Yüzyıllardır eğitim hayatı daima kendini yenilemekte ve
değişime uğramaktadır. Gelişmişlik düzeyine ulaşmak ve dünyayı yakalamak hatta
geçmek için de bu bir zorunluluktur.
Tabiki özellikle 2020 yılının hızlı bir değişim
gösterdiğini kabul etmeliyiz. Salgın hastalık sebebi ile eğitim hayatımıza yeni kavramlar girdi.
Uzaktan eğitim, Online, EBA, yüz yüze eğitim, Tablet gibi.
Tüm ülke olarak özellikle Öğretmenler, öğrenciler ve veliler
bu eğitim sistemine alışmaya çalışıyoruz. Alt yapı problemlerinin olduğu
bu koşullarda, eğitimin çok zor
yapılacağı aşikar. Yaklaşık 1.5 milyon öğrencinin bilgisayar yada tableti, bir
milyon öğrencinin de internete erişiminin olmadığı açıklanan Türkiye’de okula
dönüş, zorlu bir süreci işaret ediyor. Yapılan anketlerden anlıyoruz ki
öğrencilerin yüzde 54’ü EBA’ ya erişememiştir. Yüzde 49’u ise cihaz veya
internet sorunu ile karşı karşıya kalmıştır.
EBA’nın geçen hafta çökmesini “ilgi var” değerlendirmesi
yapmak sayın bakanımızın soruna nereden baktığının en iyi göstergesi.
Bilgisayar ve interneti olmayan öğrencilerimiz
azımsanmayacak kadardır. Üstüne birde okul çağındaki çocukların yüzde 5’inin
evinde televizyon yok. Birde bunlara evinde çalışma ortamı uygun olmayan aileler
düşünülürse eğim sistemimizde fırsat eşitliğinden söz etmemiz mümkün değildir.
21 Eylül itibari ile birinci sınıflar haftada bir yada
iki gün okula gelmeye başladılar. Ancak İlkokul birinci sınıf öğrencisi
salgından kendini nasıl koruyacaktır? Sınıflarda oturma düzenini sağlamak
yeterli mi? Bu çocuk teneffüste nasıl korunacak. Tuvalette nasıl önlem
alınacak? Okullarımız fiziki yönden buna uygun olmadığına göre sonuç da bu
çocuklar birer taşıyıcı olacaklardır.
Mart 2020 tarihine göre, bugünkü durum daha korkutucu
oldu. Mart 2020’de okulları kapattık ama şimdi açıyoruz. Salgın daha çok
arttığına göre bu açılışın izahı nedir?
Yaz boyu okullarda fiziki değişime gidilmedi. Sınıflar,
koridorlar, okul bahçeleri günün koşullarına göre düzenlenmedi.
Öğrencilerimizin okula gidiş ve dönüşleri kolay olmayacaktır. Okul araçları ile
giden o minicik çocuklardan mesafe, maske uyumu nasıl sağlanacaktır?
Biz bunları yazarken her gün de yeni bir gelişmenin
olduğunu ifade edelim. MEB hergün yeni bir değişiklik yada karar açıklıyor.
Onlarda ne yapacaklarını mı bilmiyorlar yoksa güncel gelişmelere göre karar mı
almaya çalışıyorlar bilemedik.
Uzaktan eğitimin kesinlikle yüzyüze eğitimin yerini
tutmayacağını herkes biliyor. Uzaktan eğitimden herkes mustarip, Öğretmen bu
sistemde daha çok yoruluyor. Okul tarafından atanan dersleri ancak bağlanabilen
öğrencilerle yapıyor. Ödev veriyor, ilk defa dersine girdiği öğrencileri
tanımaya çalışıyor. Arkasından öğrenciler gerek watsapp gruplarından gerekse
öğretmenin özeline attığı mesajlar ve ödev kontrolleri öğretmeni normalden kat ve
kat yormaktadır.
Birde MEB’in
ek ders düzenlemesini günümüz olağanüstü dönem için güncellemelidir. Buna göre 15 saati doldurmak ve ek derse hak kazanmak
mümkün değil. MEB ve herkes önce şunu bilmelidir ki öğretmenler 15 saatin çok
üzerinde çalışmaktadır. O halde ne yapılmalı?
Yapılması gereken, yüz yüze eğitim yapılıyor gibi tüm öğretmenlere ders
dağıtım çizelgesi hazırlanmalı ve ek ders ücretleri de bu çizelgeye göre
verilmelidir. EBA’da birleştirilen sınıfların ücreti ayrı ayrı verilmelidir.
Devletin sanki öğretmenin ek dersine göz dikmiş gibi algılanması hiç hoş değil
ve devlet ciddiyetine de yakışmamaktadır.
Uzaktan eğitimden kıyafet satamayan esnaf, kırtasiye, servisçiler
mustariptir.
Evde sıkılan çocuklarının gece gündüz bilgisayar oyunundan kafasını
kaldırmamalarından veliler rahatsız. En
önemlisi çocuklar eğitim disiplini ve formasyonundan uzaklaşmaktadırlar.
Ekonomik
sebeplerle bir çok kurumun açıldığı ülkede azami tedbirlerin alınarak
okullarında bir an önce açılmasını öğrenciler, veliler, öğretmenler, esnaf
olarak dört gözle bekliyoruz.