10
Aralık Dünya İnsan Hakları günü aynı zamanda “İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesininde kabul edildiği gündür. İnsanın yaşama
hakkı başta olmak üzere tüm haklarımıza insan onuruna yaraşır bir şekilde
erişmemizi hedefler. Ama maalesef insan hakları uygulamaları güçsüz, mazlum
milletlere özellikle Türk milletine karşı hiç yürürlükte olmamıştır.
Türk
medeniyeti Orta Asya’da kurulmuş ve milattan önce başlayan göçlerle bütün
dünyaya yayılmıştır. Türk egemenliği insan sevgisi ve insan hakları üzerine
kurulan bir medeniyet olarak adil bir devlet yönetimi oluşturmuştur. Birçok
millet ve devlet kendi istekleriyle Türk devletinin egemenliği altına
girmiştir. Türk, tarih boyunca adaletin, merhametin timsali olmuş, mazlumların
sığındığı bir kapı olmuştur. Türk medeniyetinde insan sevgisi ve insan hakları daima
ön plandadır.
Yunus
Emre “Sevelim, sevilelim.” der.
Mevlâna
bütün insanları dergâhına çağırır.
Fatih
Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiği zaman Hristiyanlara din ve mezhep özgürlüğü
tanımıştır. Dünya tarihinde ilk insan hakları beyannamesi budur.
İnsan
sevgisinin en güzel anlatımının örneğini Gazi Mustafa Kemal Atatürk vermiştir.
Atatürk Çanakkale Savaşı’nda İngilizlerle ve İngiliz Ordusu’nda yer alan
Avustralyalılarla ve Yeni Zelandalılarla savaştı. Savaştan sonra Çanakkale’de
hayatlarını yitiren ve Türk topraklarına gömülen Avustralyalı ve Yeni Zelandalı
askerler için “Onlar bizim evlâtlarımız olmuştur.” demiştir. Atatürk’ün
savaştığı düşmanlar için bu deyimi kullanması Türk medeniyetindeki insan
sevgisinin en güzel anlatımıdır.
Sonuç
olarak şunu ifade etmek isterim ki, “insan sevgisi ve “insan hakları kavramı
Türk medeniyetinin temelidir.
Günümüze
geldiğimizde maalesef Türk milleti eski yüksek medeniyetini ve siyasi gücünü kaybettiğini görüyoruz.
Milletinin menfaatlerini savunamadığı gibi, milletin derdini dünyaya duyurma ve
dünyanın desteğini almak konusunda başarısızlığının en önemli sebebi budur.
Tarihte
hiç olmadığı kadar günümüz dünyasında en
fazla insan hakları ihlallerine uğrayan millet hiç şüphesiz Türk milletidir.
Doğu
Türkistan’da belki de insanlık tarihinin
gördüğü en büyük insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır. Milyonlarca müslüman
Türk’e akıl almaz işkenceler uygulanmaktadır. Toplama kamplarında
asimilasyonlar yapılmaktadır. Özellikle Uygur Türklerinin evine
yerleştirdikleri Çinli erkekler ile aile, namus kavramını yok sayılmaktadır. Ne
hikmetse bu insanlık dışı uygulamalara özellikle müslüman camianın sessiz
kalması insanlık tarihi için ayrı bir ayıp olarak kalacaktır.
Kırım
Türkleri, Komünist Rusya’dan çektiklerini bugün hala yaşamaya devam ediyorlar.
Irak
Türkmenleri hala hakettikleri imkanları elde edememiş, Anadolu’dan bile önce
Türk yurdu olan Musul, Kerkük hala mahzundur.
Suriye
Türkmenleri hala evsiz, yurtsuz topraklarını koruma gayreti içindeler.
Karabağ’ın
işgalden kurtuluşuunun sevincini yaşarken Güney Azerbaycan’ın esareti hala
içimizi acıtmaktadır.
Demek
oluyor ki milletimizin menfaati için
başka milletlerin merhametini beklememeliyiz. Türk güçlü olduğu zaman hem
dünyanın hem de milletimiz için huzurlu günler gelecektir.