"Darbeyle
gönüllerde yatan ülkü silinmez!
Atsız yere düşmekle bu bayrak yere inmez!...!
Hepimizin bildiği gibi Türk Milliyetçiliği, Türk
milletini sevmek, korumak, yükseltmek ve yüceltmek ülküsüdür. Millî kimliği oluşturan unsurlar da millî dil, millî
kültür, millî tarih ve o milliyete aidiyet duygusudur. Millet olmak için kültür
birliği olmalı, sevinçte ve kederde ortak duyguya sahip olunmalıdır. Daha
Mustafa Kemal’in vefatının üzerinden henüz altı yıl geçmişti ki O’nun mirasına
aykırı davranılmaya başlanmıştı.
Devletin üst kademesinde, bilhassa Milli Eğitim
Bakanlığı’nda, aşırı solcuların üst kademelere tayin edilmesi, huzursuzluk
doğurdu. Nihal Atsız 1944 yılında Orhun dergisinin iki sayısında Başbakan’a
“Şükrü Saraçoğlu’na Açık Mektup” diye bir mektup yayımladı. Daha
önceki bir beyanatında Türkçü olduğunu ifade eden Başbakan’ı tedbir almaya
davet ediyordu. Sabahattin Ali tarafından, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan
Âli Yücel’in de teşvikiyle aleyhine açılan hakaret davası için Ankara’ya gelen
Atsız, gençler tarafından büyük bir coşkuyla karşılanır.
Bilahare
3 Mayıs 1944’te yapılan duruşmada ve sonrasında büyük kalabalık vardır.
Neticede, 19 Mayıs Bayramı kutlamalarında Millî Şef tarafından Atsız ve
arkadaşları, ırkçılık-Turancılık yaparak Türkiye’nin komşusuyla (Sovyetler
Birliği kastediliyordu.) arasını açmakla suçlandılar. Bunun üzerine tutuklanan
Türk milliyetçisi aydınlar, büyük bir zulme maruz kaldı; mahkemelerde
yargılandı; tabutluklarda işkence gördüler.
Haksız
suçlamalar ve tabutluklar, o ülkücü insanları, Nihal Atsız’ı,
Zeki Velidi Togan’ı, Alparslan Türkeş’i, Fethi
Tevetoğlu’nu, Reha Oğuz Türkkan’ı, Hüseyin Namık
Orkun’u, Hasan Ferit Cansever’i, Nejdet Sançar’ı, Zeki
Sofuoğlu’nu ve diğer büyüklerimizi inançlarından ve ülkülerinden
vazgeçiremedi. Bu büyük kutsal mücadeleyi bugün de saygıyla anıyoruz. Bir yıl sonra 3 Mayıs 1945’te hapishanede Türkçülük
günü olarak kutlamışlardır.
3 Mayıs’ta Türk
milliyetçilerinin vatan ve millet sevdası yargılanmıştır. Türk milliyetçileri
tabutluklarda işkence görmüş, emperyalizmin her çeşidine karşı dik duran Türk
milliyetçileri ve Türklük, “öz yurdunda garip, öz yurdunda parya” duruma
getirilmiştir.
3 Mayıs 1944, tek adam diktatöryasına karşı, tek adamlık dayatmasına
karşı yerli ve millî bir başkaldırıdır.
3 Mayıs
başkaldırma kültürüdür. 3 Mayıs'ın direniş ruhudur. Teslimiyete hayır
deyişidir. "Ne mutlu
Türküm diyene" levhalarının söküldüğü, resmi kurumlardan T.C. ibarelerinin
çıkarıldığı bu günlerde, üstelikte sözde milliyetçilerin sustuğu bu günlerde Türk milletinin 3 Mayıs ruhuna ekmek kadar, su kadar,
hava kadar ihtiyacı olduğuna inanıyorum.
Bugün ülkemizde 3 Mayıs 1944 olaylarına benzer süreçler
yaşamaktadır. Milliyetçilik ayaklar altına alınmakta, Türk milliyetçiliğinin
önüne farklı engeller konulup kirli oyunlar tezgâhlanmaktadır.
Dün, Türk milliyetçilerini yıldırmaya, pes ettirmeye
çalışanlar kaybetmiş, Türklük bilinç ve şuuru yaşamaya devam etmiştir. Bugün de
3 Mayıs ruhu, Türk milliyetçiliği davası emin ellerde yaşamaya ve yaşatılmaya
devam etmektedir.
Dönemin mağdurları olan büyüklerimizi rahmet ve
minnetle anıyorum. 3 Mayıs Türkçüler günü kutlu olsun. Tanrı Türk'ü korusun.