1985-2015 yılları arası otuz yıl doktorlar en ufak rahatsızlığı
olan hastaya yoğun şekilde antibiyotik verdi. Ümit Aktaş diye bir doktor çıktı: “İnsan vücudu, sağlıklı yaşamı
devam ettirebilmek üzere programlanmıştır. Bağışıklık sistemi vücudun temelidir. İnsanlar bağışıklık sistemini
nasıl koruyacağını bilirse hastalanmadan yaşaması ve doktora gitmeden
sağlıklarını koruyabilmeleri mümkündür. İyileşmek için kullanılan kimyasal
ilaçlar hastalıkları tedavi etmez, sadece belirtileri tedavi eder ki hasta ömür
boyu ilaç kullansın. İlaçların tedavi edici özelliğinin yanı sıra vücuda
verdiği zararlar vardır. İlaçsız yaşam mümkündür. Günümüzde insanoğlu ilaçsız
yaşayamazmış gibi ilaç sektörü tarafından bilinçli şekilde bir algı
oluşturuluyor. Oysa insanlar yüzbinlerce yıl boyunca ilaçsız yaşadı. İlaç ve
Antibiyotik yoktu. İnsanoğlu bugün “ilaç” olarak adlandırılan kimyasal
maddeleri kullanmadı ve hastalıklarını doğal tedavi yöntemleri ile tedavi etti.
Antibiyotiklerin, ani kalp ölümlerine yol açtığı, vücuttaki faydalı bakterileri
öldürdüğü ortaya çıktı”
*
Prof. Dr. İsmail Hakkı
Aydın, namı diğer İHA, doktorlardan şikâyetçi olan doktor, bilim adamı.
Kitabı “Rabbim beni doktorlardan koru” Yaptığı açıklamaları olay oldu, bazı
meslektaşlarının eleştirilerine maruz kaldı: “Son yıllarda tıp fakültelerine giren öğrenci sayısı arttı. Verilen
eğitimin kalitesi düştü... Hastalar hastalık olarak görülüyor. ‘Beyin
cerrahıyım, yalnızca beyne bakarım. Kalp, böbrek beni ilgilendirmez’ anlayışı
hâkim… Hasta yalnızca bedenden ibaretmişçesine bir muameleye maruz kalıyor,
ruhu ne olacak? Hastanın iç dünyasına girmek, elini tutmak, gözünün içine
bakarak konuşmak, derdini dinlemek tarih oldu. Bırakın hastasının kalbine
başını koyup onu anlamaya çalışan doktoru, hastasının nabzını tutan kaç
meslektaşımız kaldı ki? Check up
diye bir çılgınlıktır gidiyor. Adam özel bir hastane kuruyor, para kazansın
diye dünyanın tahlilini istiyor. Bana da
sapasağlam bir hasta getirin, elli tane rahatsızlık bulurum. Hastalığa çare
değil, bulunan ilaçlara hastalık bulma felsefesi uygulanıyor... Paranın esiri
olmuş, ruhsuz bazı insanlar daha fazla kazanayım diye güzel sesli kızları
telefonun başına oturtup günde bin kişiye check up satmaları için çalıştırıyor…
Hekimlik ikinci plana itilmiş… Üst solunum yolu enfeksiyonlarında deli gibi antibiyotik yazılıyor. Hiç gerek yok. Özel hastanelerde hastane patronları
doktorların üzerinde müthiş bir psikolojik baskı kuruyor. Aylık şu kadar
ameliyat, endoskopi, anjiyo yap, stent tak gibi hedefler konuluyor. Baksanız
belki de hasta iki kutu ilaçla iyileşecek ama biraz daha para uğruna ameliyat
ediliyor. Bunları uygulamak istemeyen doktor ertesi gün işsiz kalıyor.”
*
Onkoloji Uzmanı Dr. Yavuz Dizdar; “Ekşimeyen yoğurt”, “Kokuşmayan yumurta”, “45 günde büyüyen tavuk”,
“Yakında doktora ihtiyaç kalmayacak”,
“Şikâyetiniz yoksa oranızı buranızı kurcalatmayın”, “Kanser
teşhislerinin büyük bir kısmı kanser değildir.”, “Tıp ticarileşmiştir. Tıbbın ticarileşmesi bizim bildiğimiz normal
ticarete göre çok vahşice gerçekleşiyor. Hasta elini veriyor kolunu kaptırıyor
misali vahşileşme. Bunlar tüccar terzi bile değiller, tüccar doktorlar… Kimse kusura bakmasın bizde sütten çıkmış
ak kaşık değiliz. Tıp eğitimi tam
bir felâket. Üniversiteler büyük birer kreş gibi. Eleştiriyi sağlık sistemi üzerinden yapıyoruz
ama bu bütün meslek grupları için geçerli. Aileler çocukları diploma sahibi
olsun diye okula gönderiyorlar. Çocuklar okulda zaman geçiriyorlar. Sonuçta bir
şey öğrenilmiyor. Okumuyorlar. Buna müdahale etmeye kalktığınızda, karşınıza
okul yönetimi çıkıyor çünkü o öğrenciden para kazanıyorlar… 40 yıldır tıpta bir
ilerleme yok… Sadece teknoloji ilerledi. Arada bir de iyi bir ilaç çıkıyor. Tam
tersine hekimlik becerisi yıllar içinde geri plana düşüyor. Çünkü teknoloji o
kadar gelişti ki doktorlarda sonunda teknisyenleşmeye başladı. Günün birinde
biri çıkıp da Doktora ihtiyaç yok. Tıp teknisyenliği yeterlidir derse çok
yanlış olmaz” gibi açıklamaları ile her üç doktorumuz sağlık sektöründen
gelebilecek tehlikelere karşı halkı sürekli uyardı.
*
Türkiye'de son yıllarda yüksek lisans ve doktora öğrencileri için
para karşılığı tez yazma büyük bir pazar haline geldi. (dw.com.tr-
21/02/2019) DW Türkçe, Google'da
aratarak ulaştığı tez yazan yetkili, kendisinin de doktor unvanına sahip bir
akademisyen olduğunu belirterek "Ben
de tez savunma jürisinde yer alan biriyim. Sekiz yıldır bu işi yapıyorum.
İstediğiniz tezi yedi bin lira karşılığında yazarız. Hizmet verdiklerimizin yüzde 70'ini tıp öğrencileri oluşturuyor.
Tezlerin en pahalısı tıp tezleridir. Hazırladığımız tezler ayakta
alkışlanıyor.”
*
6764 sayılı kanuna göre parayla tez yazdırmak suç sayılıyor. YÖK,
parayla tez yazımını aşırma olarak
değerlendiriyor ve parayla tez yazdırdığı tespit edilen akademisyenler bir daha
atanmamak üzere meslekten ihraç ediliyor. Öğretim Elemanları Sendikası (ÖGESEN)
Başkanı Dr. Vahdet Özkoçak: “Son zamanlarda parayla tez yazdıranların sayısında
artış meydana geldi… Bu etik dışı sorun yıllardır bilinmekte ama Yükseköğrenim
Kurulu (YÖK) yaptırım ya da denetimde bulunamamakta…”
*
Hipokrat
(MÖ.460-MÖ 370) Tıbbın babası. İyonyalı (istinköy/Kos) hekim ve filozof.
Hipokrat’ın tıp öğretisi ve uygulamaları ahlaki dürüstlük, doğruluk ve insani
erdemlerdi. Meslek ahlakını her şeyden üstün saydı. Mesleki etik kuralları tüm
dünyada Hipokrat yemini olarak uygulandı. “Doğa
en güçlü iyileştiricidir ve doğa hastalıkların hekimidir.”, “Uzun yaşamak için
kendinizi heder edercesine yürüyünüz.”, “Uzun yürüyen uzun yaşar.”, “İlacınız yemeğiniz
olsun ve yemeğiniz ilacınız olsun.”, “Hastalık yoktur, hasta vardır” gibi
sözleri vardır ve Hipokrat’ın en
büyük ilacı Kuşburnu’dur. Ayrıca,
Latinlerin “Hekim teşhis eder doğa
iyileştirir” meşhur sözü vardır. Öte yandan Dostoyevski: “İnsan çaresizlik içinde kalınca bir saman çöpüne bile
sarılır.” demektedir.
*
Sonuç: Şu anda sağlık kuruluşlarında “antibiyotik zararlıdır” ikazı yapan ışıklı levhalar asılıdır. Otuz
yıl antibiyotik verende doktor, sonrasında zararlı diyende doktor.
Peki,
vatandaş olarak kime güvenelim?