“Biz bu dünyaya var olmaya mahkûmuz. Bu
yüzden hayatı en düzgün şekilde inşa etmeliyiz. Benim siyasi görümün temeli bu”Sven Olof Joachim Palme(Eski İsveç başbakanı)
Kırıkkale, Balışeyh
ilçesi Karalı köyü, 1965 yılları 6 yaşındayım. Biçer döver ustası babam amcamla Nisan
ayından Haziran ayı sonuna Adana, Adıyaman, Çukurova bölgesinde Haziran sonundan
Ağustos ayına kadar iç Anadolu’nun değişik yörelerinde Buğday, Arpa, Çavdar
biçimiyle uğraştığından yılın 5 ayı evinden, ocağından ayrı tarım işleriyle
uğraşırlardı. Geniş avlu içinde yer alan kerpiç dam evlerde yaşadığım ailemdeki
yaşlı ana, yenge, dedeve abilerimiz gözetiminde bostan, bağ- bahçe, orakla arpa
yolma, yığın yapma, çavdar alma, sap toplama, saman yapma, çapalama vb. onlarca
tarım işleri yaparken bir düzine çocukların bakımı gelin çağına gelmiş, her an
taliplisi çıkabilir gözüyle bakılan,fiziki yıpranması istenilmeyen Tekmile ve
Fatma halalarımın kültürüyle yetişiyordu. Köyün
en büyük kültür, eğitim ve çocuk terbiyesi çocukların dinle, imanla, sopayla
korkutulup, cezalandırılması, köy imamından Arapça dini kültür öğrenilmesi
üzerine kuruluydu. Kendimizi ifade edemeyecek düzeyde Türkçe konuşmayı dahi beceremediğimiz, 30 yada 40 kelime dahi zor
bildiğimiz bir yaşta bir kelimesinin dahi
Türkçe anlamını bilmediğimiz Arapça: “Elif” “Lam” “Mim”, “Ra”, “Ya” “Sin”harflerile en basit bir duayı dahi aylar geçmesine rağmen
zor öğreniyor, öğrendiğimizin yarısını doğru yarısını yanlış telaffuz
edebiliyorduk.
İyi niyetli ve
masum olmasına rağmen “Kız çocuğu okur mu” düşüncesiyle okutulmamış halalarımın bizleri
disipline sokma, akıllı, terbiyeli olma, düşünce ve kültürü ürünü olan:
“Mazaratlık
yapmayın yoksa sizi horhuta veririm”,
“Yerinizden
kalkmayın yoksa tek gözlü dev canavarın önüne atarım”,
“Küllükten
geçmeyin ağzınız aha böyle olup ağzınız g…e döner” (ellerini, gözlerini, ağzını
eciş bücüş yaparak)
“Akıllı
olursanız cennete gidersiniz, akıllı olmazsanız cehennemde kaynar kazanlarda yanarsınız.”
“Yaramaz
çocukları enkebit basar, içine şeytan girer, cin çarpar”
vb. tarzda
onlarca ürperten, korkutan sözler biz çocukları aptallaştırıp, korkudan ne
yapacağımızı bilemezdik. Bu korku ile her gece çayır döşekte yatarken geceleri karanlıkta tepesinde kocaman
kırmızı tek gözü olan ve ateş gibi parlayan ama bedeni kapkara, simsiyah uçarak
gelen hayaletleri görür, yumruklarımı sıkar, titrer, karanlıkta sessizce ağlar,
korkular içinde kan ter içinde kalıp uyuduğumu hatırlar, sabah halamın “Bu
yatağa kim işedi, çabuk ortaya çıksın” bağırtılarını duyduğumda saklandığım
yerden bir türlü çıkamazdım.
Ülkemin
1959-1979 dönemi çocukları böyle yetişti. Fen, Matematik, Felsefe, Mantık ve
ilmin zerresinin bulunmadığı, eğitim seviyesi sıfıra yakın bir toplum, hayatın
her dakikası saçma sapan ahiret, kabir, azap, cin, şeytan, dini bilgiler
üzerine kurulu aklın mantığın kabul edemeyeceği tarzda dini bir toplum yapısı. Asırlardan
beri devam eden atalarımıza ait ilkel gelenek ve göreneklerin din kuralları
sayıldığı, hatta dinin önüne geçtiği bu travmayı
aynı döneme ait ülkemiz insanlarının tümü yaşadı. Aynı durum ülkenin büyük bir
bölümünde etkisini halen sürdürmektedir. Böyle
bir ruh ortamında, bu arızalı toplum yapısında yetişen
körpe zihinler bu nedenle gelişemedi, ilerleyemedi, taşlaştı, vasat düzeyde
kaldı, gelişmesi istenilen sevide bir türlü artamadı.
55 yıllık
araştırmalarım, deneyim, tecrübe ve 1000’e yakın okuduğum felsefe, mantık,
psikoloji, sosyoloji, tarihi, fikri, edebi vb. kitaplar ve her görüşe sahip on
binlerce gazete, dergi incelemelerim sonucu durumu anlayabildim, taşlaşmış
beynimi ancak bu sayede çözebildim.
Sigmund Freud, Alfred Adler, Carl Gustav Jung,William James,
AlfredBinet, MaxWertheimer,Abraham Harold Maslow, Jean Piaget,
Burrhus Frederic Skinner, Karl SpencerLashley, IvanPavlov
vb. başta olmak üzere dünyanın en
büyük eğitimcileri, psikologları, psikiyatristleri 12 yaşına kadar çocuklara saçma sapan dini bilgiler verildiğinde
zekâlarının gelişemeyeceğine dair dünyaca kabul görmüş eserleri vardır.
Finlandiya,
Danimarka, İsveç, Norveç gibi Avrupa ülkelerinde nüfuslarının iki katı günlük
gazete,milyonlarca kitap okunduğu, Japonya’da ilkokullarda öğrencilere haftada
1 saat gazete okuma dersi verildiği, Çin ve Güney Kore’de bire bir eğitim
yapıldığı ve sözü edilen bu ülkelerin öğrencilerinin son yirmi yılda
Uluslararası Öğrenci sınavı Pisa sınavlarında en üst sıralarda yer aldıkları, bu
tarz saçmalıklardan dolayı aynı uluslararası sınavlarda ülkemiz öğrencileri
başarı seviyeleri en altlarda yer aldığı, İmam Hatiplerde okuyan öğrencilerimiz
ise normal fen liseleri öğrencilerinin aldığı başarının yarısı oranında
başarılı olduklarını basından öğrenmekteyiz. Bu verilere göre;
• Öğrencilerimizin çoğu: Matematik,geometri dersini
sevmiyor, felsefe, fizik, kimya dersini çok az kişi seviyor,
• Uluslararası ve ulusal sınavlarda en basit problemleri
çözemiyor,
• Yüce dinimizin “Aklını kullanmayanların üzerine pislik
yağdırırım, belayı üzerlerinden eksik etmem” ve “aklınızı artırın” mealindeki
onlarca uyarıcı emrine rağmen yine de aklımızı artıramıyoruz.
• Yüzde yüz yerli bize ait hiçbir bilimsel icat
bulamıyoruz.
• Hem yerli hem de yabancı yazar, düşünür,
entelektüellere göre de aklımızı artıramıyor, kullanamıyoruz.
• Ahmet Hamdi
Tanpınar: “Şark oturup beklemenin yeridir”
• Prof. Dr. Niyazi
Kahveci: “Ülkemiz insanın çoğunun algılama yeteneği zayıf, düşük, aklını
artıramıyor.”
• Cemil Meriç:
“Asırlardır cehaletin hüküm sürdüğü topraklardır bu topraklar. Çürümüş bir
toplumda dev yetişmez. Dehanın tuğla kadar değeri yok. Kitaptan korkmayın
kitapsızlıktan korkun”
• Gottfried Wilhelm
Leibniz: “Türk türü yazgı anlayışı akıldışıdır, çünkü tehlikelerden sakınmayı
önler, öngörüyü ve akıl yürütmeyi özendirmez. Bu anlayışta ayrıca “iyi ile
kötü” arasında ayrım yapılmaz. Türkler “nedenlerle ilgilenmezler.” Önlerinde
bulduklarıyla yetinirler.”
• Immanuel Kant: “Küçük Asya’da yani
Anadolu’da “akıldışılıklar” egemendir.”
• Georg Wilhelm
FriedricihHegel: “Doğu’da istenç ve bilinç özgür değildir. Avrupalı aklını özgürce
kullanır. Öz bilinç ancak Batı’da özgürleşir. Türklerin Tanrı’sı akıl
soyutlaması değildir. Kaba saba Türkler buluntu bir akla sahiptir.
• Karl Marx ve Friedrich Engels: “Türkler akıl
soyutlaması gerektiren uygar değerler yaratma yeteneğinden yoksun”
• FriedrichNitzsche: “Avrupa, Asya’dan “üstündür.”
Avrupa’nın üstünlüğü akılcı eğitimden kaynaklanır. Türkler dinsel yazgı anlayışları gereği boyun eğerler, insana karşı ön
belirlenmişliğin üstünlüğünü kabul ederler.”
Kişiliğimizi
yapan hafızadır, hafıza ise okumadan, araştırmadan, sorgulamadan gelişemez.
Körü körüne itaat eden değil, birbirine düşüncesini dayatarak, birbiriyle
çatışarak farklı düşünce kamplarına bölünen değil sorgulayan, araştıran, kafa
ve zihin gelişimini sağlayan, tartışarak doğruyu, orta yolu, hakikati bulan
uyumlu, kültürlü toplum olmalıyız. Bu
ise çağdaş, bilimsel eğitim modeliyle gerçekleşebilir.