Tuttuğumuz, gördüğümüz, umut ettiklerimiz, dayanak olarak
hissettiklerimiz yok olmaya, kaybolmaya mahkûm olduklarını anladığımız zaman,
kaybolması mümkün olmayan, dayandığımız da her daim dayanağımız olan, umut
ettiğimiz zaman umudumuza bir şekilde cevap verene, sımsıkı sarılmamız lazım
değil mi?
Zifiri karanlığın deminde
yolumuzu kaybettiğimizde, aydınlık ufuklara doğru yolumuzu gösterene, dünya
meşakkatleri kement atıp bizi daralttığında, bizi bizden iyi bilenin kapısına
varmamız gerekmez mi?
Doğduğumuzdan ölümümüze kadar her
ne zorluk var ise sığınacağımız tek liman olan, maddi manevi ne kadar derdimiz
var ise çözüme kavuşturacak olan bir makamı görmezlikten gelmek, körlük değil
de nedir sizce?
Dünyalık işimiz için gittiğimiz
kapıya, birden fazla vardığımız zaman, bazen serzenişte bulunabilirler. Ama tek
bir kapı var ki, her çalışımızda kapının sahibi buyur edeceğini bildiğimiz
halde gitmemek nedir sizce?
Hastalandığımızda, nasıl ki
doktora başvuruyoruz. Hatta bazen araştırma yapıp, en iyisine gitmek için
çabalıyoruz. Bize verilen tetkik sonuç da, verilen ilaçlardan, yapılan
tedavilerden iyileşmemizde katkıda bulunan doktora, minnet borcu duyuyoruz.
Doktor ve ilaç tabi ki olacak ama onlar şifaya vesile şifa Allah’tan. Peki,
bize bu kadar sağlıklı hayatı verene hiç teşekkür etmek aklımıza geldi mi?
Hayatımız boyunca, bize yapılan
iyilikler neticesinde ahde vefa gösteren insanlar olduk. Gerçi bazı insanlar
yapılan iyilikleri görmezden gelir veya yapmasaydın derler de neyse... Yapılan
yardımın büyüklüğüne göre karşı tarafa olan minnet borcumuzu hayatımız boyunca
unutmayız. Cemil Meriç der ki" Yapılan iyiliğin karşılığını beklemek
manevi tefeciliktir." Yapılan her ne güzel iş var ise unutmamız lazım
bizim fıtratımıza yakışan budur. Ahde vefa ayrı, yapılan iyiliğin karşılığını
beklemek ayrı, arada ince bir nüans vardır farkında olmak gerek. Hayatımızda o
kadar güzellikler, iyilikler dolu ki... Peki, bu kadar iyiliği bir arada sunan,
yaşam kalitemize baktığımız zaman, bize bahşedilen hayatımızı biraz da olsa
tefekkür ettiğimiz vakit, verene minnet borcu olduğu aklımıza geldi mi?
Neye sarılırsak sarılalım, neyin
peşinde koşarsak koşalım elbet kaybolmaya, yok olmaya mahkûmdur. Bizler
kaybolmayan, yok olmayan ezeli ve ebedi olan Allah azze ve celleye sımsıkı
sarılmamız lazım. Onunla olan neyi kaybetmiştir, Onsuz olan kazandığını tahmin
eder ama kaybetmiştir.