Son dönemlerde metroloji çeşitli illerde dolu yağışı olması
nedeniyleuyarıları sık sık yapmaktaydı. Tabiî insanlarımız doğal olaraksel
felaketi olur düşüncesi ile dükkân önlerine setler çekerek, arabalarına dolu
zarar vermesin diye çeşitli önlemler alarak, kimi kapalı garaja, kimi
arabaların üstlerine kalın bir şeyler örterek koruma altına almaya çalıştı.
Hatta vatandaşımız biraz abartarak, Türk Bayrağını sermiş olup gereken cezayı
görmüştür. Mal canın yongası derler. Tabiî tedbir almak zorundayız. Bizimle
birlikte gelmeyecek bir madde için bu kadar tedbir alırken, Kuran-ı Kerim’de
Yüce YaradanAnkebutsuresi 57. ayetinde “Kullu nefsin zaikatul mevti
summeileynaturceun/ her canlı (nefis) ölümü tadacaktır, sonra bize
döndüreceksiniz.”
Açıkça
neler olacağını anlatan bir kitabımız ve rehberimiz peygamber efendimiz varken,
neden söylenen sözlere kulak tıkıyoruz? Neden okumaktan aciz bir toplum olduk?
Parayı veren O, sağlığı veren O, giyinmeyi veren O, rızkı veren O ama bizim
O’na ayıracak bir saatimiz bile olmuyor. Dolu yağacak diye elinden geleni
arabası için yapanlar, yaşayan her canlı ölümü tattığı halde, maalesef yapması
gerekeni yapmıyor.
Bir
silkinmemiz lazım. Bu dünyaya mal için para için mevki makam için gelmedik.
Tabiî olacak malımız paramız. Amma velakin kalbimizde yer etmeyecek. Elbet
tedbir alacağız, aşırısına kaçmayacağız. Hz. İsa’ya sormuşlar neden bir ev yapmıyorsun
diye, benimle gelmeyecek bir şeyi yapmanın bir manası yok demiş. Bizim ile
gelenlere bir bakalım. Peygamber efendimiz (sav) bir hadisi şerifinde “Ölüyü mezara kadar üç şey takip eder:
ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri baki kalır. Ailesi ve
malı geri döner. Ameli kendisi ile baki kalır. İşte ölüm ve sonrası için
yaşanacak olanlar.”
Ondan
mülhemdir kineye değer vermemiz gerekir? Şu dünyada oturup biraz tefekkür
etmemiz gerekir. Ne için geldik? Ne için yaşamamız gerekir? İlahî rıza nasıl
kazanılır? Bu dünya bir geçiş yeri, bir köprü. Doğduk, köprünün başındayız,
köprünün sonu ise ölüm. Peygamber Hz. Süleyman (as) 1000 sene yaşamış, sormuşlar 1000 sene ömür
nasıl geçti diye: “İki kapılı bir handı, bir kapıdan girdim diğerinden çıktım.”
Rızayı kazanarak çıkmak temennisiyle…