Köyümüzün ilkokulunun beşinci
sınıfındaydım.
Resim dersinde öğretmenimiz masanın
üzerine bir sandalye koyarak üzerine bir arkadaşımızı oturtarak, resmini
yapmamızı istemişti.
Dersin sonunda öğretmenim benim
yaptığım çalışmayı alarak arkadaşlarımıza ‘’Bakın
çocuklar arkadaşınız çok güzel bir resim yapmış. Aferin’’ demişti.
Herkes biri birine bakıyor ‘’Bu da
nedir’’ dercesine gülerek eğleniyorlardı.
Zira tüm arkadaşlarımız Öğretmen
Okulu imtihanlarına çalışıyor orada da matematik, Türkçe, sosyal bilgisi gibi
dersler önem kazanıyordu. Çünkü resim yapmanın önemini ve kıymetini köylüler ve
köy çocukları pek bilmiyorlardı.
Arkadaşlarımız ‘’Resim güzel olsa ne olacak. Resim neye yarar. İyi resim yapmak
imtihan mı kazandırıyor’’ diye sesli olarak konuşup, gülüşüyor resim
yapmayı küçümsüyorlardı.
Öğretmen teneffüsten sonra sınıfa
tekrar geldiğinde, aynı konuşma ve tartışmalar devam ediyordu.
Tartışmaları duyan öğretmenimiz’’ Çocuklar sizler şu anda arkadaşınızın
yaptığı resme gülerek, bakıyorsunuz. Resim neye yarar; iyi olsa ne olur kötü
olsa ne olur diyorsunuz. Resim yapmanın ne büyük bir yetenek olduğunu ileriki
yaşlarınızda öğreneceksiniz. Büyük ressamların tablolarının fiyatlarını
öğrendiğinizde, onların hayatlarını okuduğunuzda şimdiki düşüncelerinizin ne
kadar yanlış olduğunu anlayacaksınız’’ diye uzun uzun anlatmıştı.
Aradan uzun yıllar geçti öğretmen
okulunun beşinci sınıfında öğretmenimiz Mehmet
ERBİL’ in yaptığım resimler dikkatini çekmişti. O zamanki iş atölyesi
dediğimiz bir yeri şahsıma tahsis ederek yağlı boya resim çalışmalarımı
başlatmıştı.
Bu yıllar aynı zamanda sağ – sol
dediğimiz öğrenci olaylarının yoğun bir şekilde yaşandığı yıllardı. Birçoğumuz
sürü psikolojisiyle hareket ediyor, gözümüzün önündeki doğruları göremeyecek
kadar kör ve sağır hareket ettiğimizden resim yapmadan pek haberim
kalmamıştı.
Mehmet Erbil öğretmenimizin önderliğinde tuvalimizi, boyalarımızı
kendimiz yapıyorduk.
Öğretmen okullarında yediğimiz,
içtiğimiz giydiğimiz her şeyi kendimiz yaptığımızdan, hazırcılık yoktu.
Öğretmenim Mehmet Erbil okulun koridorlarına yaptığım iki yağlıboya resmi
astığında çok sevinmiştim.
Öğretmenim iyi bir resim yapıp,
ressam olmak için kesinlikle ÇAPA ya gitmemizle ilgili telkinlerde bulunuyordu.
Fakat benim değil üç, dört yıl
okumaya, bir yıl bile fazladan okuyacak durumum kalmamıştı.
Çünkü bir an önce öğretmenliğe
başlayıp bizi bekleyen ailemize maddi ve manevi destek olmamız gerekiyordu.
Bu dediklerimi bugünkü ‘’Seni
leylek getirdi’’ sözüne inananlar pek anlayamazlar. Çünkü arkadan gelenler
önden gidenlerin o zorlu yolları ne zorlukla açtığını pek kavrayamazlar.
Aradan uzun yıllar geçti. Milli
Eğitimde otuz yedi yıl çalıştıktan sonra Allah’ım emeklilik nasip eyledi.
Pandemi günleriydi Kovit 19 dediğimiz illet bir virüs tüm dünyada olduğu gibi
bizleri kapalı ortamlara mahkûm ettiğinde bende tekrar bir resim yapma hevesi
oluştu. Birkaç yağlı boya tabla yaptığımda insanlardaki reisime olan düşkünlük
beni çok mutlu etti. İçimdeki resim sevgisi yeniden dürtülendi.
Öğrenciliğimde banim resme olan yatkınlığımı gören Mehmet Erbil öğretmenim bugünde beğeni,
tenkitleriyle yine destek olmaktadır. İstediği gibi resim
yapıp ressam olamadım ama içimde hep bir resim sevgisinin olmasına sebep olduğu
için teşekkür ediyorum. Kendisine sağlık sıhhat ve uzun ömürler diliyorum.