Kırıkkale 20°
Kale Haber

Adil YILDIRIM

NEVRUZ, TÜRK’ÜN BAHAR BAYRAMI “Nevruz Bayramı”nın tarihi, Türk tarihi kadar eskidir. Bilinen en eski Türk takvimi olan “Oniki Hayvanlı Türk Takvimi”nde yeni yılın ilk günü 21 Mart’tır. Nevruz’un başlangıcı, “Ergenekon Destanı”na kadar iner. Bilindiği gibi Türkler; düşmanlarının baskısı yüzünden Ergenekon “Yeniyurt”a çekilirler. 400 yıl kadar Ergenekon’da kaldıktan sonra, bir 21 Mart günü demir dağları eriterek, bu yeni yurtlarından çıkarlar. Bir Bozkurt onlara kılavuzluk eder. Türkleri düşmanlarının barındığı topraklara getirir. Yüz yıllar öncesindeki atalarının intikamını düşmanlarından alırlar. Yeniden güçlü bir devlet olarak tarih sahnesine çıkarlar. Türkler, bu günden sonra her 21 Mart gününü “Kurtuluş Günü” kabul ederek, bayram olarak ilân etmişlerdir. Bu günde Türkler, bir parça demiri ateşe salıp kızdırır. Önce Türk kağanı bu demir parçasını bir kıskaçla tutarak örse koyar ve onu çekiçle döver. Daha sonra beyler ve halk aynı âdeti tekrarlardı… *** 21 Mart, tabiatın kıştan kurtulduğu günün sonu, baharın da başlangıcıdır. Türklerinde istiklâllerini ilân ettikleri günün başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Bayram olarak kabul görmüştür. Bu sebeple de “Türk Dünyası”nda “Bahar Bayramı” olarak kutlanmaktadır.   Nevruz; Türklerin yaşadığı bütün coğrafyalarda asırlardan beri millî bir kültür unsuru ve gelenek olarak kutlanmaktadır. Günümüzde Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan Türkmenistan, Yakutistan ve Çuvaşistan’da 21 Mart; 1990 yılından beri resmi tatilli bir millî bayram günü olarak kabul edilmiştir. Yukarıda bahsedilen Türk coğrafyasının dışında kalan Balkan Türkleri, Kıbrıs Türkleri, İran, Irak ve Suriye’deki Türkler ile Kırım’daki Türkler arasında da değişik isimler altında bahar bayramı olarak “Nevruz” kutlanmaktadır. Genel olarak Türk dünyasında bu güne; “Yeni Gün”, “Ulu Gün”, “Bayram”, “Mart Dokuzu” veya kısaca “NEVRUZ” denmektedir. *** Osmanlı döneminde de Nevruz’un özel bir yeri vardı. Müneccimbaşı, Nevruz günlerinde hazırlamış olduğu yeni takvimi padişaha sunar ve karşılığında da “Nevruziye Bahşişi”ni alırdı. Saray hekimbaşları tarafından hazırlanan “Nevruziye” denilen çeşitli baharatlardan yapılmış macunlar, padişah ailelerine ve büyüklere bu günlerde sunulurdu. Mesir Macunu da yine Nevruz geleneğinin bir parçasıdır. Bilindiği gibi, günümüzde Manisa’da geleneksel hale dönüştürülmüştür. Mesir macunu, 41 çeşit bitki ve baharatın karışımından meydana gelmiş, şifalı bir terkip olup, her yıl halka bedava dağıtılmaktadır. Nevruz kutlamalarında genellikle Türk dünyasında şu oyunların oynandığını görürüz: Gökbörü oyunu ki, Türkistan’da oynanan oyunların başında gelir. At yarışları, cirit oyunu, kılıç sallama, yamba kapma, güreş, at üzerinde güç gösterisi, sinsin oyunu, v.b…gibi. Ayrıca, seyirlik olarak bildiğimiz halk tiyatrosu veya orta oyunu da bu güne özgü ve yaygın olarak bilinen eğlence türleridir. Yine “koskosa oyunu”,”deve oyunu”, “ekende yoh, biçende yoh, yeyende ortag gardaş oyunu” ve “kış bovay oyunu” en çok bilinen oyun çeşitleridir. *** Birlik ve beraberliğimizin en önemli unsuru hiç şüphesiz ki “Millî Kültürümüz”dür. Günümüzde Türk milletini bölmeye, parçalamaya çalışan Türklük düşmanlarının en şiddetli hücumları, “Millî Kültür” değerlerimize karşı yapılmaktadır. Millî kültürümüz yozlaştırılarak, millî tarihimiz saptırılmaya, yalan yanlış iddialarla, kafa bulandırıcı yayınlar yapılarak, maalesef (vatansızlara) yeni bir “ısmarlama tarih” yazılmaya çalışılmaktadır!... Nevruz; dünya coğrafyasında yaşayan Türklerin, yüz yıllardır kutlaya geldikleri “millî” bir bayramdır. Nevruz; demir dağları, yüreği ile ısıtıp, bileği ile delerek, “Ergenekon”dan yeniden dirilerek çıkan TÜRK’ÜN BAYRAMIDIR!.. Nevruz Bahar Bayramı, Türk Dünyasına kutlu olsun!... “Bağçamızda gül olsun Gül olsun, bülbül olsun!..”...
Adil YILDIRIM
44
DEĞİŞİM! Kim ne derse desin, dünya hızla değişiyor!.. Tabiî ki Türkiye’de değişiyor!.. Hem de baş döndürücü bir hızla!.. Bilimde, sanatta, kültürel alanda müthiş bir değişim. Eğitim ve öğretim anlayışımız başta olmak üzere, örf ve adetlerimiz, dilimiz, dinimiz… kısaca “olmazsa olmaz” olarak gördüğümüz “temel değer yargılarımız”, “bakış açımız” kökten değişiyor!.. Değişim; fertlerin ve toplumların var oluşundan günümüze gelinceye, yarınlarımıza varıncaya kadar “değişmeyen” inkâr edilemeyen belki de tek olgu!.. Kısacası; fertlerin, toplumların, milletlerin hayatında ve sosyo-kültürel yapısında “değişim” kaçınılmaz. Daha çarpıcı bir ifade ile; “Hayatta değişmeyen tek şey; ‘değişim!..’ ” Değişimi reddetmek, yok saymak asla mümkün değil!..   Buna da zaten kimse karşı durmaz/duramaz!.. Bizleri endişelendiren, düşündüren tek şey; tamamen değişmek, “kökten değişmek!..” Çıkış noktasını, var oluş sebebini ve “aslını inkâr etmek!.." Bireylerin olduğu gibi, toplumların, milletlerin de dünü, bu günü ve yarınları vardır. Hayat boyu hep “bu gün”lerde kalınamayacağına göre, varlığımızı devam ettirebilmemiz için, “yarın”larımızı daha güzel yaşama adına “dün”lerimize de sahip çıkmamız şart! “Dün” aslında ferdin ya da milletin bir bakıma “hafızası”dır. Hafızası yerinde olan kişi ve milletler ancak sağlıklı ve güçlü olarak hayatta kalır. “Dün”lerde yaşamak ne kadar marazî ise, “yarın”ları düşünmeden, hep “bu gün”lerde kalmakta bir o kadar sağlıksız ve sakat. Gelecekte sağlıklı, huzurlu ve uzun ömürlü yaşamak isteyenler, -bu günü yaşarken- geçmişini de daima hatırdan uzak tutmamalıdır!... Unutmayalım; “Dünü olmayanın, bu günü ve yarın(lar)ı asla olamaz!..” Sevgili okurlar!...“Değişim” kaçınılmaz!... Buna bir diyeceğimiz yok. Diyeceğimiz o ki; “değişim” adı altında toplumları ayakta tutan, onu diri ve iri kılan “kutsal” olarak gördüğümüz “millî değerlerimiz”in hafife alınıp, -bilinçli/bilinçsiz- ayaklar altında çiğnenmesi, yok edilmesi!... Sözün özü: “Değişim”e evet!.. Ama; bizi biz yapan millî değerlerimize sımsıkı sarılarak, daha iyiyi, daha güzeli yakalama adına yozlaşmadan, tarihimize ve kendimize ters düşmeden!.... Selâm, saygı ve muhabbetle!......
Adil YILDIRIM
118
BELÇİKALI HADİSE ! O’nu bu günlere gelinceye kadar pek bilen de yoktu… Tanıyanda. Ailesi yıllar önce, Anadolu’nun düşman ayağı değmemiş bir coğrafyasından “gâvur elleri”ne “ekmek parası” kazanmaya gitmişti besbelli… Belçika’da doğmuş, orada iyi bir eğitim almış, birkaç yabancı dili kendi anadilinden daha iyi konuşacak seviyede öğrenmiş… Modern; yönünü batıya çevirmiş, çağdaş düşünen bir genç kız… İstikbâlimizin aynası! Gelecekteki Türkiye’mizin yeni yüzü!... Yıllardır özlemini çektiğimiz, girebilmek için ne büyük fedakârlıklara katlandığımız AB’nin ve de saygıdeğer büyüklerimizin de tam da istediği gibi bir genç! Yeni; “Türkiyeli” “örnek genç” modeli!.. Ne yalan söyleyeyim: Onlarca ülke arasında benim de favorim O idi!.. Müzik ve dans kültürümüzü Avrupa’ya hatta tüm dünyaya en iyi bir şekilde tanıttığımız figürler –oryantel- hârika idi! Kızımızın sahne şovu, üzerindeki elbisesi, kıvraklığı… Seyredilmeye değerdi doğrusu! Sözlerini pek anlamasak da hareketli müzik eşliğinde söylenen İngilizcesi pek de mükemmeldi!.. Söz yazarı, bestecisi, “sevgilisi” olan şahıs; “Türkiye’de İngilizce’ye bu kadar iyi hâkim olan başka bir solist bulamazsınız” diyerek alkışlamış, O’nun dil bilgisi seviyesini de tam notla ödüllendirmişti… Yıllardır -Avrupalı olduğumuzu ısrarla söylememize rağmen- yüreğimizden bir türlü söküp atamadığımız, doğulu-Asyalı kimliğimizi Belçikalı Hadise ile yırtıp atmaya da ramak kalmışken, bu sefer de olmadı… Sevgili Okurlar!.. Bizleri tanıyan bir kısım saygıdeğer dostlarımın yukarıdaki satırları okurken; “Eyvah ki eyvah!.. Adil Hoca’yı da kaybettik” diye öfke ile mırıldandıklarını duyar gibi oluyorum!.. İçim burkuluyor… Bilge Kağan’ın, Hoca Ahmet Yesevi’nin, Kaşgarlı’nın, Yunus’un, Mevlâna’nın, Karamanoğlu Mehmet’in, Atatürk’ün kemikleri sızlıyordur şimdi bir bir!.. Özür diliyorum, edeple onların ruhundan!... “Türkçe; ağzımızda annemizin ak sütü gibi helâl ve temiz…” değil artık! Şehitlerimizin mukaddes kanları ile yoğrulan bu kutsal topraklarımız üzerinde gururla, şerefle dalgalanan ay yıldızlı bayrağımız ne kadar mübarek ve kutsalsa, “ses bayrağımız” diye şairin nitelendirdiği dilimiz, güzel Türkçemiz de o kadar mübarek ve kutsaldı!.. Şimdiler de… değil artık!.. Yurdumun semalarında, ay yıldızlı bayrağımdan öte, başka başka bayraklar dalgalanıyor artık! Bizi tarih boyu tek bir millet olarak ayakta tutan güzel Türkçemizin yerine, bu günlerde, başka başka dillerle söylenen şarkı ve türkülerle coşuyoruz!.. “Bayramlarda düğünlerde/ Toplantıda yığınlarda/ Sıkılınca dar günlerde/ Türküz türkü çağırırız.” diyen Sivaslı, hiç okul yüzü görmemiş, iki gözü âma Aşık Veysel’imizin kemikleri sızlamıyor mu dersiniz?!.. “Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.” diyen yüce Atatürk, bu günleri görerek mi bu sözleri söylemişti acaba?!.. Sevgili Dostlar; Bizim gayemiz, zülfü yâre dokunmak değil!.. Lâkin “Ne mutlu Türk’üm Diyene” sözünden rahatsız olan “Türkiyeli”lere, –izninizle- yine büyük Atatürk’ümüzün şu tarihi sözlerini de yüzlerine çarpmak isterim: “Türk milletindenim diyen insanlar, her şeyden evvel ve mutlaka, Türkçe konuşmalıdır.” Selâm, saygı ve muhabbetle!.....
Adil YILDIRIM
49
BİR ŞİİRİN YAZILIŞ ÖYKÜSÜ Kırıkkale’de faaliyet gösteren ve kısa adı KIŞYADER olan, “Kırıkkale Şair ve Yazarlar Derneği” Başkanı saygıdeğer insan, Şevket ÖZSOY Hoca; geçen günlerde Kırıkkale Tv’nin “Akademi Tarih” programının konuğu idi…  Söyleşide Şevket Hoca, derneğin faaliyetleri ile ilgili son derece faydalı ve doyurucu bilgiler verdi. Kırıkkaleli 257 sanatçının eserlerinin yer aldığı 517 sayfadan oluşan, Kırıkkale Valiliğinin himaye ve destekleri, Kırıkkale Şair ve Yazarlar Derneği ile Kırıkkale Medya ve Gazeteciler Cemiyeti’nin ortaklaşa hazırlamış oldukları “KIRIKKALE ŞAİRLER ve YAZARLAR ANTOLOJİSİ” hakkında da bizlere bilgiler aktardı. 13 Mayıs 2018’de birincisi, 8 Mayıs 2022’de de 66 yazar ve şairin katılımı ile ikincisi düzenlenen “Kırıkkaleli Şair ve Yazarlar İmza Günü” programı hakkında da ayrıca geniş açıklamalarda bulundu… Antolojide yer alan “Hakk’ka Yürüdü” başlıklı şiirimi de bu programda okuma nezaketinde bulunan Şevket Hoca’ya buradan teşekkürü bir borç biliyorum…  ŞİİRİN ÖYKÜSÜ… Şiire konu olan, rahmetli Muhittin Güzel Hoca, aslen Bayburtlu idi. Kırıkkale’de eğitim camiası içerisinde çok sevilen ve saygın bir yere sahipti. İyi bir tarih öğretmeni, aynı zamanda da samimi bir Türk Milliyetçisi idi. Dershanecilik yönü de vardı. O dönemlerde çalıştırdığı “Başkent Dersanesi” Kırıkkale’de aranılan, tercih edilen dershanelerin başında geliyordu. Vefat ettiği yıllarda Kırıkkale Türk Ocağı Şube Başkanlığı görevini de yürütüyor, “ocak”ta gençlere; millî ve manevi konularda bilgiler veriliyordu… Muhittin Hoca, 3 Temmuz 1995 Pazartesi günü, evinde ikindi namazını eda ederken seccadesinin üzerinde, kalp krizi geçirerek vefat etti. Cenazesi Bayburt’a defnedildi… Muhittin Hoca’nın ani ölümü, biz dostlarını derinden etkiledi… Vefat ettiğinde henüz 35 yaşında idi.  Milliyetçi-Ülkücü camiada yeri doldurulamayacak, çok sevilen yiğit bir “Alperen” daha göçmüştü bu dünyadan… Bizim nesil, o “güzel” hocayı, o “güzel” dostu; Muhittin Güzel’i hiç unutmadı..! Yıllar yılı üyesi olmaktan ve şu an yönetiminde olmaktan şeref duyduğum Kırıkkale Türk Ocağı Şube Yönetimi de geçen yıl, Türk Ocaklarının kuruluşunun 100.yılı münasebetiyle, her ilde oluşturulacak hatıra ormanına, ilimizde de “Muhittin Güzel Hatıra Ormanı” ismini vererek, büyük bir vefa örneği göstermiş oldu… İşte sevgili dostlar..!  27 yıl önce çok genç denecek yaşta, aramızdan ayrılan rahmetli Muhittin Güzel Hoca’ya ithafen, o günkü ruh hâli içerisinde, “o gün” kaleme almış olduğum ve yukarıda adı geçen Antolojide bahse konu olan; “Gönülden Gönüle –Şiirler-“ kitabımda da yer alan, aşağıda okuyacağınız şiirin kısa öyküsü… Ruhu şad, mekânı cennet olsun..! HAKK’KA YÜRÜDÜ..! Rahmetli Muhittin Güzel Hoca’ya… Üç Temmuz akşamı güzel bir insan Vakit tamam oldu, Hakk’ka yürüdü… Otuz beş yaşında, “Ölüm Hak” deyip Abdestini alıp, Hakk’ka yürüdü..! Yenilmez, yıkılmaz bir ülkü devi Kırıkkale’de Türk Ocağı Bey’i Osman oğlu, yağız bir Türkmen eri Yiğit bir Alperen, Hakk’ka yürüdü..! O, Türkoğlu Türk’tü, şeksiz, şüphesiz Bir iman eriydi duru tertemiz Riyasız, şaşaasız, sessiz, habersiz MUHİTTİN GÜZEL’ce Hakk’ka yürüdü..! ...
Adil YILDIRIM
299
BİZE ULAŞIN

Yenidoğan Mahallesi Mimar Sinan Caddesi 596.Sokak No: 5 Kat: 3 Kırıkkale

+90 (318) 224 34 34

bilgi@kalehaber.net

BİZİ TAKİP EDİN

Kalehaber I Kırıkkale Haber - Kırıkkale Son Dakika Haber Kırıkkale haber,Kırıkkale son dakika haberleri ve güncel Kırıkkale haberleri,güncel Kırıkkale nöbetçi eczaneleri,hava durumu,namaz vakitleri,cenaze ilanları ve vizyondaki sinema filmleri Kalehaber.net'de!

yüklenemedi

kalehaber.net, Anadolu Ajansı abonesidir.

© 2010-2023 Kale Haber Tüm Hakları Saklıdır.