuçlarımızdan. Belki sen, belki oğlun kızın bu işgalle yaşamaya çalışabilirsin, ses çıkarmayabilirsin, alışmaya da çalışabilirsin ama torununun hiç şansı yok bu topraklarda!
Bu işgal, her geçen gün artarak devam edecek ve gelecekte torununun bir
vatanı olmayacak belki de. Hiç kan
dökmeden alacaklar ellerinden vatanlarını ve onların gidecek bir yerleri
kalmayacak. Uyanın! Bu bir işgal!!! ‘’
N O T: Konuyu daha iyi anlayabilmek için yukarıda
açıkladığım ‘’Mersinde iki Hafta ve Sahildeki Suriyeliler!’’ yazılarının da okunmasını
tavsiye ederim!