Bilim o dur ki Allah'ın yeryüzüne hâkim kıldığı dildir.
Yeryüzünde olup biten her şey Allah'ın sünnetullah dairesinde
gerçekleşir. Sünnetullah ise Allah'ın yeryüzündeki tüm var olan ve işleyen
mekanizmalara verdiği değişmez komutlardır. Bu nedenle madde âlemindeki her şey
bir düzen dâhilinde hiç aksamadan işler. Suyun hayat vermesi, topraktan her çeşit
bitki ve gıdaların elde edilişi, gecenin ve gündüzün birbirini bıkıp
usanmadan takip etmesi, yazın kışı, kışın da yazı ardı ardına
kovalaması, direksiz gökkubbenin tüm canlılar âlemine sonsuz bir şefkatle kucak
açarak onlara bir şemsiye gibi koruyuculuk yapması, ateşin yakıyor, buzun
donduruyor olması Allah'ın fizik âlemine biçtiği sonsuz
kusursuzluğun emarelerdir.
Toplumların ilerlemesi, ülkeler içerisinde
belli bir kalite seviyesine ulaşabilmesi, çağdaşlık ve uygarlık yolunda
isim sahibi olması, devletler nezdinde haysiyet ve saygınlığının üst
seviyelerde yer alması, ekonomik ve kültürel, bilimsel alanlarda ben de varım
diyebilmesi, ilimle şereflenmek sayesinde mümkün olabilir ancak. İlimden nasibi
olmayan toplumlar, hem Allah'ın nazarında hem de insanlığın nezdinde ve
de tarih önünde aşağılanmaya mahkûmdur. Allah'ın gösterdiği ilim üzerinden
değil de şeytanın tabi olduğu cehalet üzerinden inatla, körü körüne yürümeye
kalkışan milletleri hem bu dünyada hem de ahrette çok rezil bir akıbet
beklemektedir. İlimle ve fenle müşerref olmayan milletlerin insanlık önünde
asla haysiyet ve şerefi olmayacaktır.
Hayatını,
tüm dini ve ruhi dünyasını hurafelerle, saçma sapan düşünce ve önyargılarla
zehirlenmiş olan kitlelerin medeniyet ve insanlığa gidecek olan yolda
hiçbir nasipleri yoktur. İlme sırt çevirmenin Allaha sırt çevirmekten hiçbir
farkı yoktur. Toplumların geri kalmasını kendilerine amaç edinen gerek
içerideki gerekse dışarıdaki şer güçleri geçmişten bugüne her çeşit hurafe ve
safsatayı dinin bir gerçeği ve gereği olarak topluma pazarlamış ve bu sayede
dini değerleri istismar ederek kendi menfaatleri doğrultusunda ahlaki ve
dinsel sömürü tezgâhlarını yüzyıllarca işletmişlerdir.
Dini kendi çıkarları ve kirli emelleri için Allah’tan zerre kadar korkmadan,
içerisinde yaşadıkları toplumları sömüren şarlatanların en büyük düşmanları ya da
nefret ettikleri en büyük kurum ilimdir. Şeytandan nefret etmezler ilimden
nefret ettikleri kadar. İlimle inatlaşarak, ilme kafa tutarak gerçeğin üzerini
örtmeye çalışırlar. Aslında bunlar kendilerini kaldırmaktan başka asla bir şey
de yapmazlar. İlim ve fenden şereflenmek varken cehaletin zifiri
karanlıklarında boğulurlar.
Tarihte
nice helak olmuş ya da lanetlenmiş birçok kavmin en büyük ortak özelliği, ilme
sırt çeviren ve cehaletten medet uman bir körlüğe sahip olmalarıdır. Cehalet
öyle bir mikroptur ki gören gözleri kör, duyan kulakları sağır, düşünen
beyinleri felç ve vicdanlı kalpleri bir taş haline getirir. İlim yolundan
gerçek manada samimi olarak yürüyen toplumlar asla hurafelere ve şeytanın
tuzaklarına düşmezler. Şeytan o dur ki tüm hile ve tuzaklarını cehalet
temelinde inşa etmiştir. Allah'ın yolu hiç şüphesiz ilim yoludur. Cehalet
şeytanın ekmeğidir. Şeytanın tezgâhı, cahil toplumların işlemeyen
kafalarının üzerinde sürekli pislik üretir. Şer, her daim aktiftir ve
asla uyumaz. Şerrin karşısında teslim olmamak ve uyanık olmak için ise hayrın
her daim canlı tutulması gerekir. Allah, insanlığı her çeşit şer karşısında hayırda
yarışanlardan eylesin. İlimle İnatlaşmak değil, ilimle kucaklaşmaktır Allah'ın
muradı.