Koyun çobanıydı Harranlı İbrahim (r.a.)
Atalarının mesleğiydi çobanlık ama kutsaldı
Bereketi, alın teri, emeği, helal kazancıydı
Çocukluğundan bu yana hep arayış içinde oldu
Işığı, aydınlığı sever, karanlıktan nefret
ederdi
Gerçeği, hakikati hep ışıkta, aydınlıkta
aradı
Dört önemli özelliği vardı İbrahim’in
Düşünmek, dinlemek, izlemek ve anlamak
Kendi elleriyle yontarak putlara tapanlara
Onlardan medet umanlara hayretle bakar
Sûkut içinde derin düşüncelere dalardı
Renkleri simsiyahtı putların, en büyüğü de Hubel’di
Yüzlercesi, iç karartan, ürperten, ruhunu
sıkan renkteydiler
Aklını putlara ve bunlardan medet uman
sapkınlara taktı
“Siz putları tanrı mı
ediniyorsunuz? İşitmeyen,
görmeyen ve
size hiçbir şey
kazandırmayacak olan şeylere niçin tapıyorsunuz?
Diyerek babası ve kavmiyle tartışmış,
onların dinine inanmamıştı
Ona göre kozmos akla uygun ilahi bir düzen
içindeydi
Kâinatında bir tek sahibi, sadece bir
yaratanı olmalıydı
Kendisine bile faydası olmayan cansız putlar
ilah olamazdı
Gece parlayan yıldıza bakıp Rabbimi buldum
diye sevindi
Seslendiği yıldız bir cevap vermeden
kaybolup gitti
Ben karanlıklara batıp gidenleri sevmem
diyerek
Yıldızların ilahi güç olamayacağını anladı
Arayışını sürdürdü, bu defa ayı gördü, rabbim bu olabilir dedi
Ay da batıp gitti, anladı ki ay da Rabbi
olamazdı
Gün ağardı, güneş doğdu, yeryüzü tümden ışığa
kavuştu
Bu daha aydınlık, rabbim güneş dedi, o da batıp kayboldu
Anladı ki ne yıldızlar ne ay ne güneş Rabbi
olamazdı
Bütün bunlar bir yüce gücün yarattığı şeyler
olabilirdi
Nasıl ki güneşe bakamıyor, ama varsa,
ısıtıyor, ışıtıyorsa
Kâinatın da görünmeyen mutlaka bir sahibi
olmaydı
“Rabbim gönlüme ışık saç, yolumu ve yönümü
aydınlık et
bana doğru yolu göster, beni sapkınlardan
eyleme” diye yalvardı
Bir baltayla gece yarısı, gizlice bütün
putları parçaladı
Baltayı sağlam bıraktığı en büyük putun
boynuna astı
Babil Kralı Nemrut anladı, putları neden kırdığını
söyledi
İbrahim, boynunda balta asılı büyük putun
yaptığını söyledi
“Ama putlar konuşamaz, hareket edemez” dedi
Nemrut Kral
“Siz Allah’ı bırakıp size hiçbir faydası
olmayan putlara tapıyorsunuz,
Doğrusu ben sizi ve kavminizi açık bir sapıklık içinde
görüyorum”
Diyerek boyun eğmediği Nemrut çok kızdı, ateşlere
atılmasını emretti
Yeri göğü yaratan İlahi Kudret’in“ Ey ateş! İbrahim’e
karşı serin ve
esenlik ol ”emriyle ateş İbrahim’i yakmadı,
ona ilişmedi
Hain keler, kertenkele harlı yansın diye
üflüyordu odunları
Ve karınca minicik canıyla bir damla su
taşıyordu ateş sönmesi için
Cehennem gibi yanıyordu ateş, ancak
İbrahim’i yakmadı bir türlü
Babil kavmi, “şeytan bu İbrahim” diyerek korkuyla hep
birlikte kaçtı
Ancak Yüce Allah’ın gazabından kurtulamadılar,
helak oldu sapkınlar kavmi
*
Ve Tanrı İbrahim’i denedi: “Biricik sevgili oğlun
İshak’ı al onu
Moria dağına götür orada Rabbine kurban olarak sun”
diye buyurdu
Dehşetle irkildi, korktu, tir tir titredi İbrahim, yüreğindeki
Rabbine ait
sözlere inandı ve söz tohuma dönüştü, çiçek oldu, yapraklandı
beyninde
İnandığı dava uğruna ruhu tek bir arzuya, tek tanrı
inancına kapıldı
İmanın ve aklın atası olmayı en muhteşem şey kabul
ediyordu
Sabahın ilk vaktiydi, Sara yağmur gibi boşalan
gözyaşlarıyla
oğlu İshak’a sarıldı, doya doya kokladı, bağrına basıp öptü
İbrahim, kendisi için değerli ve dünyevi olan her şeyi
terk etti
Merkeplere palan vurdu, heybeyi serdi, üzenginin her
ikisini düzeltti
Biricik oğlu İshak’ı yanına aldı ardına bakmadan
çadırdan ayrıldı
Bakışları yerdeydi, sessizdi ve derin bir düşünceyle
yola koyuldu
Ruhu İshak’ın yaşamını kutsamaya yetecek arzuyla dolmuştu
Üç gün sonra Moria Dağına ulaştı ve yüzüstü yere
kapandı
Rabbine dualar etti, canı ciğeri evladını kurban sunmaya
razıydı
Tek bir söz etmeden elini İshak’ın alnına koydu
İshak’ın bakışları yumuşaktı, babasının dizlerine
kapandı, geleceği için yalvardı
İbrahim’in yüzü değişti, bakışları vahşileşti, İshak’ı
boğazından yakaladı
İshak titredi, dehşete kapıldı, babasının bileğini
sıktı, yalvardı, nafile…
Bu kez “Ey İbrahim’in Yüce Rabbi bana merhamet et,
Yeryüzünde bir babam yoksa sen benim babam ol!” diye
yalvardı
İshak gözlerini kapadı, İbrahim İshak’ın ellerini
urganla,
gözlerini mendiliyle bağladı, bıçağı çekip son duasını
okudu…
Ve Moria dağı ilahi bir nidayla inledi: İbrahim’in
Tanrısı merhamet etti,
“Ey İbrahim sana inandım” diyerek kurban etmek üzere bir
koç gönderdi
İbrahim’in dizlerinin feri söndü, olduğu yere yığıldı,
sonra koçu kurban kesti
Atalarının toprağından çıktı, yanına bir tek imanını
aldı vaat edilmiş
topraklara doğru yürüdü. Ve tanrının seçtiğiydi, Rabbi
ondan hoşnuttu
Ceddül Enbiya, (peygamberlerin atası) olarak İbrahim
imanıyla dünyada
zürriyetinden olan bütün ırkların kutsanacağı sözünü Yüce
Rabbinden aldı
Rab ile Abd
arasındaki kulluk ahdini tuttu ve Yüce Rabbi, ona:
'İslâm ol' dedi.
O da: "Ben yüzümü
gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim, artık ben asla
Allah'a ortak
koşanlardan değilim, Âlemlerin Rabbine teslim oldum” dedi ve:
İbrahim göklerin, yerlerin, tüm melekûtların
şahitliğinde aklın, inancın, imanın babası oldu
Anladı ki kendini seven kendine büyüktü, Tanrıyı seven
herkesten büyüktü, hiç şüphe etmedi,
inanmıştı, çünkü inanmak kutsaldı, inancı tefekküre sevk edip aklını kullanmak daha kutsaldı.
------------------------------------------
İbrahim peygamber (r.a.)
hayatında büyük hikmetler olan, akıl devrimcisidir. O’ Aklıyla gerçek tanrıyı
bulan, aklın
ve imanın babası, Nemrut
Kralını tartışmada aklıyla alt edendir. Aya, yıldıza tapan ve bunlar adına
evlatlarını kurban kesen Paganistler ve Sabilere çocuklarını kurban kesme
geleneğinin yanlış olduğunu, kurban yerine erkek
hayvan kesilmesi gerektiğini, Puta tapanlara aklını kullanmasını işaret
etmiştir. O, Putları kırarken, Allah’ı bulurken, Nemrutla tartışırken akla önem
vermiş, aklıyla imanı ve rabbini bulmuştur.