Mevlid-i Nebi haftasında Resulullah’ı anlatan bir yazı
yazmaya niyet etsemde nasıl olurda bu gariban kalem onu yazar ,onu yazmak için
ona layık olmak gerek düşüncesiyle bu fikri diğer bazı fikirler gibi eski
kilimin altına süpürdüm.Lakin Allah bir şeyi murad ettiyse onu kulunun gönlüne
de aklına da düşürürmüş derler ya.İşte bu yazı bu gariban kalemden sonradan
çıkacakmış .
Dünyada en çok
sevilen, en çok tanınan, ismine bir saniyede milyonlarca salavatı şerife
getirilen, hayatında hiçbir kimseye “of “bile demeyen, insanlığı karanlıktan aydınlığa zulümden
rahmete, diri diri gömülen kız çocuklarını hayata döndüren, yürürken vakurlu,
konuşurken muhatabının yüzüne dönen, tek tek tane tane konuşan, karşının
anlamadığını anladığı an hiç kızmadan tekrar eden, öfke ve gadab nedir
bilmeyen, o bin kişilik islam ordusu yolu üzerine çıkan ,yeni yavrulamış köpek
yavrusunu görünce ordunun yolunu değiştiren, güvercini ölen yavrucağı evinde
ziyaret edip teselli eden, bayram sabahı köşede saklanmış yavrucağa bayramlık
alarak Hasan ve Hüseyin’e kardeş eden, namazda sırtına binen torunu Ümame’yi secde
ve kıyamda düşmesin diye üzerinde taşıyan, yürüdüğü yerde gül kokusu hemen
belli olup “ Burdan Resulullah geçmiş” dedirten, dolunay ile aynı gecede
buluştuğu zaman Medine’de dolunayın ziyasını söndüren, saçının siyahından
gecenin güzellik aldığı, Süreyya yıldızının nurunu ondan aldığı, ağaçların
kütüklerini hasretinden ağlatan, devesi Kusva’yı vefatından sonra ayrılık
acısından başını taştan taşa vurdurup ,gözünü bağlatan, sahabenin her biri
canını vermek için önünde can atan,meleklerin yeryüzüne inip ziyaretine vasıl olan, yedi kat semayı tek aşan, Cennet
ve cehennemi gören, İsra ve Miraç ile
hiçbir peygambere verilmeyen makama ulaşan, Cenabı Hak ile yüz yüze görüşen,
Burak’ın heyecanından, Cebrail’in sevincinden, kendisinin muhabbetinden güllere
renk ve koku veren, aşıkların sözünde, mahlukatın özünde, meleklerin ve Cenabı
Hakk’ın selatında yer alan, beş vakit ezanda ismi semaya ulaşan, okunan selalar
ile meded umulan, Makam-ı Mahmut derecesi ile insanlığın kurtarısıcı olan,
yaşamı ve ölümü ümmete ve dünyaya hayr olan, hayır umulan, meded duyulan,
“korkma ben Kureyşten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum “diyerek
ayrımcılığı, üstünlüğü ayaklar altına alan, Azrail’in ruhunu almak için tek
müsaade istediği Hatemül Enbiya olan, Sabr, cesaret, tevekkül ve görevini ifa
etmekte en güzel örnekleri bize sunan, sevdiklerine sevdiği isimlerle iltifat
eden, kördüğüm ile sevgi çığırı açan,
Hümeyra’sı ile evlerimize
örnekler sunan, varlık ve yoklukta asla sevinç ve üzüntü duymayan,
yaşadığı örnek hayat ile ümmetine örnek olan, her yaptığını ümmeti için yapan,
nefsinden çok ümmetini düşünen ve mahşerde “ümmeti ümmeti “diye kurtuluşumuzu
isteyen dünyanın ayı, güneşi, nuru, hidayet kaynağı, hayatımızın tadı,
başımızın dertten tasadan kurtarıcısı Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) dir. Ne kadar yazsam Onu anlatmayı
bitiremem.
Söz onu demeye, yazı onu yazmaya güç yetiremez. O Alemlere
rahmettir. Hal böyle iken son zamanlarda Onun mübarek ismi üzerinden insanlık
dışı muamele ile Ona söz söyleyenlere sözüm olduğu için bunu kaleme aldım. O
bir okyonus, okyonusun kenarında gezen köpekler ona zarar veremez. Ona
ulaşamaz. Denizde onların köpekliğinden dolayı kirlenmez.
Allah Resülüne uzanan eli , ona laf söyleyen dili bu ümmet
keser. Zira bizim sevdamız Allah’a(cc)ve Onun Resulüne’dir.
“Sen olmasaydın bu cihanı yaratmazdım”sözünün sırrı, sahibi
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) dir. Haydi Ona sahip çıkmaya, haydi Fransa’yı
boykota..
Yazan kaleme de
okuyan yüreklere de şefaatini umarak dua ve selam ile ...