Kırıkkale
nere, Adana, Adıyaman nere? Bir kız iki oğlan 3 çocuk babası Veli. Yılın üç
ayında biçer operatörlüğünde, yılın kalan 8-9 ayında her yıl kaynak işlerinde çocukluğundan
beri tam 25 yıldır gece gündüz demeden dişiyle, tırnağıyla, emeğiyle, alın
teriyle insanüstü çabayla çalışmış ama bir türlü hayatını istediği düzene
koyamamıştı. Sabahın 06.00’sından gecenin 01.00’lerine kadar iki ay hiç
durmaksızın tek başına buğday, arpa biçimi ardından bir ay süreyle hibrit,
mısır, nohut biçimi toplam en az 3 ay köyünden, yurdundan uzak diyarlarda,
gurbette eşinden, ailesinden, dostundan ayrı; toz, toprak, sap, saman, kılçık,
yazın kavurucu cehennem sıcağı altında çalışırdı. İçindeki tek hayali, umudu
modeli çok eski Clayson biçer makinası
için “ah ulan şu biçeri 5-6 model bir
yükseltebilsem” duygu ve düşüncesi ile içten içe yaratanına yalvarır ancak
istediği hiçbir gün yerine gelmezdi.
Kaynak
işlerinin en zoru gaz altı kaynak işlerini iyi bilir, bu yüzden başvurduğu her
iş yerinde kolayca kaynak işi bulurdu. Gaz altı kaynağının aranan elemanıydı. Önemli
bir meslekti, her kaynakçı beceremezdi yaptığı işi. Gel velakin ülke insanı
acımasız, vicdansız, merhametsizdi. İşverenlerin tamamına yakınıbir yıldan az süreyleişe aldığı
işçileri mevsimlik işçi statünde değerlendirip asgari ücretin bile altında iş
verir, çoğu işveren sigorta bile yapmazdı. Öte yandan bu tarz işçinin sırtından
kazandığı ücretle işvereninkendisi, eşi, çocukları dahi trilyonluk otomobillere
biner, su gibi paralar harcar, astronomik yalılarda, villalarda otururdu.
Ülkemiz iş ve sosyal güvenlik kanunlarına göre bir
yılda 366 günden bir gün dahi az çalışması olanişçilere kıdem tazminatı da
ödenmediğinden ömrü boyunca çalıştığı emeği, alınterinin karşılığı olan kıdem
tazminatını çalıştığı değişik işyerlerinin hiçbirinden alamadı. Yıllardan beri
basında yazılan “bir gün çalışana dahi
kıdem tazminatı ödenecek” haberinin gerçekleşmesini dört gözle bekler,
yıllar geçmesine rağmen taslak halindeki kanun maddesi bir türlü çıkmazdı. Yani
öz yurdunda bir gün bile devleti bile sahip çıkmadı.
Öte yandan buğdayını, arpasını biçtiği tarla
sahiplerinin büyük bir kısmı tahsilat zamanı tarlasının gerçek yüzölçümünü
söylemez itiraz ettiğinde ise yeminler edip iki, üç, bazen beş dönüm aşağı
ücret ödeyerek hakkını vermezdi. Son yıllarda çıkan akıllı telefon sayesinde bu
sorun önemli ölçüde ortadan kalktı, basıyor telefonun parsel sorgulamasına
biçtiği tarlanın anında yüzölçümünü ekranda görebiliyordu. Bu yüzden defalarca “ulan
şu akıllı telefonu çıkaranın anası, atası, tüm sülalesi nur içinde yatsın.
Gavur dedikleri tüm insanlığa hizmet için çalışıyor, Müslümangardaşım 2-3 dönüm
daha az ücret ödemek, hakkımı yemek için yemin üstüne yemin ediyor”diye
akıllı telefonu icat edene dua eder, hakkını
yiyenherkes için de “Allah görüyor ne deyim” diye sitem
ederdi.
Her
yanı dökülen biçerini kaynak işleriyle ayakta tutar, kısa sürede tamirini
yapardı. Üç dostu vardı Biçerci Veli’nin katran gibi demli çay, arka arkaya
sürekli içtiği sigara ve birde “ay dost”
türküleri. Ne bir sigortası, ne sosyal güvencesi, ne bir yardım eli uzatan
şefkatli bir devlet eli ne de samimi bir dost yüreği.“Ulan bu nasıl kader, bu nasıl yazgı, anamızın damından düşeli gece
gündüz çalışıyoruz, karnımızı zor doyuruyoruz. Şu Suriyeli, Afganlı, Iraklı,
bilmem nereli milyonlarca mülteci elini koluna sallayarak canım vatanımın en
güzel yerlerine İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e, Bursa’ya, bilmem nerelere yerleşiyor,
hastanede bedava muayene oluyor, yardımlar alıyor, işyeri açıp vergi vermiyor, parklarda,
bahçelerde, denizlerde eğleniyor, yüz milyar dolara yaklaşan milli gelirimizi
harcıyor, sigortasızlıktan ne kendimi ne de çocuklarımı muayene bile ettiremiyorum.
Ölsek kimsenin haberi yok. Ulan bu nasıl düzen, bu nasıl sistem” diyerek
devlete, sisteme, hayata isyan ettiği, hatta küfür ettiği bile olurdu. Bu
yüzden öz vatanında öz devletine küsmüştü veli.
1
Ağustos 2021 Pazar aksam saatleri, 38 derece hava sıcaklığı, arpa tarlası,
çekti levyeyi, indirdi tablayı, indi aşağıya dev gibi büyük tekerin iç kısmına
bakıp geriye çekildi, iki elini beline koyup rölantide çalışan biçerine baktı. Aşırı
sıcaktan ve lastik basıncından jant bilezikten çatlayarak otuz santim açılmıştı.
Yüzünde yılların yorgunluğu, derin bir üzüntü, neşesizlik. Çöktü sap kökleri
üzerine, oturdu, yaktı sigarasını, hiç konuşmadan birkaç dakika öylece kaldı.
Koşarak
vardı tarla sahibi, Ankara’dan misafir gelmişti. Memurdu kendisi.
— Traktöründe su var mı emmi?
— Var Veli ustam dur getireyim.
Dikti
bidonu kafaya kana kana içti. Ve döndü memura.
— Ne kadar rahat bir işin var farkın da mısın emmim?
— Benim mi?
— Senin ya. Yani tüm memurların.
— Niye ki Veli ustam?
— Sen hiç geceleri yılanla, çıyanla, akreple, börtü
böcekle, kurtla kuşla kucak kucağagurbet elde
Yazıda-yabanda yattın mı
gardaş, akşama kadar tarla sahibi yemek getirir mi diye hiç bekledin mi, çoğu
zaman aç kaldın mı? Aylarca evlatlarından uzak kaldın mı? Ömrün boyunca hayatın
borç korkusuyla geçti mi?...
Sustu misafir memur, yutkundu, hiçbir söz söylemedi,
sadece üzüntüyle öylece baktı yüzüne. Ve devam etti Veli usta:
— Dünyada en güzel iş nedir hiç düşün dün mü emmim?
— Nedir Veli Ustam?
— Dünyada en güzel iş, işin bitince akşam evinde,
çoluğunun çocuğunun yanın da olmaktır, bunu
biliyor muydun emmim? Tüm
memurlar cennette yaşıyor da farkında değiller ama yine de halinden memnun
memur görmedim.Çok garip değil mi sence?
-----------------------------
• “Aç
insanların karnını doyurduğum zaman bana kahraman diyorlar. Bunların neden aç
olduğunu sorduğum zaman ise; bana komünist diyorlar.”Ernesto Che
Guevara
• “Ben Fransa için canımı veririm.
Fakat Fransa beni aç bırakırsa yakarım.” Charles
de Gaulle