Dünya’da en fazla katliam, sürgün
ve soykırımına uğrayan milleti hiç şüphesiz Türkler’dir. Türk’ün yaşadığı ve
bağımsız milli devlet kuramadığı her yerde zulüm, soykırıma şahit oluyoruz.
Osmanlının
Balkanlardan çekilmesi ile beraber Balkan Türkleri sahipsiz kalmış, meydana
gelen göçlerle nüfusla beraber nüfuzları da giderek azalmıştır. Osmanlı sonrası
balkanlarda kurulan devletlerde Türkler, neredeyse bütün siyasi ve sosyal
haklarından mahrum kalmışlardır. Azınlık statüsüne düşen Türklerin balkanlarda
kalması istenmediğinden her türlü baskı ve zorlamaya da maruz kalmışlardır.
1912’den 1940’lara kadar geçen zaman hiç de kolay olmamıştır. Yaşanan savaşlar
ve bütün olumsuz koşullar içerisinde bilinçlenen bölgede yaşayan Türkler
arasında bir teşkilatlanma söz konusu olur.
Bu
teşkilatın adı “Yücel Teşkilatı”dır. Yücel isminin bizzat Şuayp Aziz tarafından
verildiğini ve teşkilatın tüzüğünün ilk bölümlerini de Şuayp Aziz yazmıştır.
“Yücel Teşkilatı” üyeleri veya kısaca “Yücelciler”, tıpkı birçok destan veya
halk hikâyesi kahramanları gibi 1941 yılında Makedonya‟da Türklere karşı
yapılan haksızlıklara karşı durmak, Makedonya Türklerinin millî ve dinî
varlıklarını korumak ve yaşatmak üzere faaliyetler yürütmek için bir araya
gelen aydınların oluşturduğu toplumsal bir harekettir. “Yücelciler’in
kahramanca mücadele ettiklerini, içerisinde bulundukları Türk toplumunu daha
aydınlık bir geleceğe hazırladıklarını söyleyebiliriz. Bunun için inanmışlardı.
Bu inanç onların Teşkilata girerken ettikleri yeminden de bellidir. Yücel
mensubu olmak isteyenlerin Kuran, Bayrak ve silah üzerine el basarak ettikleri
yeminin bir bölümü şöyledir: “Türklük, Türkiye Cumhuriyeti menfaatleri için
gerekirse kanımın son damlasına kadar çarpışıp canımı vereceğim.” Bu topluluk
bir araya gelme ilkeleri doğrultusunda, tarihi bir Şuurla fikirlerini hayata
geçirdiklerini ve bu amaç uğrunda kurşuna dizilmek suretiyle canlarını feda
ettiklerini görmekteyiz.
“Yücelciler’in 1948 yılında yargılanıp suçlu
bulunmaları ve birçoğunun kurşuna dizilerek idam edilmesi, verilen müebbet
hapis cezaları, el konan mallar, mahkeme kararlarının Türklerin yoğun olarak
yaşadığı mahallelerde hoparlörlerle halka duyurulması, dün olduğu gibi bu gün
de Türk toplumunun hafızasında derin izlere sahiptir.
Yücelciler’i Doğuran Sebepler ve
Yücel Hareketi
Osmanlının
1912 Balkan savaşlarından sonra bölgeden çekilmesi üzerine Balkan Türklerinin
çok kötü bir duruma düştükleri görülmektedir. Uğradıkları baskılar, zulümler ve
soykırımlar sonucunda başlayan 1924 de 1. göç dalgası sürekli kan kaybeden bir
nüfus yapısına yol açmıştır. Dönemin Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı altında her
türlü hakları ellerinden alınan, malları müsadere edilen Türkler zaman içerinde
bulundukları bölgelerde azınlık durumuna düşmüştür.
Tüm
bunlar olurken 1925 yılında, daha sonra Yücel hareketine ilham verecek olan ve
Makedonya, Sancak, Kosova ve Bosna Müslümanlarının kurduğu İslam Muhafaza-i
Hukuk Cemiyeti ile bu cemiyetten Arnavut milliyetçilerin baskısı sonucu
ayrılmak zorunda kalan Türkler tarafından Cenubi Sırbistan Müslüman Teşkilatı
ve Yardım Cemiyeti’nin kurulduğu görülür.
1929
diktatörlüğü döneminde çok zor olan kültürel faaliyetlerin yürütülmesi ve
Türkiye ile ilişkilerin devamı da imkânsızlaşır. Sürekli kötüleşen şartlardan dolayı
1936 da 2. göç dalgası yaşanır.
Balkan
savaşlarından sonra Makedonya Türklerinin en zor durumları 2. Dünya savaşı
dönemlerinde olmuştur. 2. Dünya savaşı yıllarında Naziler bütün balkanları
işgal etmişler. Kendi emelleri doğrultusunda hareket edecek Bulgar askerlerine
de Yugoslavya’yı teslim etmişlerdir. Bir yandan savaş devam ederken bir yandan
Bulgar zulmü olmuş, diğer yandan da bir Arnavut asimilasyon baskısı görülmüştür.
Tüm bu haksızlıklara ve yok sayılmalara karşı temelleri 1937’de atılmışsa da Yücel
Hareketi veya kısaca Yücelciler resmen 1941 yılında kurulmuştur. Temel olarak
Makedonya Türklerinin millî ve dinî varlıklarını korumak ve yaşatmak üzere
faaliyetler yürütmüş dönemin Makedonya Türk aydınları tarafından kurulmuş
toplumsal bir hareket olduğu görülür.
O dönemde bir zaruret olarak oluşan ve milli
kimliklerinin korunması talebiyle oluşan teşkilatın kurucu üyeleri; Şuayp Aziz,
Şerafettin Ferid, Nazmi Ömer, Muzaffer Ahmet, Fettah Süleyman Pasiç ve Mehmet
Dalip’tir. Resmi belgelere de yansıdığı kadarıyla bir ara köylere kadar nüfus
eden Yücelciler‟in sayısı beş yüze ulaşmıştır, ancak faal üyesi elli kadar olduğu belirtilmektedir. Altan Deliorman “Ağır
baskıya ve Arnavutlaştırma gayretine karşı Makedonyalı genç münevverler hem
tepki olarak hem de savunma gayesi güderek kendi aralarında teşkilatlandılar.” demektedir.
Makedonya
Türkleri için çok önemli kazanımları elde eden Yücelciler ilk Türk okulunu,
radyosunu ve gazetesini kurmuştur. Teşkilatın, “Türk azınlığı arasında millî şuuru
kuvvetlendirmek ve Türk halkının “komünizmin aleti” hâline gelmesini önlemek söylemlerini
öne sürerek gerçekleştirdiği bu kültürel çalışmaların ilki, 23 Aralık 1944
tarihinde Nazmi Ömer’in teşviki ile Türk gazetesi olan Birlik gazetesinin
yayımlanmasıdır. Birlik gazetesinin ambleminde çift minareli bir caminin konmuş
olması İslamî değerlere bağlılığın da bir göstergesiydi. Birlik gazetesi
bünyesinde geniş bir yazar ve okur kitlesi de oluşturmuşlardı.
Yücelciler o dönemde birçok ilki de başarmışlardır.
Bunlar, ilk Türk okulu olan ve günümüzde de eğitim-öğretim hizmetini sürdüren
“Tefeyyüz” adlı okulu açması, yeni Türk alfabesi ile okuma kitapları basmak,
Üsküp Radyosunda ilk Türkçe yayın ve eğlence programı yapmak gibi birçok yeni
oluşum gerçekleştirmiştir. Ayrıca millî şuur oluşturma noktasında önemli gördükleri
bazı eserleri Türkiye’den Yugoslavya topraklarına getirtmiştir. Atatürk’ün
Nutuk’u başta olmak üzere, Mehmet Akif’in Safahat’ı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin
Yurdakul, Namık Kemal’in eserleri ve Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirleri en çok
okutulan eserler arasında yer almaktadır. Dönemin Yugoslavya Türk aydınları
arasında başlayıp dalga dalga bütün ücra köylere kadar yayılan bu teşkilat daha
çok milli kültün korunması, kimliksizleştirmeye karşı durma, asimilasyonları
önleme ve komünist rejime uyum sağlamak istememe amacı etrafınca şekillenmiştir.
Yücel hareketi siyasi bir hareket olmasının ötesinde Balkanlarda Türk milli kültürü,
edebiyatı ve sanatının yaşamasını sağlayan entellektüel bir harekettir.
Yücel
hareketi ile beraber, bitme noktasına gelmiş Balkan Türk edebiyatının da
canlandığını görürüz. Hemen hemen hepsi öğretmen olan Yücel mensupları, hem
yetiştirdikleri öğrencileri edebî ürünler verme noktasında yönlendirdiler hem
de çıkardıkları gazete ve dergiler etrafında Milli bir edebiyatın şekillenmesine
yardımcı oldular. Bu gün Makedonya Türk edebiyatının varlığı o dönem millî bir
şuurla mücadele veren ve bu amaçla Türk edebiyatının kaynak eserlerini
Balkanlarda yaşayan Türklere ulaştıran Yücelciler sayesinde olmuştur. Oluşturdukları
bu edebi muhitin yansımaları olarak Birlik Gazetesi, Sesler ve Tomurcuk
dergileri etrafında teşekkül etmiş Türk edebiyatı üzerine sayısız araştırma
yazılarının çıkmış olması buna örnek olarak gösterilebilir.
İlk Tutuklama ve İdamlar
Gelişmelerden
rahatsız olan siyasi yönetim 1947’de bir ihbarı gerekçe göstererek apar topar
tutuklamalara, soruşturmalara başlar. İlk tutuklamalar Ağustos 1947‟de
gerçekleşir. “Zamanın ileri gelen tüm aydınları, sağduyu sahipleri, halkın gerçek
temsilcileri bir gecede vatan haini ilan edilip, jet mahkeme kararlarıyla hüküm
giyerler. Henüz hukuki yapılamanın bile tamamlanamadığı bir dönemde,
terörist-ispiyoncu teşkilatını kurarak Makedonya'da yaşayan Türkleri Makedonya
Halk Devletine karşı organize etmek, devlet düzenini değiştirmeye/ yıkmaya
yönelik eylem hazırlığında olmak gibi asılsız iddialarla” yargılanırlar.
“ilk
grup tutuklu 16 kişinin duruşması 19 Ocak 1948’de başladı. Bu süreçte basın
aracılığıyla ve hoparlörler kullanılarak Yücelciler aleyhinde kamuoyu oluşturulmakta,
Türkler sindirilmeye ve psikolojik baskı altına alınmaya çalışılmaktaydı.
Tutuklanan Türklerin avukat tutmalarına izin verilmedi. Yönetimin tayin ettiği
avukatlar da hapis korkusuyla savunma yapamıyorlardı. 25 Ocak “ta mahkeme jet
hızıyla kararını verdi.”
27
şubat 1948 tarihinde “Göstermelik yargılama neticesinde dört kişi; medeni ve
siyasi haklarından mahrum ve mallarının müsadere edilmeleri suretiyle idama
mahkûm edildiler.” Mahkumiyet kararlarının ardından İdrizova’daki hapishaneye
konan Yücelciler’den “27 Şubat 1948 tarihinde ;
Şuayb
Aziz İshak
Ali
Abdurrahman Ali,
Nazmi
Ömer Yakup
Adem Ali Adem
İdrizova
hapishanesinden kamyona bindirilerek Güreler köyü yakınındaki Suşitsa köyüne
götürülür, köyün girişinde bir kayanın önünde (veya orada daha önce bulunan
karakolun bahçesinde) bu 4 kahraman kurşuna dizilerek şehit edilir.”
Geriye
kalanlar o zamanın idamdan sonraki en büyük cezası olan 20 yıl ile 8 yıl
arasında hapis cezalarına çarptırıldı. Mayıs 1948 ve sonrasında da 2. ve 3.
grup tutuklama ve sürgün furyası başladı. Bu Yücelciler de 9 yıl ile 1 yıl
arasında hapis ve dört ay ile bir ay arasında sürgün cezası aldı.” Böylelikle
yargılanan “Yücelciler‟in dördü idama, 60 mensubu da çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar.
Türklük
için dünyanın neresinde olursa olsun mücadele eden, şehit düşen tüm
kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Türk gençliğinin bu kahramanlardan
haberdar olması ve bu kahramanlarımızın hayat mücadelelerinden feyz almalarını
temenni ediyorum.