Kelimelerin anlamsız, sözün bittiği yerdeyiz!.. Bir 14 temmuz akşamı, yüreklerin kavrulduğu, ciğerlerimizin yandığı gündeyiz! 13 fidanımız daha toprağa düştü! 13 vatan evlâdı daha ömürlerinin taze baharında, mübarek kanları ile suladılar, vatan toprağını… Kara toprağa can, al bayrağa taze kan kattılar!.. Uçmağa vardılar, bir bir, kutlu bir kandil gecesinde! “Berat”larını alıp, vardılar “cennet” ülkesine!.. Adları; Mustafa, Mehmet, Aykut, Gökhan…Barış’tı! Hepsi de vatan, bayrak aşkına, Allah aşkına… birbirleri ile ölümle yarıştı!.. Tamamı peygamberlerle komşu olup; üçlere, yedilere, kırklara karıştı! Kimisi evinin tek oğlu idi, anasının biricik kuzusu, anasının göz bebeği! Kimisi bekar, kimisi evli; kimisi de henüz giderken kundakta bırakmıştı bebeği… Nişanlı olanlar ise; inşallah, cennette yapar düğünü! Al bayrağa sarılmış tabutlar giderken tekbirlerle, en önde sıra, sıra… Analar, bacılar saçın yolup; yâr, yâren ağladı ardından sessizce, için, için, safca… “Vatan sağ olsun” dedi baba! “Şehit babası” olmasının gururuyla… Düşman sevinmesin diye, metanetli idi, dimdikti! Ama, baba idi! “Vatan sağ olsun!.. Vatan sağ olsun da…” dedi. Ve ekledi, göz yaşlarını içine gömerek; “Benim içim yanıyor!..” *** Evet Sevgili Okurlar!.. Vatanımız için, hepimizin canı feda olsun! Elbette, “Vatan sevgisi, imandandır!” Allah, hiç kimseyi vatansız kılmasın! Lâkin; bizim içimiz yanıyor! Analar, bütün Anadolu kan ağlıyor! Bizler; bin yıldır, aynı coğrafyada bir ve beraber olmuş, aynı tasa ve neşeyi paylaşmışız! Türk’ü, Kürt’ü; Laz’ı, Çerkez’i; Alevi’si, Sünnî’si… Et ve tırnak gibi olmuşuz! Kız vermiş, kız almışız! Allah’ımız bir, Peygamber’imiz bir, kıblemiz bir olmuş! 

Ayrımız, gayrımız olmamış! Savaş meydanlarında, bizi alt edemeyen dış güçler; -içimizdeki hainlerin de yardımıyla- yıllarca içimize kin ve nifak tohumu saçarak, ne yazıktır ki bu günlere geldiler. İş başındaki, basiretsiz ve ufuksuz yöneticiler, meseleyi idrak edemediler!.. Tehlikeyi iyi analiz edemediler. “Ayıdan post, gâvurdan dost olmaz” atasözümüzü unutarak; yıllarca, bütün yönümüzü batıya çevirdik! Daha da demokratikleşeceğiz, özgürleşeceğiz diye AB(D)’nin de dayatması ile onlarla her alanda bir ve beraber olma uğruna “açılım” tuzağına düşürüldük! “Açılım” belâsı uğruna, bölücülere taviz üstüne taviz verdik. Onları cesaretlendirdik! Soruyorum Allah aşkına: Bebek katili, bölücü, vatan haini olan bir kişi ile hiç pazarlık olur mu?!.. Olur ise, onun da haklı olduğunu “devlet” kabullenmiş olmaz mı?.. Yine soruyorum tüm yetkililere; o cani, emirlerini “İmralı”dan, malikânesinden verecek idi ise, niçin oraya koydunuz? Bıraksaydınız, lâyık olduğu yerde, dağda ininde yaşasaydı ya! Sevgili okurlar! Bu “açılım” denen tuzağa düşen devletimiz, 13 vatan evlâdının pusuya düşürülerek, şehid edildiği gün, Diyarbakır’da DTK tarafından “Özerklik Kararı ve İlânı”nı şimdi nasıl yorumlayacak?!.. Ayrı dili, ayrı başkenti, ayrı parlamentosu, ayrı güvenlik birimi ve ayrı coğrafyası olduğunu ilân edenler; meşenin dallarını size gösterip, has...tır çekenler, şimdi neyi kastediyor acaba?!.. Bunun sorumluluğunu kimler nasıl yüklenecek? Bunun cevabını tarih önünde kim(ler) nasıl verecek?!.. Sevgili okurlar! Hepimizin içi yanıyor elbette! Sağduyulu, soğukkanlı olmalıyız! Ama; böylesi millî ve hassas bir konuda duyarsız kalan, demokratik tepkilerini yeterince göstermeyen, sivil toplum kuruluşlarını, son o “vahim”olayları basit ve adî bir olaymış gibi geçiştiren basın-yayın organlarını, “malûm” yazar/çizer takımını da buradan sizlere havale ediyorum!.. Son sözümüz o dur ki; “Sahipsiz olan memleketin batması haktır!/Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır!” Allah (c.c.), bu memleketi sahipsiz bırakmasın!..