Okulun, kitabın, maddi-manevi imkânların
olmadığı, hatta kitabın tehlikeli görüldüğü zamanlarda bile bin bir tehlikeyi
göze alıp, ağır bedeller ödeyerek kişisel çabası ve gayreti ile kendini
yetiştiren dâhiler vardır.
★
Âdem Peygamber (a.s.): “Yüce
Allah bana Besmele ile Kalemi (ilmi) öğretti, ben ilmi ve ahlakı esas aldım”
diyerek kendini beşeri âdemden ilmi âdem seviyesine yükseltti.
★
Herakleitos: (M.Ö. 535-475): Efesli (İonya) Filozof. 2500
yıl önceden “Bakmak görmektir, görmek bilmektir. Bilgelik düzeyine yükselin, çünkü bilge bir
insan hayatın her yönünü görür.” diyordu.
Demokritos (MÖ 460 – MÖ
370): Antik Abdera’lı (Yunanlı) filozof. Atom kuramcısı. Babadan kalan servet
değerindeki mirasını felsefe, gökbilim ve tanrıbilim eğitimi için tüketti. “Bilgelik
insanı mutlu eder. Yasa ve baskı yoluyla kimse erdemli olamaz. Bir kişinin
erdemli ve karakter sahibi olmasının yolu eğitimden geçer. Hayvanlar için
önemli olan beden güçlülüğüdür, insanlar için ise karakter inceliğidir.
Eğitimle, doğa birbirine benzer. Eğitim de doğa gibi insanı değiştirir, bu
değişimle insan ikinci bir doğa yaratır.”
Eflatun (MÖ 427 - MÖ
347): “Öğretmenlik Tanrı mesleğidir”
diyerek, Tanrı mesleği eğitimi ilham alarak filozof oldu.
★
Marcus Porcius CATO (M.Ö
234 - M.Ö. 149): Roma’lı General, hukukçu,
devlet adamı, düşünce insanı, ahlakçı. Yaşlı bilge diye bilinir. Durmadan,
yılmadan hukukta, siyasette, edebiyatta, eğitimde büyük mücadele verdi. Özel
yaşayışı basitti. Az yiyip içerek nefsini terbiye
etmeyi ahlaki vazife saydı. General’ken bile yaya yürüyen, silahını kendi
taşıyan bir askerdi. İdarecilik yaparken ülkesinin her kuruşunun ince hesabını
yaparak kamu masraflarını azalttı. Halkının sevgisini kazandı. İyi bir hatipti
ve söylevleri her yerde ün saldı. Kendi
kendini eğitti. Eşini ve çocuğunu kutsal saydı. “Öğrenim gibi ciddi bir şey başkasına bırakılamaz” düşüncesiyle
oğlunun hukuk, tarih ve dil kitaplarını kendisi yazarak onu da eğitti.
★
Marcus Tullius CİCERO (M.Ö.106- M.Ö.44): Romalı en büyük hatip ve yazar, devlet adamı, felsefeci, filozof, hukukçu. Mahkemelere başkanlık
yaptı, ünlü ve başarılı bir hukukçu oldu. Konsül (en üst yönetici) seçildi. Çocukluğundan itibaren eğitime olan aşırı tutkusu ve sevgisi ile ün kazandı. “Devlet hizmeti, namus gibi korunmalı en
önemli şey devlete hizmet etmektir, ben devletin hizmetçisiyim” düşüncesini benimsedi.
Eğitim, hayat, siyaset, insan
davranışı ve felsefe üzerine düşünce eserleri yazdı. Bilgelik düzeyindeki siyasi
söylemleri Avrupa düşüncesine büyük etkisi oldu. Nutukları birer sanat eseri sayıldı.
★
İmamı Azam Ebu Hanife
(699 -767): Ehlisünnetin en büyük imamlarındandır. "Hanife" denilen
bir divit, yazı hokkasını devamlı yanında bulundurması sebebiyle Hanife ismiyle
anıldı. Büyük bir hâkim ve fikir adamı olarak yetişti. Üstün bir aklı ve
herkesi şaşırtan bir zekâsı vardı. Talebeleriyle istişare etmeden kendi başına
bir içtihatta bulunmazdı. “Benim
bilmediklerimi ayaklarımın altına koysanız başım arşa değer” diye mütevazı
görüşleri vardı.
Gazali (1058 - 1111): Hastalık derecesinde
ilim ve felsefe öğrenme aşkına kapıldı. Hakikati anlamak için ünlü bilginlerden Felsefe, Mantık, Matematik,
Teoloji dersleri aldı. Medrese kurdu. Ömrünün sonuna kadar eğitim ve öğretimle
uğraştı. Eski Yunan eserlerini inceledi. Birçok eser yazdı. Seyahat esnasında hırsızlar kendisini
soydular, eşyalarıyla birlikte kitaplarını elinden aldılar. Hırsızlara
“Eşyalarım sizin olsun, kitaplarım benim için çok önemli” diyerek geri
vermeleri için yalvardı. Hırsızlar “Biz senin ilmini değil, kitaplarını aldık,
kitabın kaybolunca bilimsiz kalırsan böyle bilimin sana ne fayda olur” diyerek
kitaplarını vermediler. Bütün bilgileri tekrar ezberledi. “Yararlı ve faydalı bilim öğrenmek için öğrenci ve
öğretmen erdemli olmalı, iyi niyetle, istekle eğitime bağlanmalı, öğrenmek için utanmadan her şeyi tartışmalı. Öğrenci
öncelikle sevdiği dersleri görmeli, Öğretmeni iyi dinlemeli, eğitim düzeni ve
disipline uymalı. Öğretmen de maddi çıkar gözetmeden öğrencileri sevmeli,
onları kendi öz çocukları gibi görmeli. Çocuk ana ve babaya bir Tanrı
armağanıdır. Saf bir cevher parçasıdır, kalbi boştur. Her kalıba sokulabilecek bir balmumudur, ana baba ve eğitmen ona
istediği şekli verebilir. İyiye alıştırılırsa iyiliği seçer, fenalığa
alıştırılırsa kötülüğü seçer”
Mevlana, (1207-1273):
“Mesnevi Şerifi günde dört-beş saat çalışmak suretiyle yedi senede bitirdim.
Benim gibi ilimde ve amelde kolu ve kanadı kırık bir âcizin işi değildi, fakat
aşk, bu aczimi gözümde örttü ve bu hususta beni cesur ve cüretkâr yaptı. Zira
aşkın özelliklerinden biride korkağı ve âcizi cesur yapmaktır.” diyerek yazdığı 25.618 beyitlik eseri bittiğinde
“bunca yıl ne bildin?” diye soranlara, “Haddimi
bildim” diyordu.
★
Desiderius Erasmus (1466-1536):
Hollanda’lı, Rönesans’ın ustası, bilgin, ilahiyatçı ve eğitimcidir. Orta öğrenimin
kurucusudur. Kendi kendinin öğretmeni oldu. “Naziklik ahlaksal bir niteliktir,
eğitimin temelinde nezaketli davranma yatar. Çocuklar
için; ana sevgisi, baba dostluğu, öğretmen yumuşaklığı ve hoşgörüsü, okulun
temiz olması önemlidir. Çocuğun iyi
yetişmesi için kadının da öğrenim ve eğitim görmesi zorunludur.” ilkelerini
benimsedi.
★
Cemil Meriç: 17 yaşında yazarlık hayatına
başladı. Kitapları yüzbinlerce sattı. Kıt imkânlarda sahaflardan kitaplar alır,
alamadığı kitapları öpüp alnına koyardı. Servetini harcadığı kitaplığındaki 11.000 kitabın çoğunu okuduğu
söylenir. Tercümanlık,
Fransızca öğretmenliği, nahiye müdürlüğü yaptı. Üniversitede sosyoloji dersleri
verdi. Fransızca, İngilizce, Arapça bilir. Çocukluğundan beri gözleri zayıftı. Yazarlık
hayatının en üretken çağını gözleri kapandıktan sonra yaşadı. Olağanüstü çalışma
ve üretme temposu düşmedi. Gözleri kapanınca kendisine eşi, kızı, dostları
yardım etti. “Ben çocuk da olmadım, gençte olmadım, daima yaşlıydım. 36 yaşında
karanlığa gömüldüm. Benim hayatım korkularla geçti. Ben ışık arayan,
aydınlanmak ve aydınlatmak isteyen bir insanım. Ben susuzum, bilime susuzum,
sevgiye susuzum, kitaptan
korkmayın, kitapsızlıktan korkun” diyerek kitabın ve eğitimin ne kadar önemli olduğunu bu sözleriyle
anlatıyordu. Cemil Meriç’i bilmeyen, tanımayan eksik insandır.