Kaht-ı Rical, Devlet
adamı yoksunluğu, devlet adamı kıtlığı ya da bir ülkede, büyük devlet ve
siyaset adamları ile âlimlerin bulunmaması, yetişmemesi şeklinde
tanımlanabilir.
Osmanlı
Devleti’nde özellikle Tanzimat’tan sonra “Kaht-ı Rical” tabiri sıkça kullanılmış,
devletin en önemli yıkılış sebebi olarak ta “Devlet adamlarının yetişmemesi ve âlimlerin
çok azalması” gösterilmiştir.
Osmanlı
Devleti’niidari yeteneği güçlü, ehliyet
ve liyakat sahibi kişilerin olmaması yıkarken Yeni Türk Devleti’ni kuran yani
istiklalimizi ve istikbalimizi koruyan Mustafa
Kemal Atatürk, Ali Fuat Cebesoy, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, İsmet İnönü,
Rauf Orbay gibi isimlerde bize gerçek devlet adamlarının varlığında, liyakatli
insanlara görev verildiğinde bu milletin neler yapabileceğini göstermiştir.
Sinop’lu
Filozof Diyojen’in “adam arıyorum adam” diye gündüz gözüyle elinde fener
dolaşırken, onun aslında “İşinin ehli ve
çalışkan, doğru ve dürüst, saygılı ve hoşgörülü, güvenilir ve sadık
adam” aradığını biliyoruz.
İslam
dünyasının en büyük sosyoloğu olan İbn Haldun şöyle der: “Devlet ancak, devleti
idare edecek insanlar sayesinde şevketli ve kudretli olur”. Demek ki,
milletleri yükselten de, alçaltan da devlet adamlarının liyakatleridir.
Devletin ve milletin zor zamanlarında liyakatli adamlar aransa da
bulunamazken bugün kaht-ı rical “işi ehline vermemenin” bir sonucu olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Kaht-ı ricalin en
çok görüldüğü alan, devlet bürokrasisidir. Üniversiteler, Belediyeler, Kamu
Daireleri, Sivil Toplum Kuruluşları gibi yapılar bu ayrımcılığın başını
çekiyorlar.
Bugün bir
üniversitede baba, oğul, gelin, damat çalışabiliyor.Kendi fikrinden,
tarikatından olduğu için kadroları işgal eden kafaları çalışmayan adamlar
üniversitelere dolduruluyor. İlim üretmesi gerekenler iktidar yardakçılığından
başka bir iş yapmıyorlar. Duraklama dönemindeki beşik ulemalığından bir farkı
varmı?
Belediyeler, başkanın
özel mülkü gibi kullanılıyor, belediyecilik yapacağına yandaş kuruluşlara, iş
adamlarına şehri peşkeş çeken kurumlar haline gelmiş.
Bakanlıklar
başarısız politikacıların arpalığı olabilir mi? Oluyor. Bakıyorsunuz bakan
yardımcılarına eski vekil, eski belediye başkanı, yönetim kurul üyelikleri
hepten arpalık beş maaş alan devlet görevlileri utanmadan kendilerinin yanında
eşlerine de maaş bağladıklarını görüyoruz.Tabiki aldıkları fazla maaşları
bağışladıklarını söyleyerek milletle dalga da geçebiliyorlar.
Sözde üyelerinin
reyleri ile seçilen sivil toplum kuruluşları dediğimiz sendikalar, odalar
tamamen ağaların eline geçmiş koltukta oturan üstelikte şehre üyelerine kuruş
katkısı olmayan başkanlar ölünceye kadar koltuklarından kalkmıyorlar.
Bugün ülkemizde her alanda sorun var. Ekonomi
bozuk, eğitim bitmiş, adalet hiç yok, Üretim sona ermiş. Bu sorunların çözümü
için bir çok reçete ortaya koyabilirsiniz ama öncelikli yapmanız gereken
liyakatli kadroları iş başına getirmektir. Liyakat sahibinin dini, dili, fikri,
zikri, mezhebi, dünya görüşü, cinsiyetinin bir önemi yoktur.
Vatansever olmak,
liyakate inanmayı gerektirir. Bunun istisnası olamaz. Dinimiz de, aklımız da,
ilimde bunu emreder. Bir deldiniz mi,
artık düzen sağlayamazsınız.Tarihimizde bunun acı örnekleri varken bir an önce
bu şuursuzca gidişe dur demeliyiz.