Açık kalan kapılardan çıkıp da
geldiniz, öbek öbek sayılarınızla ve ardınızda yanan ateşler bırakarak
geldiniz. Giderken götürdüğünüz ateşinizi gelirken kat kat arttırarak
getirdiniz. Küçücük bedenleri dağlamaya,
yürekleri yakmaya, gülüşleri soldurmaya geldiniz. Çirkindi yüzleriniz, hem de
içiniz kadar çirkindi.Pis tırnaklarınız temiz kanla doluydu yakışmaz yakışmaz.
Nice gelecekleri biçtiniz,
olmamış ekinleri tırpanlar gibi zalimceydi biçişleriniz. Siz, vakitsiz
ölümlerin efendileri! Bir yüzünüz olsaydı da tükürmezdik ama baştan aşağı
çürümeydi zaten suratınızdaki yeşil renginiz.
Sizin yüzünüzden kaç geceyi
uykusuz geçirdik, iyiliğe inanmayı
bıraktık neredeyse. Mutluluğu unuttuk. Genel olarak adaletin ne olduğunu da
unuttuk da hapishane adaletinden medet umar olduk. Ölmenizden ve mümkünse lime
lime edilerek toprağa serpilmenizden
başka isteğimiz yok. Ne zenginlik umurumuzda, ne de ün... Siz yeter ki
geldiğiniz cehenneme dönün. Giderken de unutmayın götürün ateşinizi.
Çocuklar bize kalsın. Göğe ağan bir
kuşun kanat çırpışı gibi içimizde kanatlansın gülüşleri. Çocuklar, o her şeyden uzak; o masum
bedenleri, gökkuşağı renkli gözleriyle, tüm teslim oluşları ve sevecenlikleriyle
bize kalsın. Evet, onlar bize kalsın da siz ait olduğunuz yere bir an önce
gidin. Gitmeyi beklemeyerek yanın, yanmayı beklemeyerek gidin. Yanarak gidin,
giderken yanın!..
Sizinle gitsin dünyaya taşan
cehenneminiz. Sizinle gitsin çürümüş yeşil yüzleriniz, içi kan dolu
tırnaklarınız. Dünya, bize kalsın. Bir sabah uyandığımızda huzur, bolluk,
bereket; barış, sevgi, iyi niyet, güneşin
yere eğilen sarı dalından toplamışız gibi bize kalsın, hak ettiklerimiz bizim olsun. İğrençliklerinizi,
mutsuzluklarınızı, korkunçluklarınızı da alın gidin. Gidin ki korkularımızdan, kabuslarımızdan
sıyrılalım. Bu kadar utanmayalım insanlığımızdan, bu kadar acı çekmeyelim anne
baba oluşumuzdan.
Biliyorum ki yok hayalimizdeki bu
dünya. Bıçak çoktan bilendi taşında ve celladının eline verildi. Birçok cellat,
birçok kez, birçok yerde kaldıracak onu. Yine vakitsiz ölümlere imza
atılacak... Biz dilimiz şişene kadar, gözlerimiz yaş dolu konuşacağız. Sonra
mı? Sonra dünya üç günlük işte. Senin celladın kaza, benimki hastalık, onunki
yaşlılık... Normal sayılabilecek her ölüme sevineceğiz çünkü hiçbirimiz yeşil
yüzlü, çürümüş adamların pis tırnaklarına temiz kanımızı doldurmamış olacağız.
Çocuk değiliz, neyi anlattığımı bal gibi biliyoruz.