Esaslı bir sanatın gereğini kim sorguluyor? Bilemiyoruz. Esaslı bir sanat demişken sanatı Tanzimat yazarları gibi algılayanları hiç konuşmak dahi istemiyorum. Çünkü hakiki olanın peşinde olanlar ile yürümek en doğru olanı diye düşünüyorum. Aslına bakılırsa sözü yormadan söylemek istediğim şey, kimilerinin sanattan ne anladığından ziyade hakikatin sanata olan bakışıdır. Bunun tespit edilebilmesi için öncelikli olarak akidenin ne söylediğine bakmak gerekir. Akide; inanç ölçüsüdür. Bizim gibi inanmayan beşere ise söyleyecek sözümüz yoktur.
Benim sözlerim, bizim inancımıza göre inanarak sanat peşinde olanlaradır. Sanatı tanımlamaya gelmeden önce nasıl düşünmemiz gerektiği üzerinde duruyorum. İnanç değerleri üzerine kurulu olmayan hiçbir sanat yoktur. Anadolu coğrafyasında yaşayan inançlar çeşitli olsa dahi ağırlıklı olarak İslam akidesine dayalı bir inanç sistemine bağlıdır. Bu nedenle “bizim inancımız” dediğimde anlaşılması gereken İslam akidesidir. Bu yönüyle Müslüman bir sanatçı veya yazar adına her ne derseniz deyiniz, akidesine bağlı hareket etmek zorundadır. Bu durum farklı milletlerde de böyledir.
Bizim toplumumuzda yanlış giden şeyler var. Bunlardan birisi de sanattır. Sanatımızda akidenin yer almamasıdır. Yazarlarımız var, evet. Ama “yazdıklarının içeriğinden başka ne ile meşguller” sorusuna verecekleri bir cevapları olduğunu pek çoklarının sanmıyorum. Çünkü sanatımızın bir ölçüsü günümüzde yok. Bunu görüp duyan insanımız ise az. Biz milletçe yazıyoruz. Nasıl ve niçin yazdığımızın tek geçer akçesi ise iyi değerleri günümüze taşımaktan ibaret. Var olan iyiliği taşımadan önce düşünülmesi gereken bu taşıma işleminin ölçüsü değil midir? Formu ve normu havada kalmış bir sanat üzerinde nasıl taşıma işlemi gerçekleştirilir. Sanattan ne anladığımızı gelecek haftalara bırakalım, fakat hasta olduğumuzu kabul etmeden tedaviyi bulamayacağımızı kavramak zorundayız.
Yorumlar