Bir varmış bir yokmuş. Evvel
zaman içinde... Zaman diyorum da "zaman", ezerek büyütmüş bizi. Büyük bir güçle kor gibi yanan cesaretimiz giderek
solmuş. İsteklerimiz, arzularımız küçüle küçüle yok olmuş. Arsızlık sayılmış
istemenin adı. Arzular ayıp, hak aramak en büyük suçmuş. Ne zaman hayal kurmaya
kalksak sonunda sert bir zemine çarparak canhıraş uyanmışız. Hadım edilmiş düşlerimiz. Doğruları
söylemenin cezası neredeyse dünyanın her yerinde "Dokuz köyden kovulmakmış."
Bütün bu yaptırımlardan gücü
tükenen, azmi törpülenen kısacası korkan ve yenilen çok insan olmuş. Hatta
onları korkutanlar bile kendinden daha büyük güç sahiplerinden korkuyormuş.
Gücü gücüne yetene bir savaş başlamış. Bununla ilgili üç aşamalı bir piramit çizilse
en korkaklar en altta, aradaki katta kendinden güçsüzü korkutan kendinden
güçlüden korkanlar yer alırmış. En üstte mi? Herkesi korkutanlar yani kimseden
korkmayanlar diyorsunuz öyle mi? Mantık öyle olmalı diyor evet, ama en üstte en
alttakilerden daha da korkakları varmış. En üsttekiler, ilginç bir biçimde
güçlerini korkularından alıyorlarmış. Bunlar, kendilerinden, başkalarından,
sahip olduklarını yitirmekten, rüyalarından, sağlıklarından,
sevdiklerinden neredeyse gölgelerinden bile
kuşku duyacak kadar korku dolu insanlarmış. Korktukça piramidin alt kısımlarına
baskı uyguluyorlar kendilerinden mevkice aşağıda olanları korkutuyorlarmış. Korkutma
işini o kadar ileri götürmüşler ki ekmekleriyle bile tehdit etmekten geri
durmamışlar onları. Orada bulunan zavallıları tüm isteklerinden, hayallerinden
vazgeçirdikleri yetmezmiş gibi doğruları söylemelerine karşılık ağır cezalar
biçmişler. Zamanla dilleri bir işe
yaramaz olmuş çünkü doğruyu söyleyecek sesleri kısılmış. Kalpteki cesaret sönünce
gözlerin ışıltısı da sönmeye yüz tutmuş.
Kalpleri de işe yaramaz olmuş gerçekleri göremeyen gözleri de. E hal öyle olunca da yanlış olan her şey doğru
gibi kabul görmeye başlamış. Herkesin birbirini kandırdığı, kazıkladığı bir
dünyada yaşamak kaçınılmaz olmuş. Oysaki
cesaret, küçücük bir cesaret kıvılcımı bile binlerce korkuyu tutuşturabilirmiş.
Azıcık sorgulama kapasitesi her şeyi çözebilirmiş. İnsan insana niçin kulluk
etsin bir sor be adam, insan insandan niçin korksun? Sordukları an gerçeğe en yaklaştıkları
an olabilirmiş ama onlar sormayı da pek çok şey gibi unutmuşlar.
Öyleymiş böyleymiş derken
korku, insanların iliklerine kadar
sinmiş. Hadi atasözü yaratalım bununla ilgili ben başlıyorum. Bıraktığım
boşlukları siz tamamlayın: Bir kez korkan bin kez korkar. Korku, mantığı ve
sorgulama gücünü yok eder. Korku korkuyu doğurur. İnsanın en büyük korkusu,
kendi olarak sevilemeyeceğinden yanadır, bu yüzden insan başkalarının yanında
binlerce maske takarak dolaşır. Korkunun en masum ama en tehlikeli yanı boyun
eğmesidir. En çok korkan en çok korkutmaya çalışandır. Artık sizde. Ciddiyim
yorumlarınızı bekliyorum. Korku üzerine düşünün ve konuşun. Belki birlikte aşarız korkularımızı. Masallar
iyi biter sonuçta bu da bir korku masalı. Hadi bekliyorum iyi bitsin masalımız
................................................................................................................