Cibran anlatıyor Onun dilinden
vermeye dairi…
“Ve diyor ki:
Ancak kendinizden verdiğinizde
gerçekten verirsiniz.
Mallarınız ona ihtiyacınız olacak
kaygısıyla sakladığınız ve koruduğunuz şeylerden başka nedir?
Bir köpeğin izsiz kumlara kemikler
gömen aşırı tedbirli haline yarın ne getirebilir ki?
Ve ihtiyaç kaygısı ihtiyacın
kendisinden başka nedir ki?”
Sanırım bugün ki ihtiyaçlarımızı
yarın ki korkularımıza borçluyuz. Yarın sahip olamayacağımızı düşündüğümüz
şeylerin korkusundan, bugün ki ihtiyaçlarımızı belirliyoruz. Ya yarın olmazsa
diye hiç düşünüyor muyuz?
Hayır mı? Belki aramızda
düşünenler vardır… Kim bilir…
Yarına ihtiyacımız var. Hatta ‘yarın
sahip olamayacağımız şeylerin yoksunluğunu yaşama korkusu’na ihtiyacımız
var. Sanırım bugünü diri tutan yarına
dair korkularımız.
Ya vermek? Bu korkuların
neresinde?
Vermek korkunun kendisidir.
Verdiğinde korkmazsın. ‘Hatta ıstırapla verirsen o ıstırap seni arındıran su
olur. Neşeyle verirsen o neşe senin mükâfatın olur’ diyor ya Cibran.
Ve başka bir kimlik dedi ki:
Ben vermekten korktuğum,
başkasında görmekten hoşlanmadığım ne varsa verdim. Dikkatinizi çekerim, ‘
neyim varsa verdim’ demiyorum... Benim dediğimiz ne varsa yarın bir başkasının
iradesine geçmedi mi? Benim dediğimiz şu can bile yarın olduğunda kendi
bedeninden sıyrılıp toprakla bir olmadı mı? Bugün bize emanet edilen her şey,
yarın başka bir emanetçisine uçup gitmedi mi sayın okur?..
“Öyleyse şimdi verin, verme
mevsimi sizin olabilsin diye…”