“Eğer acıyı hissedebiliyorsan canlısın, başkalarının
acılarını hissedebiliyorsan insansın” demiştir bir düşünür.
İnsanı diğer tüm mahlûkattan ayırabilen en önemli özelliklerin başında
hissetmek, anlamak, paylaşmak, empati kurmak, ahlak ve vicdan sahibi olmak gibi
davranışlar ve duygular vardır. Ahlak, vicdan, akıl, terbiye, yetenek, inanç,
hoşgörü, paylaşım gibi güzel ve üstün olguları insandan çekip alırsanız geriye
et ve kemikten başka bir şey kalmaz. İnsan biyolojik kategoride hayvanlar
âleminde incelenen bir varlık olduğuna göre insanı hayvandan ayırt edebilen
mutlaka insani hasletlerinin olması gerekir. Dünyayı düzeltmek istiyorsak önce
insandan başlamalıyız. İnsanı eğitmeden, insanı düzeltmeden toplumların
düzelmesi asla mümkün değildir. İnsanı insan gibi yetiştirmenin yolu da akılcı
ve çağdaş bir eğitim anlayışından geçer. Toplumsal felaketlerin ve kargaşaların
en temel müsebbibi insandır. Cahil bırakılmış, fakirleştirilmiş, sorgulama ve
düşünme yeteneği kısıtlanmış, ruhu ve tüm maneviyatı tutsak edilmiş bir insanın
ya da toplumun huzur ve refahı asla olamaz. Bu tür toplumların mutlu yarınları
da yoktur. Aklını kiraya vermiş, başkalarının güdümün de hareket eden bir
insandan daha zavallısı da yoktur yeryüzünde.
Özgürlük ve hür irade insana Allah tarafından bahşedilmiştir. Allah mutlak
özgürlüğün tek sahibidir. Bu nedenledir ki insan, özgürlüğünü kimsenin tekeline
teslim edemez. Yaratıcı benlik özgür ruhların eşliğinde vücut bulur ve bu
sayede Allaha layık bir kul olabilir. İnsanın hapsi sadece bedeninin hücreye
konulması ya da cezaevlerinde yıllarca hapsedilmesi, tutsak bırakılması
anlamında değildir. İnsanın ruhunu, benliğini, aklını ve vicdanını da
hapsedebirsiniz. Bu hâle düşürülmüş olan insanın artık insani vasıfları yoktur.
Bu yaratık bir insanda değildir artık. Allah'ın yaratmış olduğu bir
varlığa ezelinden bahşettiği hür irade asla başka yaratılmışların eline teslim
edilemez. Hürriyetini kaybeden bir kişinin ya da kitlenin şeref ve haysiyeti de
yoktur. Bu sebepledir en büyük ve en kutsal mücadele hak ve özgürlük
mücadelesidir Allah nezdinde. Kendi öz iradelerini bir kişinin, bir zümrenin,
bir ekibin ya da bir gücün eline teslim edenler gerçekte Allaha apaçık isyan
halindedir. İnsan odur ki hür iradesiyle Allah'a yaraşır bir kul olabilir
ancak. Hürriyet ve bağımsızlığı olmayan topraklar üzerinde yapılan ibadetlerin
dahi Allah nazarında bir kıymeti yoktur. Allaha huşu ile yapılacak olan
ibadetler ve yakarışlar, hürriyetin ve egemenliğin yegâne sembolü olan
bayrakların hürce dalgalandığı topraklarda karşılık bulur.
Allah nazarında kıymeti ve geçerliliği olan en büyük gerçek ise samimi
amellerdir. İnsan, yapıp ettiklerinden sorumlu tutulacağına göre
davranışlarımızla, üstün ahlak ve terbiyemizle önce insan sonra da samimi mümin
bir kul olabiliriz. İnsan olmadan mümin olunamaz. Bu gerçeğin ışığı altında
insan nefs taşıyan ve zaaflarla dolu bir varlık olduğundan nefsine karşı
verdiği çetin mücadelelerle ve amellerinin güzelliği ile ya meleklerden daha
üstün bir dereceye ulaşabilir ya da nefsinin arzularına teslim olup
hayvanlardan daha aşağılık seviyelere kadar inebilir. İnsan için bu ikisinin
arasında bir yerde olma şansı da yoktur.
O hâlde asıl olan gerçek, tüm güzel ve samimi amellerimizle eşref-i mahlûkat
seviyelerine ulaşarak Allaha layık bir varlık olabilmektir. Bu hakikatten yola
çıkarak tüm iyilikler ve güzellikler ancak ve ancak önce insan
olabilmekle mümkündür diyebiliriz.