“Bizi kandıran bizden değildir.”
Hz. Muhammed (s.a.v.)
Din
adına doğru bildiğimiz günahlar ve sevapların zaman içerisinde nasıl
değiştiğini gösteren Hintli düşünür Osho’nun hikayesi: Dinime bağlı bir
Katolik’tim. Cuma günü et yedim. Oysa Cuma günü et yemek günahtı. 11 yaşımdaki
aklımla düşündüğüm buydu. Büyük suçluluk duydum, günlerce bu olayın etkisinden
kurtulamadım. Gergin olduğumu hisseden annem durumumu fark edip endişeyle:
“Neyin var evladım?
İyi misin? Birisinden dayak mı yedin? Ne oldu?”
Diyerek telaşlı sorular sormaya başladı.
“Hayır, anne bugünün
Cuma olduğunu unuttum et yedim. Tanrı bana çok kızacak.” Dedim. Annem
kollarımdan tutup: “Tatlım tasalanma, her şey yolundadır.
Tanrı bazı davranışları umursamayacak kadar bilgedir.”
Diyerek beni teskin etmişti. Ancak bu suçluluk duygusu, bu günah korkusu yıllarca şuuruma yerleşip
beni huzursuz etti. Ta ki 21 yaşına gelinceye kadar.
21 yaşıma geldiğimde yerel gazetenin ilk sayfasında büyük bir başlık vardı: “Papa cuma günleri et yemenin artık günah
olmadığını açıkladı.”
Aynı
durum bizim toplumumuzun dini algılama anlayışında da geçerlidir.
10 Aralık 2015 tarihli gazete
haberleri: “Diyanet İşleri Başkanlığı, halk
arasında yaygın olan ölenin ardından yapılan 7'nci, 40'ıncı ve 52’nci gecesi
gibi uygulamaların dini hiçbir dayanağı olmadığını
açıkladı.”
14 Ocak 2020 tarihli gazete
haberleri: “Diyanet İşleri Başkanlığı Din
İşleri Yüksek Kurulu, TOKİ'nin faiz işletilen sosyal konut projelerinin caiz
olduğunu duyurdu.”
Büyük
İslam düşünürlerinden İmam Şafi’nin Basra’da ayrı, Küfe ’de ayrı fetva verdiği
söylenir. Mezhep kurucusu Ebû Hanîfe günümüzde
yaşasaydı “el-Fıḳhü’l-ekber” eserinde öne
sürdüğü fikirleri şüphesiz ki yeniden yorumlardı. Tanrı herkesten akıllıdır ve herkesten
adaletlidir. Geçen sürede dinle beraber toplumun dine bakışı ve din algısı da
değişir. Şayet dini hükümleri çıktığı
tarihteki ruhuyla anlasaydık tanrının hükümleri, emirleri ve tüm semavi
dinler sorgulanıp din adına bir şey kalmazdı. O yüzden din adına uydurulan hurafeleri önleme adına diyanetin açıklamaları
normaldir. Bu günkü enflasyon ortamında İslam düşüncesine göre devletler
kişilerin mal ve servetlerini ekonomik yönden korumak zorundadır. Normal
olmayan din adına hurafelerin, uydurulan bidatların yaygın olmasıdır. Doğru din, toplumun emniyet supabıdır,
uydurma din toplumun en büyük yıkıcı etkenidir.
Yahudilik,
Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi semavi dinler ile Budizm, Hinduizm, Janaizm,
Taoizm, Şintoizm, Zerdüştlük vb. yüzlerce sayıdaki insani dinlerin tamamında
yüzyıllardır din adına uydurulmuş, yanlış mitoslar, hikâyeler, efsanelerle
masum ve aydınlanmamış insanlar uyanık, kurnaz insanlar tarafından kandırılmış,
en büyük zulüm din adına yapılmıştır. Bu yüzden dini geçmişimizde suçluluk duygusuyla yaşadık. Cehaletimizin
kurbanı olduk. Bilinçsiz bir çevrede, matematiğin, fennin, ilmin olmadığı bir toplumda
bilgisiz, eğitimsiz insanların arasında gelişemedik. Beynimiz, zekâmız vasat
düzeyde kaldı, hayatı körü körüne yaşadık. Çünkü gençliğimizde sadece uğruna
ölünecek değerler öğretildi, uyanıklık öğretilmedi. Bu yüzden vatan, millet,
din, bayrak uğruna gözümüzü kırpmadan canımızı feda ettik. Bu değerlere adeta
taptık. 24 ay askerlik yaptık, askerden kaytarmayı, çürük raporu almayı vatan
hainliği belledik. Kendi kendimizin sebebi olamadık, terk edilmiş bir varlık
olarak yetiştik. Kimse bize sahip çıkmadı. Kutsal saydığımız devletimiz
milyonlarca eğitimsiz, niteliksiz sığınmacılara ülkemin yüz milyarlarca
dolarlık imkânlarını, birikimlerini harcadı, öz vatandaşını, bizleri işsiz
bıraktı, perişan etti.
Dinimizin
birinci ayeti, ikinci ayeti, yüzlerce emri, temel ibadeti okumaktır. Bu yüzden
en başta din ve iman olmak üzere her şeyi okuyup-aydınlanıp, aklımızı,
zekâmızı, ilmimizi ileri düzeyde bilgimizi artırarak anlayabileceğimizi bizzat
dinimiz emretmektedir. Bu gerçekleri bize öğretmeyip, “aman ha dininize dört elle sarılın, imam hatiplerde okuyun,
cenazelerimizi kim yıkayacak” diyerek çocuklarını Amerika, İngiltere vb.
batı ülkelerinde okutan, bizleri ilme değil, din adı altında hurafe ve
bidatlere, cehalete yönlendirip kandıranlar zekâmızı çaldı.
Cuma,
bayram, teravih namazlarına koşa koşa en önde gittik, orucumuzu bir çorbayla
açtık. Yine de şükür, kanaat, besmele, bereket, yaşam ilkemiz oldu, bir de
baktık hayatın en sonunda açlıkla, yoksullukla baş başa bırakıldık.
Aldatıldık ey halkım, bizi ne Amerika ne
Almanya aldattı bizi bizim insanız aldattı. Alman, Fransız kâfiri dedikleri on
milyon vatandaşımıza aş verdi, ekmek verdi, refahını, yaşam standardını
artırdı. Ama bizi bizim insanımız aldattı.
Avlandık ey halkım, “Eleştirinin olmadığı yerde putçuluk başlar,
sor, sorgula, aydınlan” demeyip
“düşünme, itaat et, biat et, eleştirme kâfir olursun, dinden çıkıp mürtet
olursun” diyen sahte dindarlar tarafından avlandık.
Kandırıldık
ey halkım, “mürekkebin akmadığı yerden
kan akar demeyip, fazla okumak kafayı bozmaktır” diyen şarlatanlar,
soytarılar tarafından kandırıldık.
Yaşadığımız
çevrede hiç kimse bize şu sözlerden bahsedip, “aman ha aldanmayın” demedi.
Farabi:
“Kuran bir felsefedir (ilimdir), felsefe bilmeyen Kur’an’ı anlayamaz”
Marquis
de Condorcet: “Filozofların
aydınlatamadığı toplumları şarlatanlar aldatır”
Mao Zedung: “Birileri size sürekli dinden imandan bahsediyorsa ya malınıza ya
canınıza kastı vardır.”
Ali Şeriati: “Bir yerde yangın varken biri seni ibadet etmeye çağırıyorsa bil ki bu
bir hainin davetidir.”
Bu sözleri gençliğimizde duymadığımız için
aydınlanamadık. Sırtımıza basıp yükselenler bizden, bizi kandıran bizden, bizi
soyan bizden, bizi aldatan bizden ey halkım aç gözünü, kurt içerden, sırtlan
hep arkadan dolanır. 1400 yıl önceden bizleri uyaran İslam Peygamberimizin
yukarıdaki sözünü unutma. “Bizi, bizim dinimizden olduğunu söyleyip te
bizim dinimizden olmayanlar kandırdı ey halkım, aç artık gözünü.“