Beydeba’da geçen deveci ile
yılan öyküsü: Bedevinin biri uzun, ucu çatallı değneğine sarılı azık torbası
ile çölde giderken taşların bulunduğu bir vahaya yaklaştığında geniş bir çember
halinde yanan bir ateş içerisinde kalmış kocaman bir yılana rastlar. Yılan
feryat ederek bağırır:
— Ne olur kurtar beni deveci
kardeş”
Deveci insafa gelir, “şu mübarek
hayvanı kurtarayım, sevap olur” düşüncesiyle değneğin ucundaki azık torbasını
çözüp yere koyar ve ucu çatallı değneğini ateşin içine daldırıp uzatır, yılan
sarılır, deveci yukarı kaldırıp ateşin içinden kurtarır. “Ve hadi geçmiş olsun,
kurtuldun” diyerek yılanı bırakıp yoluna devam edeceği sırada tıııs diyerek
yılan dikilir önüne. Deveci bir anlam veremez ve:
— Hayırdır yılan kardeş, ne
yapıyorsun?
Yılan cevap verir, “açım seni
sokacağım” Deveci cevap verir:
— Ama ben senin canını
kurtardım, şimdi bu yaptığın doğru mu? Yılan ısrar eder:
— Ben anlamam, benim mayamda
kötülük var seni sokacağım! Ne yaptıysa ikna edemez ve şöyle söyler yılana:
— Peki, öyleyse şu karşıdaki
ineğe bir soralım eğer haklı isen ondan sonra sok beni.
Yılan kabul eder tamam soralım
bakalım diyerek sorarlar ineğe. İnek cevap verir:
—Sok yılan kardeş. Etimi,
sütümü, kanımı, derimi her şeyimi verdim yine de kıymet bildiremedim
insanoğluna.
Yılan sevinir, baak görüyor
musun ben haklıyım, tıııs!
— Yılan
kardeş tamam haklısın ama birde şu ağaca soralım o da haklısın derse sokarsın
beni. Yılan kendinden emin:
— Tamam, soralım bakalım. Ve
ağaç dile gelir şöyle söyler:
— Sok yılan kardeş nankör bu
insanoğlu. Yaprağımdan, dalımdan, gölgemden, meyvemden faydalanır, bir türlü
memnun olmaz, sok gitsin!
— Baak gördün mü ben haklıyım,
tıııs!
— Tamam, haklısın, sokabilirsin.
Son bir ricam, şu karşıdan gelen tilkiden soralım, o da haklısın derse sok
beni.
— Tamam, soralım, benim için
fark etmez, tilkiden de soralım. Tilkiye durum izah edilir, tilki cevap verir:
— Yılan haklı! Eee, yılan kardeş
haklısın haklı olmaya ama beni ikna etmen lazım!
— Nasıl yani, nasıl ikna
edeceğim seni, der yılan.
— Haklısın ama neden sokacaksın
deveciyi, beni ikna et ki haklılığın kanıtlansın.
— Nasıl yapacağım o işi.
— Gayet basit, mesela şu yerdeki
torbanın içine bir gir, beni ikna et, ondan sonra sok deveciyi.
— Tamam, girerim, ondan kolay ne
var ki, diyerek yılan torbanın içine girer.
Tilki o an deveciye “yakala
torbayı” dercesine işaret eder ve deveci torbanın ağzından yakalar, yılan bu
kez torbanın içinde hapis kalır. Deveci elindeki torbayı arka arkaya hızla
taşlara vurur ve yılan parçalanarak ölür. Bu kez deveci şöyle der: “İşte nankörlüğün sonu”
*
Bir keresinde merakla sordum
deveye:
— Mübarek deve niye üzgünsün?
Baktı üzgün üzgün yan gözüyle.
“Git başımdan ey yolcu” dercesine.
— Söyle deve kardeş derdini
söylemeyen dermanını bulamaz ki?
Biraz düşündü derin derin. Ve
söyledi bilgece sözleri hecin
devesi.
— Nasıl üzgün olmayım, en ağır
yükleri çeken ben, aylarca su bile vermeseler açım, susuzum demeyen ben, içimde
hiçbir kötülük olmadan sahibimin her sözüne uyan ben, sütümle, etimle, yünümle,
derimle, gübremle fayda sağlayan ben, ama eti yenmez, sütü içilmez, uyuz eşeğin
ardında kervanda yürüyen yine ben, yine ben! Ben üzülmeyeyim de kim
üzülsün!
*
• Deveye sormuşlar “Boynun niye
eğri”, cevap vermiş buğra deve:
“Ulemaya soralım”
• Deveye sormuşlar “İnişi mi
seversin yokuşu mu?” , düşünür ve konuşur lök
devesi: ”Bu işin hiç düzü yok mu?”
• Tavuk deveye sorar “Boynun
niye eğri”, cevaplar potuk deve:
“Hayret, soruya bak peki sen neden uçamıyorsun”
• Zürafa, deveye sormuş: “Neden
boynun eğri ”, cevap vermiş ingen
deve: “Nerem doğru ki, peki senin neden boynun uzun”, Zürafa cevap vermiş:
“Nerem kısa ki.”
• Deve kızdığı insanı aradan 20
yıl bile geçse unutmaz, görünce yüzüne tükürürmüş.
*
Tilkinin biri güneş doğarken
kendi gölgesine bakmış ve demiş ki: “Bugün öğle yemeğinde deve yiyeceğim.” Ve
tüm sabahı deve arayarak geçirmiş. Ama öğleyin gölgesini tekrar görmüş ve demiş
ki: “Fare de olur." Halil Cibran
*
“Yok deve,
Devede kulak,
Deveyi ıhtırmak.
Deve gibi inadı var.
Deveye hörgücü ağır gelmez.
Deveye diken adama seven yarar.
Ya bu deveyi güdersin ya bu
diyardan gidersin.
Devenin etinden, sütünden
onmadık da şeyinden mi onacağız.
Deveye hendek atlatmak Melahat’a
laf anlatmaktan daha kolaydır.”
Gibi halk deyimlerimiz
vardır.