Ülkemizde ideolojik, tek yanlı, ticari bir çeviri ortamının
varlığını söylemek mümkün. Örneğin bu çeviri anlayışı nedeniyle Balkan, Türki
Cumhuriyetler, Afrika, Arap, Uzak Doğu edebiyatından Türkçeye çok az kitap
çevrildiğini görüyoruz. Kültürel, tarihsel yakınlığımız olan ulusların,
toplulukların edebiyatını bilmiyoruz. Oysa dünya edebiyatı dediğimizde sadece
Batı, ABD, Rusya'yı kastetmiyoruz. Her alanda yaşanan tek yanlı hegemonya
kültür ve edebiyatta da aynen sürmekte. Arap edebiyatı örnekleri de daha çok
Arap coğrafyasında yaşamayan yazarlardan çevrilmekte. Bu anlamda Filistinli
yazar Gassan Kanafani (1936-1972) de ülkemizde bilinmeyen yazarlardan biri.
Oysa Gassan Kanafani hem Filistin direnişinin hem de Filistin edebiyatının
sembol isimlerinden biri.
Filistinli yazar Gassan Kanafani'nin, Filistin'in Çocukları
kitabı, evlerinden, topraklarından koparılan Filistinlilerin yaşadığı dramı ve
İsrail işgalinin yarattığı travmayı hikâye eder. Kanafani, daha erken yaşlarda
işgali yaşayan topraklarından ayrılmak zorunda kalmış farklı ülkelerde,
Filistin kamplarında mülteci olarak yaşamış, yurtsuzluğu, yabancılaşmayı ve
fakirliği tanımış, bu hayat onu mücadeleye itmiş, edebiyat anlayışını da bu
yaşadıkları belirlemiştir. Tüm öykülerinde Yahudi terörünü anlatmış, kendi
hikâyesi de bir Yahudi terörüyle son bulmuş, arabasına yerleştirilen bombanın
patlatılmasıyla otuz altı yaşında öldürülmüştür. Gassan Kanafani, gerek bir
kurmaca anlatıcısı olarak gerekse gazeteci olarak Filistin davasının tam
merkezinde yer almış, gazeteciliğinin edebiyatını olumsuz etkileyeceği
ikazlarına "Ben bir şeyler söylemek istiyorum. Bunu kimi zaman günlük
gazetenin resmi haberlerinde, kimi zaman başmakale biçiminde söyleyebilirim.
Kimi zamansa söylemek istediğim şeyi hikâyeden başka hiçbir yolla
söyleyemem." diyerek karşı çıkmış, edebiyat ve hayat ayrımını
reddetmiştir. Onun tüm yazdıkları her ne kadar zulme uğramış bir ulusun dramına
yoğunlaşsa, onu merkez alsa da, yaklaşımındaki ustalık ve gündeme getirdiği
temalarla meselesini giderek evrensel bir insan acısına dönüştürmeyi
başarmıştır.
1967 İsrail yenilgisi tüm Filistin toplumunu derinden
etkilerken Gassan Kanafani toplumuna umut ve mücadele ruhu aşılamak için
hikâyeler, makaleler kaleme alır. Filistin Kurtuluş Örgütlerinin içinde yer
alır, gazetelerinde yazar, aktif mücadelenin hep içinde olur. Dolayısıyla
edebiyat anlayışının merkezi de işgal edilmiş Filistin topraklarındaki direniş
hareketleri olur. Filistinlilerin yaşadığı dramlar, yenilgiler ve direnişler
onun hikâyesini belirler.
Onun öyküleri, işgalin, direnişin, bombaların, tankların
içinden seslenir. Bir savaş atmosferinden seslendiği için işgale uğramış
insanların tahrip olmuş psikolojilerini yansıtır. İsrail işgali, bölge
insanlarına silah dışında bir seçenek bırakmaz. Ya bu cehennemi terk edecek ya
da onurlarına, topraklarına sahip çıkacak, direneceklerdir. Ne var ki bu
insanlar silahsız, eğitimsiz ve bilinçsizdir. Bu yüzden savaş acemisi
köylülerin, aydınların bu direniş arayışları dramatik olayların doğumuna yol
açar. Savaş ve gündelik hayat arasında hiçbir sınır yoktur. Aynı gün savaştan
eve evden savaşa giderler. Yol boyu seyahat edenler, köylerine gidenler güvende
değildir. Masum insanların işgal askerlerince araçları çevrilir, sorgulanır ve
katledilir. Bu işgal karşısındaki insanların mücadele şekilleri,
anne-baba-çocuk üçgenindeki anlaşmazlıklar, bazı Filistinlilerin bu direnişe
duyarsızlıkları, İngiliz mandasına öfke, İsrail askerlerinin zalimlikleri
öykülerin odak noktaları olur.
Ülke sadece işgal altında değil diğer yandan fakirlik gibi
ölümcül bir çember altındadır. İnsanlar için hiçbir çıkış yoktur:
"Fakirlik tarafından ezilmişti, yiyecek karnesi tarafından ezilmişti,
teneke bir çatının altında ezilmişti, ülkenin başkasının elindeki hâkimiyeti
altında ezilmişti..." Özellikle "Tatil Hediyesi" öyküsünde
mülteci kamplarında yaşanan dramlar, açlık, yoksulluk hikâye edilir,
göstermelik yardımlar eleştirilir: "Kamplar. Bitkin sabahımızın alnındaki
o lekeler. Çamur, toz ve merhamet düzlüklerinin üzerinde savrulan yenilgi
bayrakları gibi oraya buraya dalgalanan yara bereler."
1948'de İsrail'in kuruluşu aşamasında Filistin halkının
örgütsüz, bireysel direnişinin anlatıldığı öykülerde, küçük çocuk Mansur'un bir
dizi hikâyesi anlatılır. Mansur, ailesinin karşı çıkmasına rağmen direniş için
köyünden çatışma bölgesi Safed'e gelir ve direnişe katılır. Mansur'un benzer
hikâyelerinin anlatıldığı öykülerde, direnişçilerin durumları, kuşak çatışması
gündeme gelir. "Doktor Kasım Eva'ya, Safed'e Ulaşan Mansur'u
Anlatıyor" öyküsünde, on yedi yaşındaki Mansur'un köyünden çıkıp
Yahudilerle savaşmaya gidişi ve kahramanlıkları anlatılır. Ateş altında
arkadaşlarına yemek götüren Filistinli direnişçilere katılan Mansur büyük
yararlılık gösterir. "Ebû Hasan Bir İngiliz Arabasına Pusu Kuruyor"
öyküsünde, Filistinlilerin bir İngiliz arabasına kurdukları pusu ve sonrasında
İngilizlere duydukları öfke hikâye edilir. "Çocuk, Babası ve Tüfek,
Ceddin'deki Kale'ye Gidiyor" öyküsünde, Mansur yine çatışmaya giderken,
babasının da orada olduğunu öğrenir. Yaralı babasını alıp doktora yetiştirmek
istemektedir.
Öykülerin temel vurgularından biri kuşak çatışmasıdır.
İşgalin ilk yıllarında özellikle anne-baba çocuklarının direnişe katılmasına
sıcak bakmaz. Ancak öykülerde bunun doğru olmadığı işlenir. "Süleyman'ın
Arkadaşı Bir Gecede Çok Şey Öğreniyor" İsrail askerleri ile masum
insanların karşı karşıya gelişi konusunu işler. İsrail askerleri insanları bir
yere toplamış, birini aramakta ama bildiği hâlde çocuk arkadaşını ihbar
etmemektedir. Zaten annesi izin verse o da direnişçilere katılacaktır. Annesi
buna izin vermediği hâlde askerler mayınla evlerini havaya uçurur. Öyküde geri
çekilmenin bir çıkış olmadığı vurgulanır. "Ramla'dan Haberler"
öyküsünde ise ailesi İsrail askerlerince katledilen kasabanın berberi Ebû Osman'ın
intikamı anlatılır. Öyküde tüm acılar özellikle Ebû Osman'ın anlatıcıya
bakışından anlatılır. "O Gün Daha Çocuktu" öyküsünde, araçtan
indirilip katledilen Filistinliler gündeme gelir.
"Yamaç", "Çocuk O Anahtarın Baltaya
Benzediğini Fark Ediyor", "Hamit, Amcaların Anlattığı Hikâyeleri
Dinlemeyi Bırakıyor" onun en başarılı öyküleri olur. "Yamaç"
adlı öykü, sembolik, imgesel bir dille, sömürüyü, işe bağlılığı içe işleyen bir
örnekle anlatır. İşine bağlı bir ayakkabıcının ölümü, bir oğulun ve onun öğretmeni
tarafından ustalıkla aktarılır. Kitabın başarılı öykülerinden "Çocuk O
Anahtarın Baltaya Benzediğini Fark Ediyor"da, anahtar ve balta metaforu
üzerinden işgalin, umutsuzluğun ve çıkışın hikâyesi oluşturulur. Anlatıcı
neredeyse işgal ve direnişten hiç söz etmeden bir simge üzerinden olup
bitenleri kurgular. "Hamit, Amcaların Anlattığı Hikâyeleri Dinlemeyi
Bırakıyor"da, direnişçinin psikolojisi derinlikli bir çözümleme ile
anlatılır. Ülkenin yaşadığı sorunlara ilişkin duyarsızlık, mücadele, erdem
özellikle işitme metaforu üzerinden başarıyla kurgulanır.
Onun pek çok öyküsü işgalin haksızlığını ifade eden bir
manifesto gibidir. Yıkıcı savaşın mağduru Gassan, savaşın; ruhlarda, bedende,
toplumda yarattığı dramları ustalıkla öyküleştirir. Savaşı en ağır şekilde
mahkûm ederken bunu kaba bir mesajla değil, etkili göndermeler, ince ayrıntılar
ve vurucu imgelerle gerçekleştirir. Gassan Kanafani öykülerinde şiddet, yaşama
tutkusu, savaş ve yoksulluğu iç içe şiirsel bir dille aktarır. İşgal altında
olmanın acısını, çaresizlik içindeki mücadeleyi incelikle hikâyeleştirir. Büyük
insanlık kıyımlarını, acımasızlıkları anlatırken, hâlâ insanlığın ölmediğini
müjdeleyen büyük fedakârlıkları, incelikleri, merhametleri gündeme getirir.
Filistin'in Çocukları'nda, sert bir şiddetin doğurduğu dram,
etkileyici bir dil, sömürüye varmayan bir duygusallık, tonunda bir ulus övgüsü
ile harmanlanır. Öykülerin belki de en büyük başarısı bugün bile güncelliğini
koruyan insanlık hâllerinin daha o dönemde alacağı yönü belirlemesidir. Gassan
Kanafani kısacık hayatına rağmen daha sonra katili olacak bir devletten bu
türün en güzel örneklerini vererek intikamını almış, hayat ve eserini bütünlüğe
ulaştırmıştır. Bu anlamda sadece Filistin edebiyatı değil, dünya öykücülüğü de
bu hayata ve eserlere çok şey borçludur. Kanafani, sanatla, öyküyle bir hayatın
nasıl güzelleşebileceğinin, işgale nasıl karşı durulabileceğinin parlak
örneğini vermiştir.