İnsanların belirsizlik
yaşadığı, ne yapacağını bilemediği,hayatlarına yön veremediği, tam olarak ne istediğini kesin bir
kararlılıkla ortaya koyamadığı ve iki durum arasında tercih yapamama hali kararsızlık olarak
bilinir.
Hepimiz hayatımızın hemen her anında farkında olsakda
olmasakda kısa,orta ve uzun vadeli kararlar alırız. Bütün kişisel eylemlerimiz doğrudan ya da dolaylı
olarak aldığımız bu kararlar
neticesinde oluşur.Karar
vermek çok karşılaştığımız
bir durum olsada her
zaman kolay bir eylem değildir elbet.
Çünkü seçmek,seçmediğini kaybetmeyi göze alabilmektir bir nevi.
Kimi zaman
kişilik yapımız, kimi zaman
yetiştiriliş biçimimiz, bazen de
toplumsal alışkanlıklar karar
verme sürecimizi etkileyen faktörlerdendir. Kişiliğimizde bulunan özgüven eksikliği, sorumluluktan kaçma,başkalarının
eleştirilerinden çekinme,sonuçlardan
endişe etme, konfor alanından
çıkmak istememe ya da risk almaktan korkma gibi bir çok neden karar alma
sürecimizi etkileyip geciktirebilir.Aslında geciken her karar bireyin kendisini
de olumsuz etkilemektedir. Kararsızlık sorununun insana verdiği en büyük zarar
şüphesiz psikolojik zarardır. Karar vermekte zorlandığımız her an
gerginlik,stres,mutsuzluk, endişe,belirsizlik, uykusuzluk,yorgunluk ve en sonunda
tükenmişlik hissi yaşarız. Tabi bir o kadarda
zamanımızdan da çalar kararsızlık. Günler, haftalar,aylar hatta mevsimler geçer.Bahar biter,yapraklar boynunu
büküp sararır,güneş yerini soğuk kışlara
bırakır ama o karar bir türlü verilemez.
Sanki bilinmeyen bir geleceğin
sigortalanması söz konusuymuş gibi hep en doğruyu,en iyiyi,en güzeli bulup o şeyi seçmek isteriz.
Böylelikle bir çok fırsat da elimizden uçup gider.Ne demiş Paulo
Coelho:"insanlar fırsatların gelmesini bekler, fırsatlar insanların gelmesini.
Fırsatlar bekler,insan bekler kazanan hep mazeretler olur."
Kararsız insan aynı zamanda ne istediğini tam bilemeyen, hayatında iniş çıkışlar
yaşayan, içindeki dengeyi
kuramadığı ve günü gününe tutmadığı için de hem sosyal hem de özel ilişkilerinde
güven verme yönünden de sıkıntılar
yaşayıp yaşatabilir.
Diğer bir
boyuttan ele alacak olursak,( ki bir Sosyoloji mezunu olarak toplumsal boyutuna
da değinmek isterim ) insanlar seçimlerini istedikleri gibi
şekillendirmekte özgür gibi görünselerde görünmeyen
sayısız sınırlamalardan da muzdariptirler.Örneğin; çevrenin ve toplumun yanlış
bile olsa alınan kararlara
saygı duymaması ve müdahele etmesi,büyüklerin gerektiğinden
fazla karar sürecine karışma alışkanlığı,bireyin
bağımsız olamaması,
ağır toplumsal baskılar bu
gizli sınırlamalardandır.Hele ki bizim ülkemizde!
Toplumumuz
zaten adamakıllı bireyler yetiştirilmesine ve insanların yeterince kendi olma bilinciyle
var olmasına çok da elverişli değildir.Dikkat ederseniz birisi bir şey almaya
ya da yapmaya kalktığında ailesi ve etrafı felaket tellalcısı oluverir. Herşeyin en doğrusunu onlar
biliyormuş gibi olumsuz senaryolarla insanları korkutup kararından caydırmakda üzerlerine yoktur.
Adeta her kafadan bir ses çıkar.Herkes
söz konusu başkasının hayatı olunca tavsiye vermekten
ziyade resmen burunlarını sokarak karar sürecini baltalar ve belki de
oluşabilecek bir çok güzelliklere ve girişimciliğe de engel olabilirler. Bu
yüzden ülkemizde girişimci sayısı çok fazla olamıyor malesef. Aynı şey
üniversite ve bölüm tercihlerinde de çok rastlanan bir durumdur.
Özellikle
saygı ve biat etmeyi birbirine karıştıran gelenekçi toplumumuz, bireyin kendi tercihlerinden
çok yakın çevresi ve ailesini dikkate almasını ve onların kararlarına uymasını bekler. Çünkü seçim
yapabilme özgürlüğünün,insanın kendi çıkarına
olduğu fikrini benimserler.Halbuki saygı; önem verme,hürmet
gösterme anlamına gelir ama kendi doğrularından vazgeçme ve başkalarının
doğrularına göre yaşama anlamına gelmez.
İşte
yukarıda saydığımız tüm bu sebepler karar alma ve uygulamada
insanların yeterince gelişememesine ve
hayatta hep korkak adımlar atmasına hatta
ilerleyememesine yol açmaktadır. Karar alma süreçlerinde
elbette kanaatine önem verilen insanlara ve aile büyüklerine danışılabilir ama son söz yaşam kimin yaşamı ise
onun olmalıdır.Çünkü kararın
doğruluğundan her ne kadar emin olamasak da, aldığımız ve alacağımız karar
yanlış bile olsa,alınan kararların sonuçları yaşanır oradan dersler çıkarılır ve böylece
yaşam deneyimi kazanılmış
olur. Kaldı ki en kötü karar kararsızlıktan daha iyidir. Hiçbir kararın ne tam olarak doğru ne
de tam olarak yanlış olduğunu bilemeyiz. Hepimiz insanız beşerîyiz şaşarız. Her
şeyin en doğrusunu ve hayırlısını şüphesiz ki Allah bilir.Bir bilgeye nasıl
doğru kararlar alabildiğini sormuşlar, tecrübe ile demiş. Tecrübeyi nasıl
edindiğini sormuşlar, yanlış kararlarla demiş.
Hayatınızın
size ait bir ömür olduğunu ve bazen yanlış kararların sizi doğruya ulaştıracak
yegâne yol olduğunu unutmayınız.Başkalarına bilinçli olarak zarar vermediğiniz
sürece her kararın size öğretecekleri vardır. Bize gerekli olan sadece biraz
cesarettir. Yaşamdaki bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğiniz şeyden
daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır. Ama neyin değerli olduğu kararı da
yine size aittir. Mantığınız ve iç sesiniz dengede olduğunda size en doğru
kararı söyleyecektir.Her seçim bir kaybediştir! Her tercih bir vazgeçiştir
çünkü...
En hayırlı
kararları alıp, en doğru tercihleri yapmanız dileğiyle.