Kırıkkale
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Sadettin Şahin, "İhraç
Edilen Siha'larımız'' adlı bir yazıyı kaleme aldı. Şahin, yazında Türk
Siha'larının başarılarından söz etti.
“Bir iş vaki olursa bütün levazımatıyla vaki
olur” şeklinde bir kural vardır. Bir araba yürüyorsa aracın tüm teknik aksamı
var ve çalışır olmalı. Aynı zamanda kullanmayı bilen bir akıl, gidebileceği bir
yol, yol emniyetini sağlayan bir devlet otoritesi vs.. lazımdır. Bu hemen her
konuda geçerli bir durumdur. Bir savaş uçağın uçabilmesi için iyi eğitilmiş bir
pilottan başka geride yüzlerce kişilik bir teknik destek ekibi, karar-komuta
merkezi, yer radar sistemleri lazımdır. Farklı bir açıdan bakarak şöyle düşünülebilir;
“bir buji olmazsa, araba yürümez, öyleyse arabayı hareket ettiren bu bujidir”.
Bu konu ‘iktiran’ olarak tabir edilir. İnsanı yanlışa sevk eden yanlış bir
bakış açısıdır. Bu örnekten yola çıkarak yurt dışına satmakta olduğumuz
SİHA’larımızın o ülkelerde karşılaşabileceği bazı durumları irdelemekte fayda
var. Suriye’de icra edilen Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Fırat kalkanı
harekatlarında, Libya’da ve Azerbaycan’da çok tesirli bir şekilde SİHA’larımız
sahada kullanıldı. Dışardan bakıldığında çok basit olarak bir komuta
merkezinden verilen komutla kalkan SİHA’lar, hedef üzerine geldi, hedefe
kilitlendi, akıllı mühimmatı bıraktı ve hedef tahrip edildi. Baştaki örnekle
düşünecek olursak, iş çok daha karmaşık aslında. Türkiye’nin havada 24 saat
30.000 feet (10.000 m civarı) yüksekte uçan erken uyarı Awacs uçakları var,
uzayda gözetleme uyduları var, ileri seviyede gelişmiş radar sistemleri var,
lazerle işaretleme sistemleri var, vs.. Tüm bunların üzerinde Dünya’da çok az
sayıda orduda olan bir kabiliyeti daha var ki pek fazla bilinmiyor. O sistem
kısaltılmış olarak “Kement ve Çafrad” olarak adlandırılan bir sistem. Tüm silah
sistemlerini tek bir platform gibi ortak akılla yöneten olağanüstü bir yazılım.
Küçük bir örnekle anlatalım; Yunanistan’dan tekerleği pistten kalkan bir
uçaktan ve rotasından sistemin anında haberi oluyor, zamanın hassasiyetine göre
niyet değerlendirmesi yapılıyor. Kötü bir niyetle hareket ettiğine karar
verilirse, onu karşılayabilecek tüm unsurlar aynı anda haberdar oluyor ve en
etkili bir şekilde hangi platform en kolay ve hızlı bir şekilde karşı
koyabilecekse otomatik olarak karar verip takibe başlıyor. Bu, denizde bir
geminin füze sistemi, yerde bir güdümlü roket, havada olan bir uçak olabilir.
Aynı anda elektronik harp sistemleri devreye girerek gelen düşman unsurunun
radarlarını karartıp elektronik sistemlerini körelterek düşmanı adeta boş bir
teneke kutusuna çeviriyor. Sonrasında, o unsuru etkisiz hale getirmek kolayca
mümkün oluyor.
Düşman
bölgesine girecek olan bir SİHA için de benzer mekanizmalar devreye giriyor.
SİHA’nın gideceği bölgenin uydu veya Awacs’tan alınan görüntüleri işleniyor,
hedefler belirleniyor, bölgede bir füze sistemi tespit edilirse bunun radarı
elektronik harp yöntemleriyle karartılıyor. O bölgede muhtemel orta irtifa füze
sistemi varsa; bu füzenin tesir irtifası üzerindeki irtifada uçan bir SİHA
tercih ediliyor. Sonra SİHA gidip vazifesini icra ediyor. Kısaca, Türk
SİHA’larının başarısı arkasında çok ciddi bir sistemler bütünü var. Hepsinin de
üstünde yetişmiş insan unsuru var.
Basından
izlediğimiz kadarıyla başta Yunanistan olmak üzere bazı ülkeler de SİHA
üreterek veya başka kanallardan SİHA temin ederek Türkiye’nin bu başarı
seviyesine ulaşabileceklerini sanıyorlar ama dikkat etmedikleri böyle sistemle
ilgili konular var yani sadece SİHA üreterek, SİHA satın alarak bizim karşımıza
çıkamazlar veya bize rakip olamazlar veya sahada aynı etkiyi yakalayamazlar.
Yunanistan, İsrail’den SİHA almak üzere harekete geçti. Bizim SİHA’larla
sağladığımız etkiyi yakalaması mümkün değil zira bizde olan gözetleme uyduları,
Awacs erken uyarı uçakları, elektronik harp ekipmanları onlarda yok. Kusaca,
sadece bir SİHA işi değil bu.
SİHA’larımızın
hem satıldığı hem de talip ülkeler olduğunu biliyoruz. Azerbeycan ve Ukrayna’ya
satıldı. Sırbistan, almak istediğini deklere etti. Bu ülkelerin bile, Türk
SİHA’larına sahip olduklarında Türkiye’nin başarı seviyesine ulaşmaları zor
görünüyor hatta zayiat verebilirler zira bu ülkelerde SİHA’ların başarısı
arkasında bizde olan sistemler olmayabilir hatta net olarak söyleyebiliriz ki
yok. Bu durumda “Türk SİHA’ları sahada başarısız oldu” veya “kırıma uğratıldı,
düştü, düşürüldü” gibi haberler duyabiliriz. Bu durum gerek kendi ülkemizde
gerek diğer alıcı veya talip ülkelerde yanlış bir algı ortaya çıkarabilir.
Sonuç olarak ihraç ettiğimiz bir Türk SİHA’sının başarısız olması, kırıma
uğraması bizim için moral bozucu olmamalı, sürpriz de olmamalı.