Özellikle
Kırıkkale İl’inin Keskin İlçesi geçmişte Kurtuluş Savaşına verdiği büyük
destekle anılır. Keskin eşrafının bu destekleri anlatılır fakat kimlerin
önderliğinde örgütlendiğini pek söylemezler. Elbette bu konuda hikâyesi
duyulmamış birçok kişi ve aileler vardır. İşte bu anlatacağım hiç yazılmamış,
hiç gündeme gelmemiş, hiç duyulmamış Halil Paşa’nın (Halil Rüştü) ta 1853’te
başlayıp günümüze kadar gelen, gerçek bir yaşamın hikâyesidir.
1853
doğumlu olan Osman dedem Osmanlı’da albay olarak emekli olunca, kendi köyü olan
Keskin’in Karaağaç Köyüne yerleşir. Kurtuluş Savaşı’nın Keskin ve çevresinde
örgütlenmesine büyük katkı sağlar. Sık sık Ankara’ya Atatürk’ün programlarına,
özellikle Atatürk’ün Ankara’ya geliş kutlamalarına katılır ve 27 Aralık’ta Kepekli
Boğazı’na atı ile eski paşaları olarak karşılamaya gidermiş.
Kendisine
“Koskoca Paşasınız niye köye
yerleşiyorsun’’ dediklerinde ise “Köyüm
fakir akrabalarımın büyük bir kısmı yokluk için de, ben şehirde nasıl rahat
edeyim’’ diyerek cevap verirmiş.
O
zamanlarda ülkemiz savaşlardan yeni çıktığından köydeki dul ve yetimlere yardım
ettiği, her hafta kurbanlar keserek köylüye yemek verdiği, büyüklerimiz
tarafında anlatılırdı.
Köyümüz
Karaağaç ilçe merkezi Keskin’e en uzak köylerden biridir.
Osman
dedemin iki eşinden yedi oğlu: Mehmet, Mahmut, Süleyman, Halil, İdris,
Kemalettin ve babam Hüsnü Yusuf ile kızı Seher halam vardı.
En
büyüğü 1880 Edirne doğumlu olan Mehmet amcam kaybolur. Osman dedem 27 Aralıkta
Ankara Kepekli Boğazı’nda eski paşalar olarak Atatürk’ü karşılamaya giderken
Keskin’den maaşını alır, maaş cüzdanı ile biraz parayı Mehmet amcama verir,
kendisi Ankara’ya atı ile hareket eder. Mehmet amcam köye giderken maaş cüzdanını
ve parayı uğradığı köylerde ya çaldırır ya da kaybedince ebem ona kızar, oda
evi terk eder.
Gidiş
o gidiş… Mehmet amcamı çok ararlar fakat bir türlü bulamazlar.
Not: Sonra
da Balışeyh İzzettin Köyündeki soyadı Karaağaç olan kişilerin Mehmet amcamla
ilgilerinin olabileceğini duydum. Onun da araştırmasını yapacağım.
Mahmut
amcam 27 yaşında Sarıkamış’ta donarak Binbaşı rütbesinde şehit olan
askerlerimizdendir.
Nasıl
şehit olduğunu sorduğumuzda Babam: “Oğlum, Mahmut amcanız Kazım Karabekir’in
yanında binbaşı rütbesinde iken cephede nereden geldiği belli olmayan bir mermi
tarafından şehit oldu’’ derdi.
On
yıl öncesine kadar doksan bin askerin donarak öldüğünü kamuoyundan
saklamışlardı. Sonradan ilçelerimize gelen şehitlerimiz kitabında Mahmut
amcamızın da donarak Binbaşı rütbesinde şehit olan Sarıkamış Şehitlerimizin
arasında adı geçiyordu. Bu da il ve ilçelerimizde bulunan “Şehitlerimiz Kitabı”nda’’
araştırılabilir. Onun da benim küçüklüğümde adı vurulu Mahmut Emminin evinde
resmi kıyafetli bir resmi vardı fakat tüm aramalara rağmen bulunamadı.
1891
doğumlu Süleyman amcam Kaman, Mucur ve Hacıbektaş’ta nahiye müdürlüğü ve
kaymakamlık yapmıştır. Bugün o ilçelerin arşivlerine bakarak doğruluğu
öğrenilebilir. Ben kendisini göremedim fakat eşi Zariye bibiyle rahmetli Süleyman
amcayı çok konuşmuştuk.
1899 doğumlu Seher
halam o zamanlar sağ olduğu hâlde hiç görüşme fırsatımız olmamıştı. Oğlu Atıl
Ekemen, o zamanların en büyük holdingi Bayındır Holding’in yönetim kurulu
başkanıydı. Kendisiyle tanışayım diye gittiğimde “Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel’le ABD ye gitti’’ dediklerinde bende dayının oğluyum diye Bayındır Hastanesindeki
odasına not bırakmıştım. Beni daha sonra aramadı diye küsmüştüm. Yani
anlayacağınız “Tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış.” Atıl Ekemen’in bugün
Ankara’da yaşadığını sosyal medyadan öğreniyorum. Hâlâ görüşmek nasip olmadı.
İdris
amcam Ankara çıkışlı tüm karayollarını Vehbi Koç’la beraber yapmışlardı. Keskin
ve Kaman çevresinden o zamanlar yanında çalışmayan kalmamıştır. Bir keresinde
Keskinin Y. Olunlu köyünde öğretmenken, at arabasıyla köye gelen Kamanlı
olduğunu söyleyen bir çerçi Karaağaç Köyünden ve soyadımızın Kuzucu olduğunu
öğrenince “Hocam İdris amcayın yanında çok çalışıp, çok yol yaptık. Yanında
binlerce insan çalışırdı. Köyümüzde parası biten, haslığı kalmayan herkes İdris
efendinin yanına gider çalışıp gelirdi.’’ diyerek uzun uzun İdris amcamı
anlatmıştı.
Dedem
Osmanlı’da subay olduğu için amcalarım ve halalarım da yurdun çeşitli illerinde
doğmuş ve evlilikler yapmışlardır.
O
zamanlar ulaşım, haberleşme çok zor ve kıt olduğu için ailenin bireyleri aradan
geçen zaman içinde birbirilerini biraz ihmâl etmiş, biraz unutmuşlar. Çok yakın
akraba olan kardeşler, kardeş çocukları ya birbirlerini hiç görmemişler ya da
kısıtlı haberleşme ve kısıtlı ulaşım yüzünden çok az görmüşlerdir. Gerçekten
bundan on beş yıl önce yakın köyler ve şehirler gurbet sayılırdı.
Halil amcamın
Makedonya’da Askeri Rüştiyeyi Atatürk’le berber aynı sınıfta aynı masada okuduklarını
aile büyüğümüz Hacı dayı sık sık anlatırdı. Özellikle geçmişe çok büyük merak
sardığımdan da hep sorar anlatmasını isterdim.
Hacı
dayım “Ah yeğenim ah’’ dedi. “Halil amcam çok büyük bir paşaydı. O zamanlar
soyadı olmadığından Halil amcana Halil Rüştü Paşa derlerdi. Atatürk’le beraber
aynı okulda aynı sıralarda okudular. İkisi çok iyi arkadaşlardı. Çok iyi
anlaşırlardı. Beraber İttihat ve Terakki Cemiyetini kurdular. İttihat ve
Terakkiyi kurunca padişah Vahdettin çok kızdı. Atatürk’ü Suriye’ye, Halil amcanı
Irak’a sürgün etti. (İttihat ve Terakki, bir Türkçülük hareketiydi)
Amcam Irakta İngilizlere karşı çok çetin
savaşlar yaptı. 15000 İngiliz askerini teslim aldı. İngiliz deyip geçmeyin.
İngiltere o zamanlar dünyanın en büyük süper gücüydü. İngilizlerin bu durum çok
zoruna gitti. Halil amcama, İngiliz hükümeti bu olayı dünya duymasın diye büyük
parlar teklif etmiş. Fakat Halil amcam rüşveti reddediyor. Halil amcam teklif
edilen rüşveti padişaha bildiriyor. Bunun üzerine Padişah ödül olarak Halil amcamı
İstanbul’a çağırıyor. Kutul Amara’da yapılan birçok kahramanlık destanı
yazıyorlar. Padişah Halil Paşanın kahramanlığını bilmeyen Türk’ün tarihini
bilmez diye fetva verdirtiyor.
Ayrıca Kırıkkale’de silah sanayinin
kurulmasında hem Osman dedemin hem de Halil amcamın büyük katkıları olmuştur.
Silah sanayinin Keskin civarında kurulmasıyla ilgili Halil amcamın devamlı
söylem ve çalışmalarını sık sık duyardım. Halil amcam Atatürk’ün yanında söz
sahibiydi fakat İstanbul’da olması dolayısıyla köyle ilgili irtibatını tam
olarak sağlayamıyordu. Çünkü ülke savaştan çıktığı için herkes kendi can derdine
düşmüştü. Fakirlik, yokluk ve kıtlık her tarafı sarmıştı. Bugünkü gibi
İstanbul’a iki günde gidilip gelinmiyordu. Yola çıkanlar en az altı ayda varıp
geliyorlardı. O zamanda salınan haberler değiştirilerek farklı anlamlarda
anlatılabiliyordu.
Recep Şükrü APUHAN’ın TÜRKLERİN
TARİHİ adlı eserinin 202. Sayfasında aynen şöyle yazar:
“29 Nisanda Irak Cephesi’nde Kutul Amara’da
Halil Paşa bir İngiliz Tümenini, Komutanı Genaral Townshend ve 16 bin askeriyle
teslim aldı. İngilizler dehşete kapıldı. Halil Paşa’ya serbest bırakılmaları
karşılığında 1 Milyon İngiliz lirası teklif ettiler. Çünkü bu mağlubiyet
İngiliz itibarına feci bir darbeydi. Enver Paşa rüşvet teklifini kınadı.’’
Buradan da anlaşılacağı üzerine
Hacı dayım ve büyüklerimin anlattığı ile Türklerin Tarihinin yazarı Recep Şükrü
APUHAN’ın anlattıkları bire bir örtüşüyor.
Şu Çılgın Türklerin
yazarı rahmetli Turgut Özakman’la telefonda konuştuğum çok olmuştur. Kendisiyle
tarihteki bazı konularla ilgili sorular sorardım. O da uzun bir şekilde bana
anlatırdı. Bana Kırıkkale ve Kırıkkale civarındaki tarihi varlıklarla ilgili
sorular sorardı. Özellikle Yahşihan’daki tarihî Demir Köprü ile ilgili
kendisine bilgiler vermiştim.
Şu
çılgın Türkler kitabında üç yerde geçen Halil Paşa’yı kendisine sorduğumda ise:
“Kitabımdaki bazı yerleri duyumlara, bazı yerleri belgelere dayandırdığını
söyledi. Yalnız Halil Paşalar Enver Paşanın amcası olan Halil Paşayla karışmış
olabilir. Enver Paşanın kendi yaşında bir de Halil amcası vardı. Eğer
anlattığın doğruysa senin Halil amcana büyük haksızlık yapılmıştır’’ demişti.
Bir
kaç yıl önce ikinci kanalda yayınlanan Halil Paşa’nın Irak’taki kahramanlıkları
dizisinde, Türk tarihine yaptığı katkıları, Halil amca’nın eşini bendeki resmi
ile gösterdi. Bu da yüzde yüz TRT kayıtlarında vardır. Bu kahraman Halil Paşa
benim Halil amcam ise hanımı yanlış konmuş, eğer doğru ise bu kahraman kişi
Atatürk’ün yakın arkadaşı olan Halil Paşa yani benim amcam olması gerekiyor.
Çünkü filmdeki Halil Paşanın eşinin resmi (resim- II) resimdekinin aynısıydı.
Aynı zamanda büyüklerimizin ve babamın
anlattıklarıyla Halil amcamın yaşantısı birbiriyle tıpatıp örtüşmesi de en
büyük kanıt oluyor.
Halil amcamın daha sonra Atatürk
tarafından Türkiye’nin ilk Harita Umum Genel Müdürü olarak atadığını
söylediler.
(Bu konuda da ilgili genel müdürlük
araştırılırsa gerçek ortaya çıkar.)
Emekliliği İstanbul 4. Levent’e geçmiş.
4. Levent’te bir yalısı varmış hatta askere giden akrabaları yanına emir eri
olarak alıp rahat ettirirmiş.
Yanında emir eri olarak askerliğini
yapan Iskan emmi ve Avcı dayı’ya, sağlığında ikisiyle de görüşüp Halil Paşa amcamı
sorduğumda: İkisiyle de kızını evlendirmek istediğini, çünkü bir vesile ile
akrabalarıyla ilişkilerini devam ettirmek istediğini” söylediler.
Ama onların köy burunlarında tüter,
yüzüne bir şey diyemezler. Dışarı çakınca “Şu
koca İstanbul bizim köyün küllüğünü değmez’’ deyip kaçıp köye gidiyorlar.
Çünkü o zamana kadar askerlik hariç
köyden çıkmayan Iskan emmi ile Avcı dayının köy burunlarında buram buram
tütüyordu. Hatta İstanbul’da evlenirlerse burada kalıp köye gidemeyecekleriyle
ilgilide korkuya kapılıyorlar.
Halil amcamın Nilüfer diye kızını
sorduğumuzda da onun da İzmir’li biri ile evlenip gittiğini söylediler. Onun da
bugün durumundan yaşantısından ve nerede olduğundan hiçbir bilgimiz yoktur.
Halil amcam soyadı kanunu çıkınca da
bizim köydeki akrabalarına haber salarak soy isimlerini Kuzucuoğlu olarak koyulmasını ister. Kendisi soyadını Kuzucuoğlu
olarak koyar. Köydekiler ise ya yanlış anlamadan ya da nüfus müdürünün dayatmasıyla
Kuzucu korlar. Sonrada ulaşım ve haberleşmenin kıtlığı ile irtibat kesilir.
Halil amcamla, Sarıkamış’ta binbaşı
rütbesinde şehit düşen Mahmut amcamın dedemin üzerine nüfusta kayıtları
gözükmüyor. Bu durumu babama sorduğumda: “Halil amcan soyadını Kuzucuoğlu koyarak ayrı
bir kütük açtırmış, Mahmut amcam da genç yaşta ülkemiz savaşlarla kargaşa
içindeyken şehit düşmüş. Nüfus yazımları hep sonradan beyân üzerine
yazıldığından bu tür yanlışlıklar yapıldı. O zamanlar ülkemizin çalışan
çarkları bugünkü gibi muntazam ve ahenkli dönmüyordu. Yeni doğan çocuklar bile
nüfusa yıllar sonra yazılabiliyordu.’’ demişti.
Halil amcamın son anlarını ve ölümünü
babamlar ve diğer amcalarım çok sonra duyarlar. Bugün ne mezarının nerede
olduğundan ne de kızının son durumundan haberimiz yoktur.
Seher halanın Adana’da öldüğünden
kardeşlerinden bir veya ikisi sağ olduğu hâlde haberleri olmamış, kız
kardeşlerinin ölümünü çok sonra duymuşlardır.
Kurtuluş savaşında ve savaş sonrası
ülkemizin imarında bu kardeşler farklı görev almışlar. Savaş sonrası ise o
günün zorlu, zor günlerinde istemeyerek olsa birbirlerini ihmâl etmişler.
Kuzucu ailesinin ülkemizin en buhranlı
döneminde yaşantısı aslında benim anlattığımdan daha zor ve çetin yaşantılarını
Kırıkkale İlimizin birer değeri olarak halkımıza anlatmak istedim. Bunları
bende anlatmasam kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin kurulmasına, Kırıkkale silah sanayinin
kurulmasına yakinen tanıklık etmiş bu KIRIKKALELİ kişiler, tamamıyla unutulup
gideceklerdi.
Osman dedem 1853 doğumluydu. Osmanlı’da
Albay olarak ülkemizin o günkü sınırları içinde birçok yerde görev yapmış. Onun
subaylığı zamanı Osmanlı’nın da en zayıf ve çöküş zamanıdır. Osmanlı-Rus,
Balkan Savaşları, Kurtuluş Savaşı ve Birinci dünya Savaşını muvazzaf askermiş.
Osman dedem Karaağaç Köyünde mütevazı bir
şekilde yaşamını sürdürürken hem Osmanlının son durumuna hem de Cumhuriyetin
ilk zamanlarına şahitlik ediyor, o zorlu, çetin günleri yaşıyor.
Halil amcam bir efsane komutan ve
Atatürk’ün yakın arkadaşı olarak küçüklüğümüzde, köyümüzün büyükleri tarafından
hep anlatılırdı.
Onlar adı sanı için değil ülkesi ve
milleti için gözünü budaktan esirgemeyen kendi toprağımızın insanlarıdır.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Not:Kırıkkale üs düzey yöneticileriyle Kırıkkale
Üniversitesi Tarih Bölümü yetkililerin konuyu araştırıp açığa çıkarmaları
umuduyla