Biz bozkırın çocukları bilmezdik güneşin mehtaba vuran kısmını. Biz sarının
bütün tonlarını bilirdik amma velakin mavinin tonlarını ancak gökyüzüne bakar
anlardık. Geç kaldık bazen hayallerimize, kavuşamadık istediklerimize.
Papatyalarla, gelinciklerin ahenkli dans edişini seyreder, gözlerimize dokunan
hazzı temaşa ederdik. Denize nazır bir yerde bir yudum çay içemedik ama
yüreğimiz engin denizler kadar genişti. Bizler elimizdekinin kıymetini bilmeyi
bildik, elimizde olmayanlar için yanıp tutuşmadık. Hak etmediğimiz şeylerin
peşine düşmedik. Elimiz nasırdı
ama gönlümüz pamuk gibi.
Gecenin bir yarısı soğuk toprağa sırtımızı verir, gökyüzünde yıldızlara
bakar, tefekküre dalardık. Yıldızlar ile hemhal olur, ayın revnaklığını
izlerdik. Rüzgârın eşsiz sesinden çıkan o nağmeleri ağaçların sallanışları ile
birlikte ruhumuzu dizginleyen melodilerle sükûnetin tadını çıkarırdık. Çayın
közde pişeni bir başka tat verirdi damaklarımıza. Yanında sohbeti yapan yaşlı
amca tatlandırırdı çaylarımızı. Sözü kesilmeden can kulağı ile dinlenir,
verilen öğütleri kulağımızda yankılanırdı.
Soğuk bir başka olurdu. Kuru ayaz yakardı ellerimizi, yüzlerimizi. Ayazdan
çatlardı ellerimiz, kermeleşirdi yüzlerimiz. Kışlarımız ne kadar soğuksa da
insanlarımız o denli sıcakkanlı idi. Yağmur yağdığında toprak kokusunu çekerdik
içimize. Topraktan yaratıldık diye severdik belki de.
Teknoloji çok rahatlık getirdiyse de bazı örf ve adetlerimizi de
değiştirdi. Şimdi ise postmodern dünya bizi evlerimize kilitledi. Olmayacak
hayallere daldırdı. Teknoloji ne kadar hayatımıza girdi ise bizi
birbirimizden o kadar uzaklaştırdı.
Evde başköşede duran televizyon,
sohbeti,
dertleşmeyi bitirdi. Herkesin her gün dizileri... Örfümüze âdetimize uymayan diziler programlar mevcut. Sosyal mecrada
beğenilme arzusu ayyuka çıkmış.
Teknolojinin girdabına kapılıp gitmiş gençler. Kimi oyun peşinde, kimi ünlü
olmak, kimi kolay para kazanmak. Herkes bir serzeniş içinde. Kimse taşın altına elini koymak istemiyor. Sorunun
muhtevasını biliyorlar ama çözüm üretmiyorlar. Bu girdap büyüdükçe büyüyor
bizler seyretmekten başka bir şey yapmıyoruz. Kendi güzel, düşüncesi güzel bir zat-ı muhterem derdi ki "Evde duran kara
kutu/ Bizim çocukların putu/ Ehli küfür çekti şutu/ Kalemize gol eyledi."