1950 yılına kadar ülkemizde margarin yağı ve ayçiçek yağı
yoktu. Ege ve Akdeniz bölgemizde zeytin yağı, Karadeniz bölgemizde fındık yağı,
Hayvancılığın yoğun olduğu İç Anadolu ve Marmara bölgelerimizde tereyağı
kullanımı yoğundu.
2.dünya savaşı sonrasında meşhur Marshall planı dahilinde
zeytin yağımız amerikaya gönderilirken karşılığında çok miktarda mısır özü yağı
getirilir ve 1952 yılında ülkemizde ilk margarin fabrikası açılır.
O tarihlerde dünyanın en büyük mısır üreticisi amerikadır ve
elinde büyük stokları bulunmaktadır. Elindeki mısırı değerlendirmeye çalışan
amerika yardımda bulunacağı silah sanayi olmayan ülkelere mısır özü yağı
almasını şart koşar.
Anlayacağınız amerika elindeki mısırı paraya çevirsin diye
biz mısırözü yağı ve margarinle tanışırız.
Zeytinyağlı yiyemem aman türküsü tamda o tarihlerde 1954
yılında bestelenir.
Zeytin yağının yemeklerde kullanılması kansere yol açar diye
açıklamalar yapılırken margarin kullanımı teşvik edilir, halk margarin
kullanmaya özendirilir.
Büyük bir tesadüfle 1951 yılında İspanya hükümeti ülkemizden
o güne göre yüksek bir meblağ ile binlerce ton odun kömürü ister. Bir tek şartı
vardır. Odun kömürleri Ege ve Akdeniz bölgelerimizde yoğun olan Delice
ağacından yapılacaktır.
İstek dönemin Hükümeti tarafından yüksek getirisinden dolayı
sevinçle karşılanır, ülkemizde bol miktarda bulunan delice ağaçları kesilir,
yakılır ve kömürü ihraç edilmeye başlanır.
Delice ağacı aşılanmamış zeytin ağacıdır ve o günlerde Ege
ve Karadeniz bölgemizde dağ taş delice ağacıdır.
Dönemin İspanya ateşesi konuyu iyice araştırır. Ülkemizden
gönderilen odun kömürlerinin İspanyada otoyollarda dolgu malzemesi olarak
kullanıldığını, bir anlamı olmadığını, İspanyanın zeytinyağı üretiminin ve
ihracının artırdığını, Delice ağaçlarının zeytin üretimindeki önemini anlatsa
da kimse dinlemez.
Sonuç olarak biz amerikanın mısır özü yağının en iyi
müşterisi olurken İspanya zeytinyağı ihracatında liderliği ele alır, ülkemizde
zeytin yağı üretimi düşer, margarin tüketimi artar.
Biz zeytin yağından, tereyağından ve fındık yağından mısır
özü yağına ve margarine geçerken ayçiçek yağı kullanımı varmıydı, dünya ne ara
ayçiçek yağına döndü ona da bir bakalım.
Ayçiçeği bitkisinin yağlık olarak üretilmesi ve ıslahı 1870
li yıllara dayanır. Ülkemizde yağlık ayçiçeği üretimi de 1960 lı yıllarda
Trakya bölgesinde yapılan ekimlerle başlar.
Marshal planı dahilinde binlerce ton mısır özü yağının
ithali ve bitkisel yağların kullanımının artması ile aynı döneme denk
gelmesinden dolayı üretim ve tüketim hızla artar.
Ayçiçeği ülkemizde bugün için 7,5 milyon dekar alanda 3,2
milyon ton üretimini yapmamıza rağmen dışardan alım yapmamız gereken , yıllık
3,5 milyon ton tükettiğimiz bir ürün haline gelmiştir. Düşünsenize yıllık kişi
başı 45 lt ayçiçek yağı kullanıyoruz.
Tabiki bu durumun en önemli nedeni diğer yağların
fiyatlarının çok daha yüksek olmasıdır.Tereyağ, zeytin yağı ve fındık yağı
fiyatlarının normal tüketimde kullanılamayacak kadar yükselmesi halkımızı
ayçiçeği yağı tüketimine yöneltmektedir.
Ülkemiz marketlerinde tereyağın kg , fındık yağı ve zeytin
yağının lt fiyatı 100 TL üzerinde iken Ayçiçek yağının lt fiyatı 15- 20 TL
civarındadır. Bu yüksek fiyat farkı ayçiçek yağının tüketimini her geçen gün
artırmaktadır.
Yağlık ayçiçeği tarımı yüksek işgücü gerektirmeyen, makinalı
tarıma uygun bir üretim olup, ekim alanlarımızın artırılması ile ayçiçeği yağı
ihtiyacımızın tamamını kendi ülkemizde üretmemiz iyi bir planlama ile kısa
zamanda mümkündür.
Sonuçta Arabistan veya İsveç değiliz, toprağımız var,
işgücümüz var uygun iklimimiz var. 231
milyon dekar verimli tarım arazisi olan, 4 milyon insanı tarımsal üretimle
geçimini sağlayan bir ülkeyiz. Boş kalan arazilerimizin % 10 una yağlık
ayçiçeği ekimi yapıp, verimli hasat yapabilsek değil tüketmek yağı satacak yer
ararız.
Tarımsal üretimde aşmamız gereken sıkıntılarımız olsa da
unumuzda, şekerimizde, yağımızda çok düşmanın helvasını yapmaya yeter.
Aslolan ise daha sağlıklı olmaları nedeni ile halkımızın zeytin yağı, fındık yağı ve
tereyağı tüketiminin artırılması, ayçiçeği yağı tüketiminin azaltılması, yağlık
ayçiçeği üretiminin ihtiyacımız oranında artırılması ve tüm tarımsal
üretimlerde ihtiyacımızı karşılamanın yanında ihracaat yapacak hale gelmemiz
olmalıdır.