Kırıkkale 19°
Kale Haber

Ahmet Şimşek

HİKMET YAZILARI XII MÜKEMMELİYETÇİ DÜNYA Yaşanmaz dünya dağlarının, dumanında duranlar var! Bu durumdan habersizlerin dalgalarında kırılanlarda cabası... Bunca umursamazlığın belini büken inancın ağaçlarında serinleyenler ise bir yemişten bir diğer yemişe koşarak sevinçle sarıldılar kuru dünyaya. İçinde kanlı omuzların, rüzgârlara savrulan yapraklarıyla dolu olduğunun farkına dahi varamadılar. Yaşantıyı bir tren ıslığında gezdiren dünyanın, siyahlığında bulunmanın özgürlüğünü kimseye anlatamadık. Yaratanın yok iken var ettiklerini görmezden gelen kırmızılara, söz dahi yetişmiyor. Hezeyanların hınzırlığında, gelgitlerin ötesine yüklenen boşluğu fark ettiğimizden beridir, ölüyoruz. Bu ne diyor yine demeyiniz. Ne dediğime değil, ne anlattığıma kulak veriniz. Gönül ile bakılan her uçurum, birer dümdüz yola çıkar. Toprağın ayna ile buluşmasını bir vakit insanlara anlatan oldu. Toplumun bunca hikmete hazır olduğunu bilenler, bilmiyormuş gibi yapanlara öğretmek için canhıraş çalıştı. O gün bugündür, bir ikilemdir devam edip gidiyor. “Ve” bağlacını yerli yerinde kullanamayan milletimizin, öz varlığında tutuşan maceralara gönlümüzü artık açmanın vakti geldi. Milletimizin saf benliğini kuşatan inancımızda, bağlacın sürüncemesini gözlerde gezindiğini görmek, bu denli acı vereceği aklıma gelmezdi doğrusu... Yazmanın ve okumanın ötesinde bir cihana açtığımız kanatları vurdular. Sanki gizli bir el, beyaz bulutları yararak yağmur gibi üzerimize yağdı. Sanki engellerin şaşırtıcılığını tahtakurusu bir masaya hapsetmenin sıradanlığında boğulduk. Affetmeliyiz belki de bize yapılanları. Kimileri dil barajının aşılmadığından dem vursun, kimileri de hayatımızdaki ekonominin iğrençliğinden... Sonuçta hepsi de akidenin yüzgeçlerini kesmiyor mu? Avrupa engellerinde bir çizgi de olsa bir arpa yol almıyor mu? Yine karşılıklı bakıştığımız gecelerden süzülen ırmaklara kulaç atmaya geldik. Evet, işte biz yüzmeyi biliyoruz, demliyiz artık. Uçmaya hasret bir katre gibi. Boşluğun yankılandığı özleme katılan çaresizliğimizde susuyoruz. Bütün bu olanlara rağmen susuyoruz. El pençe durduğumuz gençliğin önünde hayretten hayrete yaklaşan benliğimizin izini sürüyor. Utanmanın pis ve aşağılık sayıldığı bu kesretin yalnızlığında, birliğin çatısına sığınmaktan başka çaremizin olmadığını da biliyoruz. O halde yol boyu uzanan yeşilliğin göğe açılan ellerinde, adımlamak hayatı başka güzellikleri içimizde yaşamamıza engel olamaz. “Ve” lerin çokluğunda dünyanın faniliğine meydan okumaya geldiğimizi son haykırışların, son cephesinde bir kurşun misali temsil ediyoruz. Teslimiyetin ardıcından ayrılmayanların, köklerinden mahrum kalmayışı sarmalar hepimizi. Toplumun çırpınışıyla el verilen bilirliğin adını koymadığımız yerdir, dünya. Ve hayatın içinde yegâne mükemmelin idrakiyle yükselen saflarımızın tutulduğu yerdir, dünya. Öyle ki mükemmelin teklendiği nokta, noktaların bittiği yerdir, dünya.   ...
Ahmet Şimşek
2076
HİKMET YAZILARI XI SEZAİ KARAKOÇ’UN DÜŞÜNCESİ Küçüklüğünden beri gelen klasik doğu yaşantısının etkisiyle İslam akidesini bir bütün olarak algılaması, Karakoç’un hayatında yerleşik bir yapıyı oluşturur. Bu öyle bir yapıdır ki merkezi, ilahi kaynaklardan sapmayan, toplum ile iç içe örülmüş bir ağ gibidir. Bu akide merkezciliği, eserlerinin omurgasını oluşturmaktadır. Hayatının belli bir döneminde Avrupa tedrisatı olsa dahi doğunun öz değer ve bilincini yitirmemiştir. Karakoç, düşünce gelişiminin en çok Büyük Doğu dergisi etrafında şekillendiğini anladığında henüz gençtir. Daha yeni yeni şiir kitapları çıkmaya başlamış olan şairin dünyası, taze ve bir o kadar da sakindir. Bütün yönüyle Karakoç, bir inşaat işçisinin titizliğinde inşa ettiği metinlerini kendisine “sadece şair” diyenlerden uzak durarak göstermiştir. Karakoç, ülkemizin tüm çalkantılı ve siyasi karmaşanın ortasında edebi ve fikri yaşantısını sürdürmüştür. Pek çok bahanenin arkasına sığınarak geri durmayan yazarın hakkı, vefatından sonra bile teslim edilebilmiş değildir. Eserlerindeki diriliş vurgusu Karakoç’un sanki yaşam kaynağıdır. Diriliş düşüncesi, ölmeden önce ölüp sonra tekrar dirilişin temsilidir. Diriliş, medeniyet algımızı genişleten, ufkumuzu açan büyük bir kavramdır. Zira diriliş, kendi içinde sığ ve banal bir kavram değildir. Başta İslam akidesine sımsıkı sarılı bir yapısı vardır. Diriliş düşüncesi Karakoç için üç temel insani yapıda vücut bulmuştur. Bunlar er, eren ve pirdir. Karakoç, küfrün ve İslam’ın karşılıklı tek birer millet meydana getirdiğini vurgulayarak, kendisinin bir savaş meydanında er niteliğinde olduğundan bahseder. Öyle ki Karakoç, İslam cephesinde bir er olmak adına savaşan savaşçıdır. İnsanımıza öğütlediği ise her daim bir savaşçı ve ilim insanı olabilmenin yollarını arayan ârif bir kişilik olabilmektir. Dolayısıyla bu düşünceler içinde hiç evlenmemiştir. Umuyoruz ki bu garip yolcunun duaları bir gün tutacak ve milletimiz gözlerini diriliş gününe açacaktır.Aydınlığın, çağımızda zuhur edeceği mevzilerin ancak İslam cephelerinden çıkacağı görüşünü son nefesine kadar taşımıştır. Ülkemizdeki ümidi diri tutan anlayışıyla Karakoç, İslam akidesi etrafında kalemini sürenlerin önderi olmuştur. Kim ona şair, edip gibi hitaplar ile seslenirse seslensin hiçbir zaman Osmanlı geleneğinden ayrılmayarak, gerçek sanatçının nasıl olunması gerektiğini ülkemizde duruşu ile ispatlamıştır. Hazreti Mevlana’nın talebeliğinden bir an olsun ayrılmayan Karakoç, en zor zamanlarında bile cepheyi tek etmemiş, gerçek bir er olmuştur. Sanatın pek çok alanına değinen ve eserlerinin merkezinde ehli sünnetin müdafaasıyla İslam akidesinin gerçek dinamiklerini taşımıştır, aynı zamanda ülkemizin pek çok ilinde çalışmalarını sürdürerek Diriliş dergisini yıllarca çıkarmıştır. Bütün düşüncesinin temelinde İslam devletlerinin birliği ile başlayacak olan gerçek bir Müslüman coğrafyasının dirilişidir. Hem insanlığa hem de insanımıza gerçek evrensel bakışı getirebilecek, İslam’ı yaşamak ve yaymak gayesiyle çıktığı yolda, nice eserler bırakmıştır. Düşüncesinin omurgasını, ümitsizliğe yer vermeksizin dünya Müslümanlığı oluşturmaktadır. Gerçek ve ebedi yurduna aramızdan göçen üstad, yaşarken şair ve edip olmaktan çok çilehanesinde ömrünü milletine ve İslam’a adamış bir dervişti. Bunu görebilmek pek tabii edebi hayatın içinde bulunan çok insanımıza nasib olmuyor. ...
Ahmet Şimşek
1718
HİKMET YAZILARI X EDEBÎ HAYATIN HİKMET IŞIĞI Edebiyat bir ilimdir. Bu ilmi kullanarak çıkan eserler ise belli amaç ve idealler doğrultusunda çıkmışlarsa sanatın gücünü kullanmışlar demektir. Sanat ile Edebiyat ilminin arasında güçlü bir bağ olmasının yanı sıra aralarında ince bir çizgi vardır. İlimden sanatı ayıran en önemli mesele hayatın kendisini bir bütün olarak ifade ediyor oluşudur. İlim ise belli görüşler ve kurallar içinde insanın varlığındaki mümkün oluşu kullanarak mutlaklığa giden yolun kurallarını göstermesidir. Bu anlamda insanın mutlakıyeti söz konusu değildir. Mutlaklığın yalnızca ilahi olduğunu kabul etmek lazımdır. Edebiyat ilmi ile yola çıkanlar belli ölçülerden günümüzde mahrumlar. Bu mahrumiyetin giderilmesi için yapılması gerekenlerin günümüz edebiyatında görmezden gelinmeyecek kadar elzemdir. Bu belli başlı problemlerden birisi inanma ölçüsüdür. Post modern ile hayatımıza giren “kime göre neye görelik” mutlak ve zorunlu varlığın yok iken yaratmasıyla ortaya çıkan edebi ilmin sistemiyle çatışmaktadır. Edebiyat aslında insanın fıtri yönünü harekete geçirerek hakikati arama yolcuğuna çıkışın ve bâtılın fark edilmesi ile sonuçlanan bir serüvenin adıdır. Durum böyle iken aksi istikamete doğru kulaç atmak edebi hayatı da zedelemektedir. Hayatın edebisi ahlak yönlü bir yaşayıştan kaynaklanıyor olsa da insanın fikir dünyasını işgal eden her unsurla bağı vardır. Özellikle bir Müslüman yaşantısında düşüncelerini niyet ile sabitlemesini bilmediği takdirde fani dünyanın görünmeyen tuzaklarında boğulması geç olmuyor. Böylece her insanın evrensel değerler uğrunda çabaladığını göz önünde tuttuğumuzda edebiyat ilmine verdiğimiz payenin önemli bir kısmı niyet ve inancın doğruluğuna karşı adım atılması aşikârdır.  İkinci bir mesele ise bahsettiğimiz ilmin kullanılması sonucu ortaya çıkan sanat dalları veya alanlarıdır. Özelinde konuşulduğunda şiirin günümüz dünyasında yerini sinemanın almış olması ile başlayan yolculuk insanın geldiği noktada modern olmanın ve yapay olarak düşünmeye itildiğinin kanıtı niteliğindedir. İnsanların yazılı kültürden uzaklaşarak çerçevelere hapsedilmesi ile başlayan sürecin en sancılı günlerini 20. yüzyılın başlarından beri yaşamaktayız. Bu gidişatın bir yerde sonlanacağını düşünerek sanat dallarının yeniden dirilişini ve yeniden ayağa kaldırılışını başlatmak ancak belli çizgi ve kaidelere bağlı kalınarak oluşacağını ifade ediyorum. Bu anlamda bir yazılı kültürün gerek matbu olarak gerekse dijital dünyada yerini alması gereken adımları sıralayabilmeliyiz. ·         Teklif niteliğinde yeni bir edebiyatın kurulması ve ilim anlamında özgüvenin yeniden tesisi için şunlar söylenebilir; ·         Edebiyatın merkezinde yer alan inanç ölçüsünün İslam akidesinde birleştirilmesi. ·         Kuran-ı Kerim ‘in ve Sünnetin çevresinde geliştirilen medeni sanat alanları ve anlayışı. ·         Konu ve muhtevanın öz değerlerimiz ile desteklenmesi. ·         Yeni tercüme ve çeviri faaliyetlerinin yapılması. ·         İlim ile sanat arasındaki çizgin korunarak nesiller boyu aktarımın doğru yapılması. ·         Gerçekçi ve hayal dünyasının tüm imkânları kullanılarak eskimeyen eserlerden fayda sağlanmasıdır. ...
Ahmet Şimşek
1280
HİKMET YAZILARI IX HİKEMİN YOLU VE YOLUN HİKEMİ Hikmetin, kavram olarak kullanım alanı çok çeşitlidir. İslam akidesinde şekillenen mânâ itibariyle kullandığımız hikmetin karşılığı; Allah Teâlâ’nın korkusu ile doğru bilgiye ulaşma yolunda sözde ve işte gerçeği buluş, yerinde ve güzel olanı yapma, güzel ve çirkini, doğru ve yanlışı, gerçeği ve sahteyi tanıyıp ayırabilme kudretidir. Bu vasıflara haiz olan ve bu anlamda bir yolculuğa çıkan her insan hikmet insanıdır. Neden Hikmet kavramı bu denli bir özelliğe sahiptir? Çünkü toplumun altını oyan önemli bir mesele var günümüzde. Akidenin çatısı çatırdamaya başladı. İslam akidesi toplumumuzda kendine yer bulamayalı epey zaman oluyor. Son iki asırdan beri çekilen çilenin sonuna gelmiş bulunduğumuzu düşlemekteyim. Bu anlamda çile çekmek insanı diri tutarken aynı zamanda akidesini sağlamlaştırıyordu. Günümüzde pek çok şey serbest olmuş olsa da akide anlamında tam bir özgürlüğe sahip değiliz. Bu anlamda diriliş erlerine görevler düşmekte. Yeni bir diriliş muştusunu yayabilmenin heyecanıyla hikmet yolculuğundan bahsediyorum. İçinde bulunduğumuz Ehli Sünnet omurganın köreltilmeye çalışılmasına karşın hikmet metodu sayesinde bir diriliş atılımı gerçekleştirmek mümkün olabilecektir. Hikmet öyledir ki insanın yeni dünyalar kurmasını ve İslam akidesine dayalı bir yaşam sürmesinde araçtır. Amacımızın temellerine dikilen ağaçtır O. Toplum düzeni inançsız olamaz. İnancın gereklikleri ise Müslüman bir toplum için başta Amentü ile başlar. Bu anlamda toplumun temel taşlarını İslam akidesi oluşturur. Günümüz dünyasında ve yaşadığımız toplumun şekillenmesinde rol oynayacak projeler içinde Hikmet kavramı da yer almakta ve kurucu rol üstlenmektedir. Bir kere bilinç aşılanan bir ferdin zihinsel ve gönül dünyasına inilebildiği müddetçe akideden söz edilebilir. Şuuru ve bilinci birinci dereceden yerinde olmayan bir insana meczup denir. Anlaşılıyor ki toplumun inşasının birinci basamağı bilinçli ve şuurlu fertlerin birlikteliğindedir. Böylece diriliş ateşini yakabilecek faaliyetlerin ortamını ancak eğitim düzeyi belirler. Hikmet insanı olabilme gerekliklerinin bir başka yanı da toplum düzeninde ruhun önceliğine dikkat çekebilmekte saklıdır. Ruhun yolculuğundan beslenen bir hikmet eri ancak düzeni tesis edebilecek bir kuvveti kendinde bulabilir. Hikmet yolculuğu bir diriliş davasının koludur. Bu anlamda dirilişi mevcut kılacak her faaliyet hikmet yolcusunu da ilgilendirir. Allah Teâlâ hikmeti dilediğine verir. Hikmet sahibi insan verdiği kararlarda isabetli ve doğru olana yönelerek hareket eder. Hikmet sahibi olmanın en temel ve başlangıç noktası Allah Teâlâ korkusudur. Bu anlamda hikmet yolculusu yaptığı işlerde dosdoğru olmak zorundadır. Söylediği söz ile yaptıkları birbiri ile uyum içerisinde olan hikmet yolcusunun tutarlı olması önemlidir. Bu ifade ve yaklaşım insanın günahsız olacağı anlamını taşımaz. Günah, tek olan yaratıcıdan daha aciz olduğumuzu gösteren bir işarettir. Yaratılan bütün mahlûkat kusursuz ve benzersiz değildir. Yaratılmış olan varlığın mutlaka bir benzeri vardır. “O, dilediğine hikmeti verir ve kime hikmet verilirse o kimse birçok hayra nail olmuş demektir. Bunu ise ancak derin kavrayış sahibi olanlar düşünüp anlarlar,” ayetinden yola çıkarak hikmet yolcusu yolun sonunu gözlemekle mükellef değildir. Hikmet yolcusunun vazifesi yolda olmaktır. Küfür cephesine karşı diriliş cephesinde durarak bir hikmet yolculuğu yapacak olan insan, bu serüvende medeniyetimizin köklerinden güç alarak neyi niçin yapması gerektiğini iyi teşhis etmek zorundadır. Bir Müslümanın hayatında hikmeti arama, anlama ve anlamlandırma çabası yok ise akideyi tam anlamıyla yaşama ve dirilişini sağlama mücadelesinde geri kalır. Hikmetli olanı gösterebilmenin çilesini verebilenler ancak kul olma coşkusu ve neşesiyle yaşayabilirler. Bu anlam itibariyle nefes aldığımız her mecrada hikmetin izini sürecek ve hikmetli olanın peşinden gideceğiz. Hikmetin olmadığı bir zaman ve zemin düşünememekteyim. Öyle kuşatıcı bir yaşam fonksiyonu vardır ki insan bundan kaçamaz. Ruhumuzun yaşadığı her ân hikmetin kuşatıcılığı içindedir. Böylece abes bir işin olmadığı akıllara düşmeli, niyetler sorgulanmalı ve tazelenmelidir. ...
Ahmet Şimşek
1874
HİKMET YAZILARI VIII HİKEMÎ POETİKA Türk Edebiyatı ve İslam Edebiyatı’nın yeniden kuruluşu için öncelikli olarak edebi formların inşasına yol açabilecek, ön alabilecek esaslı bir norm inşa etmek gereklidir. Bu yüzden düzenlenecek olan veya başka bir deyiş ile açığa çıkarılacak olan norm için sağlam bir inanç yapısına ihtiyaç vardır. Bu inanç merkezli normun varlığı gelecek nesillerin köklerinden aldığı ilham ile yeni formların üretilmesini, ortaya konulmasını sağlayacaktır. Köklü bir norm inşasının gereği İslam akidesinde saklıdır. Böylece dimağları coşturan, köklü geleneğimize ait inanç merkezli bir yapı ortaya çıkarabilmek mümkün olacaktır. Her şeyden evvel beşeri zihnin, zihni faaliyetleri içinde esaslı bir devrim yapılmalıdır. Bu devrim öyle ki, beşeri bulunduğu konumdan alarak gerçek konumlanması gerektiği mevziye taşımaya güç yetirebilsin. Bu devrim ancak İslam akidesi ile gerçekleşebilir. Müslüman zihni ile ortaya konabilecek sanat metinleri ancak yön tayin edici niteliğe sahip olabilir. Bu anlamda beşerin yolculuğu insanlığa ulaşabilecektir. Aksi hâlde ayağını yerde sürümekten geri durmayan bir toplum olmaktan öteye geçmeye güç yetirilemeyecektir. Günümüz edebiyatının içinde bulunduğu durum esaslı bir edebi düşünceye yaslanmamaktadır. Bu durumu gerçek zamanlı düşünen her mütefekkirimiz idrak etmektedir. Artık, idrak etmek yetmez. Düşüncelerin eyleme geçtiği bir ortama ihtiyaç vardır. Bu anlamda her türlü sanat metinlerini kaleme alacak yazar adaylarının öncelikli olarak akide üzerinde durmaları ve nebevi bir eğitimden geçmeleri gerekmektedir. Bunun adı hikâye, şiir veya roman hiç fark etmez, türü ne olursa olsun, akideye sımsıkı bağlı kalınarak eser verilmelidir. Normun inşa edildiği geleneğin zemininde yeni zamanlı bir edebiyat yüzü zuhur etmelidir. Bu çabanın ardından gelecek nesiller esaslı ve hakiki normun üzerine yeni formlar inşa edebileceklerdir. Günümüzün edebi anlamda esas problemi budur. Bu meseleleri atlayarak, kanonik bir yapının oluşması gerektiğini savunan ve çaba sarf edenler hüsran içindedirler. Gerçek sanat ve ilim eserleri nutku şeriflerin varlığı ile ortaya konula gelmiştir. Edebiyatın dirilişinde rol alacak her ferdin düşünce dünyasında akidenin ölçüsünü kurmuş olması gereklidir. Eğitimini tamamlamayan ferdin kalem oynatmaya cesareti olmamalıdır. Herkes yazmaya ve okumaya yönlendiriliyor, bu gerçek ve esaslı iş yapacak olanları perdeliyor. Bir başka konu ise bu problemlerin içinden çıkıldıktan sonra biçimde üslubun ve dikkatin ne olması gerektiğinin düşünülmesidir. Teklif niteliği taşıması niyetiyle şunlar söylenebilir; Eser de insan gibi canlıdır. Bu nedenle üzerine giyeceği bir kıyafeti olmalı ve bu kıyafetin geleneğinden kopuk olmaması gerekir. Geleneğine bağlı olmayan her eser kendi yönünü kaybetmiş birer mahlûktur. Bu neden ile geleneğinden iz veya sembol taşıması günümüz eserlerinin faydasınadır. İnsan bile dışını değiştirmeden bırakın fenafillah olmayı, fenafirresul dahi olamaz. Bir teklifimde şu ki vahiy kâtiplerinden başlamak suretiyle geleneğimize ait eserlerin yeniden kontrolünün yapılarak inşa edilmesi ve düşlenen edebiyatın formu o minvalde şekillendirilmesidir. Hiçbir fert kendi milleti ve dini ölçüsünden kaçamaz. Sonunda bu zihin devriminin yapılacağı olgusunda birleşilecektir. Bu meseleleri gereksiz ve küçük görerek Avrupai bir sistemin savunuculuğuna devam eden kişiler medeniyetimizde ne yazardır, ne de aydın. Türkçe’nin varlığını Yunus Emre’ye borçlu olduğumuzun farkında olanlar ferdin kıymetinin farkında olmaktan uzak olduklarından edebiyatımız perişan olmuştur. İnsan ve eser bir bütündür. Son tahlilde yeni bir edebi dirilişin muştusunu vermek istiyorum. Bütün olumsuz durumlara rağmen akidenin ölçüsünce hiçbir kaygı gütmeksizin yazan yazarlar mevcuttur. Hikmetten uzak bir eser düşünülemez. Hikmetsiz diye düşünülen eserin hikmeti ise hikmetten uzak olduğunun düşünülmesidir. Bu anlamda herkesin yazdığı hikmetin birer parçasıdır. Önemli olan hikmetin farkında olarak iş tutulmasıdır. Yoksa farklı kaygılar ile eser verilmemelidir....
Ahmet Şimşek
1799
HİKMET YAZILARI VII HİKÂYE VE SANAT ANLAYIŞIM ÜZERİNE Bir hikâyeci öncelikle kendi hayat serüveninden ilham alarak kendisi olabilmeyi başaran kişidir. Kendi yolculuğunu tamamlamak adına yola koyulmuş bir derviş misali hakikatin izini sürer. Böylece yolunu yolda olanlara değişmeksizin belli idealler uğruna öykülerini inşa eder. “Hikâye mi? Öykü mü?” denmelidir, tartışmalarından hep uzak durdum. Çünkü bize faydası olmayan tartışmalar her daim okura da zarar verir. Hikâye, roman kadar uzun ve takip edilesi bir tür değildir. Bir solukta yazılıp bir solukta okunabilecek bir türdür. Bu türün gerekliliklerini ve üslubunu hocam Yıldırım Türk’den öğrendiğimi söylemeden de geçemeyeceğim. Hikâye yazmak iğne ve iplik ile uğraşmaya benzer. Okurun zihninde kalacak zemini oluşturmak bir öykünün temelidir. Nakış nakış işlenen her satır, muhatabına ulaştığında nihai karar verilmiş demektir. Edebiyatta ve çoğu yazarda gözlemlediğim bir şey var; edebi türlerden beslenilen kaynakların yetersizliği ve tercüme faaliyetlerinin azlığının yanında yazarlarımız birikim ve tecrübelerini aktarmamaktadır. Bu anlamda iyi olmayan bir durum ile karşı karşıyayız. Tecrübelerini paylaşmayan insan, nasıl olurda bir topluma fayda vermek iddiası peşinden koşar. Aklımın almadığı bir husus da şu; yazarlarımız, en azından örnek sayabileceğimiz isimler de dâhil, etkilendikleri yazarlar ve okuma serüvenlerini paylaşmaktan korkar hâlde duruyor olmasıdır. Birinden etkilenmek ondan çalmak veya onu taklit manasına gelmez. Bilakis kişinin kendi olma yolculuğunda köklü olduğunu gösterir. Kökleri sağlam olmayanlar ancak etkilendikleri isimleri açık etmekten çekinir. Bu hafif eleştiri havasındaki cümlelerimizi bir kenara bırakarak devam edelim. Hikâye yazmadaki ustalık tamamen insanın kendi becerisi ile ilgilidir. Her şeyden önce iyi bir hikâye yazmanın yolu, yazarın samimiyetinde gizlidir. Dilin nasıl kullanılacağı meselesinde ise kendi tercihim arı, duru sade bir dil kullanmaktan yanayımdır. Bunun nedeni kulağıma küpe niteliğinde hocamdan aldığım bir üsluptan kaynaklanmakta. Zihinler yeterince karışık ve kavram karmaşası yaşadığımız dönemlerden geçiyoruz, bu nedenle bulanık suyu daha fazla bulandırmaktan kaçınılması gerekir. Öykülerim kimileri için çok sıradan ve dil işçiliği yetersiz görülebilir lakin samimiyet ve gözlem aynı zamanda, zeminde vermek istediğim mesajı öncelemek istediğimdendir. Edebiyatta yeni bir form arayışım akidemize bağlı bir yazı düzeninin yanında inancımızdan aldığımız meselelerin gündeme taşınmasını istediğimdendir. Edebiyatımızın kanonlarını saymaya kalkamadığımız yazın dünyasında elbette eksikliklerimiz olacaktır. Bir başka yazarın taklidine soyunmaktan çekinenlerdenim çünkü edebiyatımızda onlar zaten var. Ama her yazar için yolculuk biriciktir. Kimse benim gözlerimden bakamaz ve benim gönlümden hissettiklerimi benim gibi hissedemez. Anlaşılacağı üzere edebi dünyada bana bir ihtiyaç var ise bu boşluğu dolduracak kişiyimdir. Boşluk demişken doldurulması gereken boşlukların birini de kendi idealim olan hayatın vecibeleri arasında keşfettim. Bu keşif, Hikmet davasıdır. Günümüzde pek çok insan umursamaz şekilde durup mananın peşine düşmüyor. Belki de düşemiyor... Hikmetli olanı görmek ve bunun perde arkasını sanat dili ile topluma yansıtabilmek öncelikli ödevlerimdendir. Bu Hikmet kavramı çerçevesinde çizdiğim yolculuğumda ve yazdığım bütün yazılarımda kovaladığım yegâne amaç, yaratıcının abes iş yapmadığına ayna olmak ve bunu yaşarken insanların farkına varmasını sağlamaktır. Ancak bu bilinci yakalayan bir toplumun akidesine bağlı olabileceğine inanıyorum aynı zamanda dünyada yaşarken şuurlu fertler yetiştirebileceğine inanıyorum. Gelecek olan yeni zamanlara açılan kapılarım hikmet yolculuğumdan çıkaracağım bir dizi uyanıştan ibaret olacaktır. Ferdi olarak yalnızca kendimi gördüğüm anlaşılmasın. Elbette diriliş davasına gönül vermiş pek çok insanımız var. Ben sadece diriliş davasından çıkaracağım küçük bir kıvılcımın peşindeyim. Hikmetin peşinden giden ve bunun farkına, şuuruna varmış bir gençlik ancak yeni dirilişler doğuracaktır. Çıkan kıvılcımı büyütebilecek kapasitede olmak gerekiyor ki insanın iç yolculuğunda da bir uyanış meydana gelsin. Ruhumuzun harekete geçmesi, hikmetli olanı bilinç düzeyinde yaşamamız ile başlayacaktır. Bütün bunlarla birlikte her yazar ve hikâyeci sanat anlayışını kendisi kurar. Aslında her eser sahibinin sanat anlayışı biriciktir ve kendi yaşamından aldığı öz değerlerden oluşur. Bu görüşüm yeni dünya düzeni içinde yaşadığımız için var. Aksi halde geleneksel olan ve ilhamını ilahi kitaptan alan bir edebi form içinde belli ölçüleri, kaideleri olan bir düzenin savunucusuyum. Bu bağlamda bakıldığında öz değerlerim olarak kabul ettiğim İslam akidesini merkeze alarak bir hikâye ve sanat anlayışına sahibimdir. Bu anlamda akideyi bozacak her cümleden kaçınmaya çalışarak büyük bir özveri ile hikâyelerimi kurmaya çalışırım. Yaşadığım topluma ve insanın biricikliğini de düşünürsek, yaptığım teklif tamamen bir İslam akidesinde birleşmek ve tevhid inancı çerçevesince sanatı kendimize araç kılarak İslam medeniyetini yeniden bu coğrafyada yeşertebilmektir. Batı uygarlığının düzeninden uzak bir dünya için yazıyorum....
Ahmet Şimşek
2269
HİKMET YAZILARI VI SANAT İDEALİ VE HİKMET Hayatımızı tutan değerlerin bütününde “inanç” mihenk taşıdır. Bir eser oluşturmanın en başında insanın inandıkları gelir. İslam inancı içinde duran ve İslam değerleri ile kendine yön tayin eden her sanatçı öncelikli akideyi öğrenmek ile başlayarak sıkı bir eğitim almak zorundadır. Eğitimi olmayan bir sanatçının yazdıkları ne derece sanat olur, bu tartışılagelse de maddeci dünya görüşü ile hareket eden akımların sanat saydıkları arasında da durmayacağı kesindir. Bu anlamda her yazılan eserin –bu genel olarak halka açık bir dille yani popüler olmak adına yazılsa dahi- bir zemini vardır ve bu zeminde bir değerler bütünü yatar. Sanatçının kendisini nasıl konumlandırdığı önemlidir. Müslüman bir sanatçının durduğu, duracağı çizgi belli olmakla birlikte sanatçının sanata ve esere bakışını belirleyen en büyük faktör inançtır. Bu pencereden bakıldığında eğitimin birinci basamağı olarak görebileceğimiz ilk adım akideden geçer sonra amelin nasıl işleneceği konusuna varılır. Amele dökülmeyen her bilginin yalnızca zihinlerde kalacağını bizden önceki düşünce ve fikir insanları da gündeme getirmişlerdi. Bakış açımızı düzelterek sanatın nasıl olmasından çok niçin ve neden olacağı soruları üzerinde durmak doğru olacaktır. Bir sanatçı kendi iç dünyasında amaç ve ideallerini belirlerken kendi inanç değerleri üzerinden hareket ederek inşa etmeye başladığı, ehliyetini daha ileriye taşırken öncelikli eğitim sorununu çözmeli arkasından yaşamını düzeltmelidir. Bunların ardından gelecek olan eserlerin ancak bir Müslüman ehliyetine sahip sanat değeri taşıyacak yüzü olabilir. Toplumun faydasına yazılmış gibi görünen pek çok eserin inanç boyutundaki eğitim ve ameli eksikliklerden kaynaklı yarım kaldığı ve topluma yarardan çok zarar verdiği aşikârdır. Böyle olunca insanın içinde durduğu edebi dünyanın kurallarını da sorgulaması gerekiyor. Batılı edebi form üzerine kurulu bir düzene sahip olsak bile verilen sanat eserinin zemininde ekseninin kaymaması gerekir. Form ne olursa olsun insanın inanç noktasında geldiği durum Müslüman aydın veya sanatçı açısından sancılıdır. Toplumun yeni bir form ile inşa edilecek edebiyata ihtiyacı vardır. İslam inancından alınan değerlerin bütününü yansıtmasını beklediğimiz edebi dünya, bizleri maddeci bir dünya görüşüne itmektedir. Bu anlamda sanatçı kimliğinin öncelikli planda zihin inşasına, sağlam bir eğitime ve yaşayışa ihtiyacı vardır.Bu sistemin kurulması üç ana koldan çalışılmasına bağlıdır.Birinci kol: Aile ve zihin inşasıİkinci kol: Okul ve eğitim düzeniÜçüncü kol: Toplumun yaşam imkânıBu cihetle bakıldığında sanatçılarımızın yeni bir form inşa ederek dünya karşısında ülkemiz adına sağlam eserler verebileceği günlerin gelmesi çok da uzak değildir. Bu bir serüvendir ve bu yolda atılacak her adımın öncülüğünü yapmak günümüz gençliğinin elindedir. ...
Ahmet Şimşek
1537
HİKMET YAZILARI V HİKMET NESLİNİN İNANCI Bilginin, içinde saklı ilginin anlayışını fark eden bir neslin bilgeliği ancak hikmet ile var olabilir. Çünkü bilginin mukaddes sayıldığı topraklar bilgelik ile sulanabilir. Böylece boy veren her yeni meyvenin tazeliği insanın hayatını düzenleyebilir. Bir hikmet neslinin varlığından bahsedebilmek için ölçü aldığı referans noktalarından ve merkezine aldığı ilkelerden söz etmek gerekir. Bir neslin inşası ancak yüzyıllar alırken bu kadar zamanımızın olmadığını düşünenlerdenim. Az zamanda çok işler başarabilmemiz için yeniye değil, eskinin bilgeliğinden ilham alarak ve üzerine günümüz dünyasının getirilerini de ekleyerek veya dönüştürerek bir form ortaya koyulabilir. Neslin yükselişi ancak inancının sağlamlığı ölçüsünce değerlendirilir. Her insan hilkatin gereğince yaşam sürer ve bir şeylere inanır. İnanç, insanın vazgeçemeyeceği fıtri bir durumudur. Bu nedenle neslin inancı hilkate uygunluğunca kıymet kazanır. Böylece hikmet neslinin varlığı sadece bu toprakları sulayıp yeşertmekle kalmayıp cihanın seferberliğine çıkacaktır. Boy veren fidanların birer görklü ağaç olabilmesi için kurulan her senaryo inanca dayanır. Bu şerre hizmet edenler için de böyledir. O nedenle bir hikemi neslin doğuşu için İslam akidesinin ehli sünnet çizgisi üzerinde bir yaşam ile mümkün olacağı söylenmelidir. Zira fırkalara ayrılan her toplumun farklı değerler üretebileceği unutulmamalıdır. Allah Teâlâ tektir. Müslümanların ise tek bir çizgi üzerinde birleyip yol alması uygun düşer. Her neslin yoğurt yiyişi farklı olabilse de aynı suyu içmekle mükelleftir. Su içmeyen bir neslin hâli perişandır. Kaynağa ulaşmanın yolu ise pek çetindir. Tabii yollarını yitirmiş bir neslin mukaddes sayacağı bir şey kalmayacağı unutulmamalıdır. Hikmet neslinin muştusunu verebilmenin en iyi yöntemi ancak yaşantı ile olur. Yaşanmayan her söz kuru bir gürültüden ibaret olarak kalır. Hayatın kendisinden kopamayan insan için bir nesil inşasının gerekliliği çağın bozulmuşluğu ile ilgilidir. Gençlerini yitiren bu topraklar için yeniden umut yeşertmek bazı insanların omuzlarında vazifeden öte bir sorumluluktur. Bu nedenle ötelere gözlerini dikmiş bir neslin dirilişi adına akidemizin gereğini düzgünce öğrenmek ve öncelikli hâlde yaşamak her hikmet eri ve ereni için birer vazifedir. Ahlaken yerli yerinde yaşanmayan hikmet, hikmet olmaktan çıkar. Adı değişir ve yön tayin edemez hâle gelir. En nihayetinde İslam akidesine sıkı sıkıya bağlı kalarak gerçek bir hikmet yolcusu dikenli yolları arşınlayabilir. Her iş gibi hikmetin muştusu da ehliyet ister. Şu da bir gerçek ki toplumumuzun hikmete ve muştusuna ihtiyacı fazlasıyla vardır. Ehil kimselerin birer hikmet eri olarak çıkacağı gün için heyecanı yüksek ve inancından aldığı güç ile sağlam bir neslin varlığı ümidi artırmaktadır.  Bu nesil hayata geçirilecek olan düzenin birer parçası olmaktan ziyade toplumu var eden bir unsur olacaktır. Ne mutlu ki hikmetin yolunda bir ömür, gelecek muştuya kulak veren bilge insanlara... ...
Ahmet Şimşek
1938
HİKMET YAZILARI IV HİKMET İNSANI Dünyanın hızı ve hazzı içinde uhrevi dünyasını muhafaza edemeyen insanın belli bir terbiye metodu ile kendisini geliştirmesi ve yetiştirmesi gereklidir. Bu gereklilik günümüz dünyasında bir zorunluluk haline gelmiştir. Nice sancılı imtihanlara tabi tutulan insan, ruhi bunalımları ancak eğitim ile aşabilir. Benim teklifim bir hikmet eğitiminden ibarettir. Hikmet ilmine vâkıf bir insanı yıldıracak, düzenini dağıtacak herhangi bir engel söz konusu değildir. Çünkü hikmet ile donanmış insanın göreceğini diğer insanlar müşahede edemezler. Böylece hikmet, insanı ehil kılar. Hikemi bir tecrübenin verdiği özgüven ile hayatın sırrını çözmeye başlayan insan, yepyeni bir hayata adım atar. Allah Teâlâ’nın izni ile elbet bir gün İslam dünyaya hâkim olacaktır. O gün geldiğinde İslam Medeniyetinin kuruluşu için hareket ve aksiyonumuzun güçlü olması gerekir. Bu yüzden şimdiden geleceğe dair projelerimiz olmalıdır. Pek çok sorun önümüzde durmaktadır. İslam ekonomisinden eğitimine kadar üzerinde düşünülmesi gereken tüm içtimai hayatın dinamikleri için harekete geçecek bir hikmet insanına ihtiyaç vardır. Eğitim projesi için mutlaka mektepler, sınıflar ve müfredat geleneksel sistemin köklerinden beslenilerek hazırlanmalıdır. Hikmet insanı, hayatı pahasına müdafaa edeceği değerleri olan ve mukaddesatından zerrece ödün vermeyen bir diriliş eridir. Öyle ki hayatın en zor yanını dahi yudumlamış olsa bile inandığı değerler uğruna canını feda etmekten çekinmeyecektir. Doruğunda yaşadığı bilgeliği hiçbir menfaate değişmeyecek kadar gaye sahibidir. Önemli olanı önemsizin karşısında dokunulmaz kılan hikmetin bilincini her daim yüreğinde taşıyacaktır. Böylece bir dirilişin muştusu ile umutları yeşerecek, kalpleri dolduran merhametin sesini gönlünden işitecektir. İlmin yadsınamaz gerçekleri ile tecrübe ettiklerinden daha çok yaşadığı ahlaki metodun temsilciliğini üstlenecektir. Zira hikmet sadece bilgi ile elde edilen bir olgu değildir. Madde âleminden çıkıp ötelere yolculuk yapabilen bir insanın işidir. Her er kişi hikmet sahibi olamaz. Hikmetin zuhuru ancak lütfun neticesi olarak aşikâr olur. Hikmet insanı inandığı değer uğruna kalp kırmayan, hassasiyetle evveliyet mührünü taşıyan, hayatı boyunca istikameti elden bırakmayandır. Çünkü hikmet insanı, aramanın derdiyle yanmış bir insandır. Hikmet insanının yapması gerekenler vardır. Öyle ki birinci vazifesi yaratılmışa hürmettir. Yumuşak başlılığı ile girdiği hikmet dairesini korumaktır. Her türlü eşyaya ve hayvana hürmet eden beşerin, insanlık makamında insana göstereceği hürmet ile ancak hikmet elde edilecektir. Böyle doğacak olan yeni bir hikmet nesli ile ihyâ edilecek dünyanın gözü aydın olacaktır.   ...
Ahmet Şimşek
2093
HİKMET YAZILARI III HİKMETİN HİKMETİ Yıllarca süren düşünme serüvenim neticesinde bir yola düşmek nasip oldu. Bu öyle bir yol ki hücrelerimin her zerresince hilkatin yeniden zuhur ettiğine şahitlik ettim. İnsan, bu yol sayesinde, fâni âlemde kendisinin muhatap alındığının farkına varıyor. Yolda olanların izini takip etme niyetiyle ve bir kavrama ömrüm yettiğince tutunmanın verdiği coşkudan içim dolup taşıyor. Bu kavramın kendisinin dahi hikmetli olduğuna inanıyorum. Çünkü hikmet kavramı etrafında başladı her şey. Edebi formların yanı sıra hilkatin en bilinmez tarafından esen rüzgârları duyar oldum adeta. Şöyle söylemeli; Hikmetin ana kaynağı Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem’dir. O’na Sallallahu Aleyhi Vesellem’e ise hikmeti Allah Teâlâ vermiştir. Bu anlamda hikmetin aslı yaratıcının kendisidir. Bunu ise Allah Teâlâ’nın El-Hakîm isminden anlıyoruz. Hikmet Peygamberi Sallallahu Aleyhi Vesellem ümmetinin hayatını hikmet üzere idame ettirmesini söylemiştir. “Nerede bulursanız hikmeti alın. O sizin malınızdır,” diyerek Müslümanlara yol tayin etmiştir. Böylece insanın âtisine uzanan bir hikmet yolculuğu başlamıştır. Beşer, insanın ham ve inanmaktan yoksun hâlidir ki buna nefsin hükmettiği mahlûk denir. İnsan ise mertebedir. İnanmış her Müslüman, insanlığında ilk adımını atmış demektir. Hakikatin malı olan, Müslümanın malıdır. Hikmet, Müslümanın yitiği ve aradığıdır. Bir Müslümanın, hikmeti araması gerekir. Hikmet, mukaddes kitabımızın Kamer suresi 5. ayetinde öğüt niteliğinde anlatılırken, Lokman suresinin 12. ayetinde derin düşünce yani İslam irfanı, İslam aklı anlatılır. Nahl suresinin 125. ayeti ile beşeri nizamdan kurtularak, insanın yeni bir düzen ile Allah Teâlâ’nın yoluna girmesi öğütlenmiştir. Hikmet, hüküm ile aynı kökten geldiğinden aynı zamanda zulme mani olmak anlamını da ifade eder. Bu zulüm cehalettir. Mukaddes kitabımızda insanın öncelikli olarak enfüste yaptığı yolculuğuna değinilmiş aklın ve kalbin cehaletine mani olunması gerektiği vurgulanmıştır. Aynı zamanda hikmet ile anlaşılan derin düşünce, İslam toplumunu muhakeme etmeye ve düşünmeye davet etmektedir. Mukaddes kitabımızdaki Cuma suresinin 2. ayetinde hikmet, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem’in sünneti olarak karşımıza çıkmaktadır. Bakara suresinin 269. ayetinde ise Allah Teâlâ’nın dilediğine hikmet vermesi, insana mukaddes kitabımıza dair ayrıntılı ilim verdiğine delalettir. Böylece hikmet insanı, Kuran-ı Kerim ışığında ihyâ olmuş bir ferttir. Bu anlamda ihyâ olmuş bir hikmet insanının kuracağı form, yeni bir neslin ve son iki yüz yıldır içinde bulunduğumuz bunalımın atlatılacağının habercisidir. Yeter ki hikmet neslinin varlığına inancımız ve doğruluğuna olan kanaatimiz yeniden gelişsin. ...
Ahmet Şimşek
1240
BİZE ULAŞIN

Yenidoğan Mahallesi Mimar Sinan Caddesi 596.Sokak No: 5 Kat: 3 Kırıkkale

+90 (318) 224 34 34

bilgi@kalehaber.net

BİZİ TAKİP EDİN

Kalehaber I Kırıkkale Haber - Kırıkkale Son Dakika Haber Kırıkkale haber,Kırıkkale son dakika haberleri ve güncel Kırıkkale haberleri,güncel Kırıkkale nöbetçi eczaneleri,hava durumu,namaz vakitleri,cenaze ilanları ve vizyondaki sinema filmleri Kalehaber.net'de!

yüklenemedi

kalehaber.net, Anadolu Ajansı abonesidir.

© 2010-2023 Kale Haber Tüm Hakları Saklıdır.