Hayata dair iz bırakanlar hiç zaman unutulmazlar. Hep sahnedekiler alkışlanır, alkışlayanlar önde olanları görürler. Gelip geçici olan cihanı âlemde bir nebze de olsa hatırlanmak iyi olmaz mı? Ölüp gittiğimiz de yakınlarımız hatırlar bir kaç nesil sonra adımızı bile unuturlar. Birazcık tefekkür ile kimler gelip kimler gitti bu dünyadan. Hatırlanan yâd edilenler her daim olacaktır. Bazen günümüz toplumun da saman alevi gibi bir anda yanıp bir anda sönenler olur. Onlar unutulmaya mahkûmdurlar. Ya unutulmayanlar, unutturulmayanlar. Allah azimüşşan sevdiği kulunu, ne unutur, nede unutturur. Hemen hemen her yüzyıl da bir düşünür bir dava adamı gelir. Söylenmeyeni söyleyen, görülmeyeni gösteren, saklı kalınan gerçekleri gün açığına çıkaran, bilinmezlikler girdabında kaybolan gençliği, güneş gibi zihinlerinde bir çiçek misali açtıran, üstadım dediğim davasına gönül verdiğim onu kadar bangır bangır bağıramasamda yolunu izini her daim destur edindiğim büyük mütefekkir, muharrir, derviş, güzel bir hatip, aksiyoner tek yol İslam diyen mütebahhir kişilik olan zatı muhterem Necip Fazılın ölüm yıl dönümü.

Aslında onu anlatmaya harflerin gücü yetmez, müktesebatımda ki kelimeler, tahayyülümde ki hayal gücü, ne davasını ne de çektiği çileyi bir nebze olsun anlatılmaz. Allah sevdiği kulunu, ölse bile yıllar sonra hatırlatır, hayır dua ile anılmasına sebep olur. Bazen uykusuz kaldı, bazen hapis yattı. Yasaklı günler de gençler bu toplumun temel taşı diye gece demedi gündüz demedi her daim şehir şehir dolaşarak hiç bir maddi menfaat beklemeden nasıl yaralı gönüllere derman olurum diye ailesinden sevdiklerinden uzak kalarak canla başla davasına gönül veren adam gibi adamdı.

Ankara'da seminer esnasında içilen sigaranın külünü bile, alkol firması yazıyor diye kül tablasına dökmeyen, kemâlet teferruatta saklıdır cümlesinin vücut bulmuş haliydi üstat. Çöle İnen Nur kitabında peygamber efendimizin (sav) 'in adını M... koyup o temiz ismi benim dilim kirli layık değil diyen ince düşünceli salih insan. “Aklım fikrim var deme hepsini öldür sana göl gelen O çöl diyorsa çöldür” diye peygamber efendimize bağlılığın nişanı tüm hücrelerinde hisseden etkin müslüman. Bonkörlükte cömertlikte sınır tanımayan, bir kahve içse bile kahvenin kat be kat fazlasını bahşiş veren. Fikir olarak zeki, ahlak olarak örnek teşkil eden, yapı olarak yenilgiyi kabul etmeyen, hayat desturu Allah ve Resulünün yolundan ayrılmayan 'Benim istediğimi Allah istemiyorsa konu kapanmıştır' diyen, insanlara  tebliğ etmekten osanmadan yılmadan devam eden emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker (İyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye) çabalayarak gördüğün yanlışları şiirler ezgilerle piramidin en üst taşı gibi en üste koyup şerh edilmesi lazım olan bir yazgı bizlere yanlışı anlatan 'Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak'

Aslında özümüze dönmemiz için çabalamakta ki gayen, toplumuzda ki olan değişlikleri görüp batıya ne kadar çok özentili bir yaşam tarzı olduğumuzu bilmendi. Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu adlı eserinde yazdıkların günümüze ışık saçmakta. Büyük Doğu mimari denilmekte ki mana, güneşin doğudan doğduğunu anlatmandı. Ülkemiz doğu ile batının arasında kalmış bir koruyucu set olduğunu, 36 Osmanlı padişahının içlerinde Ulu Hakan diye adlandırdığın cennet mekân Abdülhamid Han Hazretlerini anlamak Osmanlıyı anlamak olduğunu anlattın. İdeallerin arasında İ‘lâ-yi Kelimetullâh vardı. Düzen ancak İslam ile geleceğini bildiğin için, İslamın içinde kötü bir şeyin olmadığını, dışında ise iyi bir şeyin olmadığını söyleyen derviştin.

Hak davan için mahkeme salonları uğrak yerin olmuştu. Cezaevinde yatarken hayatın yüreğinde birçok iz varken, bir hamal gelmiş, elinde bir karpuz seni tanımdan seni sana sormuş sen ise neden sorarsın Necip Fazıl’ı tanır mısın deyince tanımadığını söyleyip hamal olduğunu kazandığı para ile ona bu karpuzu hediye edeceğini sana vermesi için rica edip davası Hak’tır onun diye yanından ayrılınca gözyaşlarını tutamayıp ağlamış yüreğine bir iz daha bırakıvermişti. Mahkemede hak olmayan bir dava için tanığın bir zat kellesini göz göre hâkimin karşısında davasından ödün vermediğini görünce öğrencilerine dönüp ' Hak olamayan bir dava için, kellesini bile seve seve veren kişiye bakıp, hak olan davamızda bizde böyle cesaret gösteremez isek yazıklar olsun' deyip gençlere örnek olan bir şahsiyetti üstat.

Geçmiş ömrünü bohem bir hayat deyip soranlara 'Benim geçmişim bir çöplüktü, ancak köpekler karıştırır' deyip o defteri kapatmış, geçmiş olan hayatınızı zayi görüp gözyaşları ile günahlarına tövbe edip, ' Otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuş' tövbekâr bir ruhtu. Bir gönlü güzel ile karşılaştınız, yolu Allah ve Resul yolu olan bir mürşide gönül vermiştin. Görür görmez ' Bana yakan gözlerle bir kerecik baktınız, ruhuma büyük temel çivi çaktınız' dizinin dibinde yeni bir doğuşa yeni bir dünyaya kapı açan kişiydi üstat.

Peygamber efendimizin “Ölmeden önce ölünüz” hadisinden mülhem, ölüm ile çok uğraşmış, birçok şiir ve söz ile hayatının odak noktası yapmıştınız. “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber, hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?” Kutlu davanda, çektiğin çileyi bir şeref madalyası olarak göğsünde taşıdın. Seni tanımak seni görmek bu bedende ki nefese nasip olmadı, ancak seni gören gözlerden, elinden çıkan sözlerden bilmek nasip oldu. Bir gülü ne kadar çok tarif edersek edelim, gül koklayan kişi kadar olamasak da, belki renginden duruşundan bir şeyler bize de nasip olur diye davana sahip çıkmaya çalışıyoruz. Vasiyetin ise bir gönle kapılmış olmanın yolunu çizgisini her daim destur edindiğin Abdülhakim Arvasi hazretlerinin ayakucuna metfun olmaktı. “Hayat bir zar içinde hayatı örten bir zar, bana da hayat yeri Bağlum köyünde mezar.” Ankara Bağlum mezarlığına gömülemesen de Ebu Eyyub El Ensari hazretlerinin metfun olduğu yere gömüldün.