Sağlık; bir insanın hem bedenen hem de ruhen
tam bir iyilik hâlidir. Toplumun geneli çoğunlukla bedensel rahatsızlıkları
üzerinde sağlık hizmetlerini aksatmadan almaktadır ve daha çok bu yönde sağlık
harcamaları yapmaktadır. Bu nedenle sağlığın diğer tarafı olan ruhsal alan çoğu
kez ihmal edilmektedir. Oysaki sağlık iki ayak üzerinde yaşam boyunca dengeli
bir seyir izler. Bu ayaklardan birisi beden sağlığı diğeri ise ruh sağlığıdır.
Ayrıca bedensel birçok rahatsızlıkların tetikleyicisi de gerçekte ruhsal
sıkıntılar ve bir türlü azalmayan aşırı depresyonlardır. İnsanın tüm manevi
hayatının sağlıklı temeli ancak sağlıklı bir ruh yapısıyla inşa edilir. Ruhen
huzursuz olan bir insan dış görünüşüyle çoğu zaman belli etmese de iç
dünyasında dayanılmaz acılar çeken ve sürekli bir rahatsızlık, huzursuzluk
yaşayan kişidir. Bir düşünürün dediği gibi “İnsan bünyesine girmiş en ölümcül
bir virüsten daha tehlikeli olanı nedir bilir misiniz? Bu sürekli huzursuz bir
ruh halidir.” Burada vurgulanmak istenen, ruhsal sağlığın ne denli önemli
olduğudur. Beden, bir ağacın dıştan görünen kabuğu ise ruh bu ağacın özüdür.
Eğer ağaç özünden içten içe çürümeye başlamışsa gövde ya da kök ne kadar sağlam
olursa olsun ağaç bir süre sonra içteki çürümeye karşı koyamayacak ve
devrilecektir. Hiçbir bünye sürekli huzursuz bir ruh halini uzun müddet
taşıyamaz.
İnsanların
yaşadıkları hayal kırıklıkları, kaybetme duygusu, toplumdan dışlanma,
aşağılanma, iş ve sosyal hayatında ki başarısızlıklar, aile yakınlarının ölümü,
çeşitli kazalar, sakatlanmalar ve bunun gibi bir yığın olumsuzluklar ruh
sağlığında çoğu zaman telafisi olmayan yaralar açar. Çoğu kez de insan bu ruhi
sıkıntılarıyla tek başına uğraşmaya ve bunları gidermeye çalışır. Elbette
başarısız olur ve içerisinde kıvranıp durduğu bu olumsuz hâl giderek tüm yaşam
kalitesini yerle bir ederek tüm bedensel ve psikolojik sağlığını bozar.
Toplumun geneline göre halen devam eden önyargılar yüzünden kişinin bir ruh
hekimine gidip tedaviye başlaması çok zor bir karardır. Oysaki teknolojinin baş
döndürücü bir biçimde geliştiği ve kalabalık büyük şehirlerde ki yaşamın her
geçen gün daha da stresli bir hal aldığı günümüzde ruhsal problemli insanların
sayılarındaki artış çok korkutucu düzeylerdedir. Sağlıksız ruh hali toplumda
çok fazla sayıda istenmeyen asayiş olaylarının da baş göstermesine yol
açmaktadır. Kadın cinayetleri, intiharlar, boşanmalar, cinnet vakaları,
toplumun aşırı depresyonlu ruh haliyle patlak veren günlük olaylar haline
gelmiştir.
Ruh sağlığının korunmasında en önemli faktör toplumsal maneviyatın
güçlendirilmesidir. Sağlam bir maneviyatın temelinde iyi bir kültür ve dini
eğitimin olması mutlaka gereklidir. Ayrıca sanatın hemen her dalı maneviyatın
güçlü tutulmasında çok büyük bir etkiye sahiptir. Büyük önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından birisi kopmuş
demektir.” Sözü bu gerçeğe dikkat çekmektedir. İşte kopan bu hayat damarı
ruh sağlığını besleyen ana damarlardan birisidir. Maneviyat güçlendirilmezse
ruhta tümörleşme başlar. Ruhun özünde başlayan tümörleşme hızlı bir
metastaz yaparak tüm maneviyata, tüm duygulara yayılarak insanın iç
dünyasında iyi ve güzel adına ne varsa her şeyi çürütür ve öldürür.
Ruhu
saran bu çeşit manevi kanserleşmeye karşı en etkili ilaç, temiz bir
vicdan, sağlam bir inanç, insan ve doğa sevgisi, müzik, resim, sinema, spor ve
hayata renk katacak bir gülümsemedir. Yerine göre sevmek ve sevilmektir ruhu
her çeşit tortulardan arındırmanın en etkili yolu. Ne yazık ki içerisinde
yaşadığımız toplum gülümsemeyi dahi unutmuş, hayatın meşakkatleriyle büsbütün
yorulmuş, görünüşte ayakta fakat gerçekte ruhen çürümüş ve çökmüş
insanlardan oluşmaktadır. Manevi çürümüşlük, bozulan aile yapısı ve
toplumsal dağılma ile her geçen gün daha korkunç boyutlara ulaşmaktadır.
Hasta ruhlu ve zayıf maneviyatlı insanların oluşturduğu kitleler, bugünün ve
geleceğin dünyasının huzur ve refahına karşı en büyük tehdittir.